50 mi metrekare?

DİZİ

Yıllar önce iş yoğunluğum ve bazı imkansızlıklar sebebi ile sinemaya ve filmlere uzak kaldığım birkaç yıllık bir dönem olmuştu. Bu dönemde bir akşam, arkadaşımın evinde DVD+pizza akşamı yapmaya karar verdik. Çünkü o zamanlar Netflix and Chill yoktu.

Söylemesi ayıp bol sucuklu pizzanın yanında mükemmel bir film izledik. Arkadaşımın seçtiği film hakkında en ufak bir bilgim dolayısıyla da fikrim yoktu. Hatta filmi izlerken yönetmen kim bilmiyorum ama bu adam yürür diye yorum yaptım içimden. Allahtan bu yorumu içimden yapmışım. Çünkü film bitip “Directed by David Fincher” yazısı çıkınca zoynk diye kaldım. Evet seçilen film “The Curious Case of Benjamin Button”, yönetmen ise David Fincher’dı.

Peki bu rezilliğimi neden anlattım? Aylar önce minik bir haberini okuduğum Netflix’in yeni yerli dizisi 50m2 bu hafta gösterime girdi. Mesleğim gereği dikkatimi duraklarda bulunan reklam fotoğrafı çekti. Artık klasik hale gelmiş başrollleri ya da baş ve yan rollerin hepsini afişe tıkıştırma garabeti yerine Engin Öztürk’ün son derece kaliteli bir çekimi ve güzel bir işçilik ile oluşturulan görsel tercih edilmişti. İçimden “Heh bak geliyor, izliyeyim şunu” dedim ve son dönemdeki tercihim doğrultusunda hakkında hiçbir yorum ya da bilgi okumadan daldım diziye. Tabii diziye dalarken ağzımda ve zihnimde Hakan: Muhafız, Bir Başkadır gibi kötü, kekremsi tatlar vardı.

Daha ilk sahnede klasik aksiyon filmi klişesi ile fena dalga geçince ve kahkaha attırınca kendimi Umut Sarıkaya misali şöyle derken buldum “Hımm, şimdi dikkatimi çektin delikanlı”.

Dizinin konusu kısaca şöyle:

Zengin iş adamı Servet Bey’in (Kürşat Alnıaçık) kirli işlerini gören ve bir yandan da hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığı geçmişi ve ailesi ile ilgili bilgi toplayan Gölge (Engin Öztürk), bazı bilgilere ulaştıkça hayatının hiç de sandığı gibi olmadığını görür ve yolu tesadüfen bir mahalleye düşer.

İlk bölümün bitişi ile “Created by Burak Aksak” yazısını görünce "Aha dedim" yine oldu. Bölüm boyunca tanıdık gelen tadı, atmosferi kimindi bu diye çözmeye çalışırken bir yandan da sanki dizinin ilk bölümünü değil de 8. sezonunu izliyormuşum gibi bir rahatlık olmasının sebebi külliyatına aşık olduğumuz Burak Aksak’mış.

Leyla ile Mecnun’daki gibi sizi güldürürken bir anda duygusal bir cümle ile böğrünüze kor ateş koyan Burak Aksak. Leyla ile Mecnunseverler zaten alttaki sahne ile ne demek istediğimi çok iyi anladı.

Dizide en sevdiğim şey büyük çaplı mafyatik bir mevzuyu bir ponçik mahalle ile bu kadar başarılı bir şekilde birleştirmesi ve itici olmaması oldu. Oyunculuklar çok çok iyi. Olumsuz anlamda göze batan biri yok fakat övülecek çok isim var. Bunların başında Cengiz Bozkurt geliyor. Benzer karakterlerde görmekten hiç rahatsız olmadığım büyük bir yetenek sayın Bozkurt. Örneğin Robert De Niro’ya da baktığımızda çeşit (canlandırdığı karakterlerin farklılığı hatta oynayışı anlamında) açısından pek geniş bir yelpazeye sahip olduğunu söyleyemeyiz.

Diyaloglar muhteşem hele ki Turan Hoca ve muhtar arasındakiler. Turan Hoca rolünde Tuncay Beyazıt da çok başarılı.

Sezon 8 bölümden oluşuyor. Dizi hakkında söyleyeceğim tek olumsuz şey bir akşamda bitirmiş olmam. Lütfen 2. sezon için acele edelim Netflix Bey.

Mutlu ve sağlıklı bir hafta dileğiyle.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.