2020-05-09 10:16:29

Sanal ile gerçek arasındaki çizgide nezaket

G. Ülkem Gürbüz

09 Mayıs 2020, 10:16

Bir önceki yazımı, bu haftaki için ‘en eğitimli, kibar, çoğu zaman “dost” dediklerimizden bile gördüğümüz, kabalığın ilk adımı, sanal şiddetin de en temelinde duran “dijital nezaketsizliğe” değineceğim diyerek bu haftaya bir üç nokta ile bitirmiştim.

Hemen herkesin farklı amaç, tarz ya da yöntemle, kendi kurallarıyla kullandığı bir mecra aslında dijital medya ve sosyal medya adresleri. “Takibe takip”, “DM’den yürümek”, “ilk like ilk yorum” gibi artık adeta deyimleşmiş kalıplar var bu mecranın bize kazandırdığı.

Hadi itiraf edelim, hepimiz çok önemsiyoruz takipçi, beğeni sayılarımızı da bizi kimlerin takip etiği ya da neden etmediğini de… Peki sosyal medyada biriyle iletişim kurmanın ya da iletişimi kesmenin, yapılan yorumların, beğenilerin, birini takibe almanın ya da takipten çıkarmanın da bir “raconu”, kaydedilmemiş bir nezaket kuralı var mıdır?

Sosyal medyadaki hareket gerçek ilişkiyi etkiler mi?

Kanaldaki en karanlık dönemlerimde ve özellikle de nefes terapisi öncesi her şeyi negatif algılayabildiğim günlerde dolayısıyla paylaşımlarım da negatifti. Hatta itiraf etmeliyim ki ben bile benden yoruluyordum sosyal medyadan... Ama o karanlık bir bataklık gibi çektikçe çekiyordu içine, büyüdükçe büyüyordu. Sanki renkli bir şey paylaşsam o karanlığa ihanet edecekmişim gibi geliyordu.

O günlerden birinde Türkan dizisi döneminden beri hayatımda çok önemli bir yerde ve yıllardır dürüstlük ve netliğinden, samimiyetinden hiç ödün vermeden sektörde var olan oyuncu dostum Bora Cengiz aradı. “Kuzum, önce seni arayayım dedim. Hayat herkes için çok zor. Bu kadar zorken bir de sosyal medyadaki karanlık paylaşımlarından ruhum boğuluyor. Sen o karanlıktan kurtulup yeniden tanıdığım Ülkem olarak güneş gibi açana kadar seni takipten çıkarıyorum, çıkarmadan önce de söylemek istedim” dedi. Bir dost olarak ne zaman ihtiyacım olursa sevgiyle orada olacağını söyleyerek...

Hiç unutmuyorum o anı; kızgın güneşten buza düşmüş gibi, karnıma yumruk yemiş gibi öylece kalakalmıştım. Geriye dönüp ne paylaşmış olduğuma baktığımda işte az önce itiraf ettiğim benim bile benden yorulduğumu ayrımsamıştım. Ama daha çok Bora’nın hareketine takılmıştım. O gün de aynı hissiyattaydım; şimdi de aynı düşüncedeyim. Ben ömrümce çok az bu kadar nazik ve dürüst, dost hareket gördüm.

“Peki sosyal medyada takipten çıkarması insanın karşısındakine böyle haber vermesini gerektirir mi? O zaman sosyal medya fena halde gerçek hayatın yansıması mı?” diye düşündüğümü hatırlıyorum. O günden sonra da dijital dünyada bu özeni hem işle alakalı durumlarda, hem özel kullanımlarımda mümkün olduğunca göstermeye gayret ettim.

Sosyal mecrada dikenli tarafa düşmek

Belki çok basit bir konu gibi gelebilir insana, birini takip etmek ya da takipten çıkarmak. Bunu yaptığınız kişinin hayatınızda ne noktada durduğu ile değişiyor konunun “nezaket” boyutundaki ehemmiyeti… Ya da takipten çıkardığınız kişiyi yeniden ne şart değiştiğinde takibe aldığınızla… Misal işle ilgili bütün unvanlarını kaybetmiş bir tanıdığını “artık işe yaramaz” diye takip etmeyi bırakıp, o kişi yeniden “bir şey” olduğunda hop tekrar takibe alanlar da var tabii… Bir de takip etmediğiniz halde “stalk”ladığınız ya da bir mesaj vermek adına önce sahte bir hesapla takibe alarak “gizli stalk’larken” gerçek hesabınızdan takipten çıkardığınız. Gizli (yani ‘fake’) hesapla takip ettiğiniz, tanıdığınız kişinin paylaşımları altında onu vurmak da başka bir boyutu… Vurmak demişken; tanıdığınız birinin yüzüne söyleyemediğiniz her şeyi, “ağır göndermeli” paylaşımlarla bir silaha dönüştüren ve adeta “kan görene kadar” durmayanları da es geçmemek lazım.

İletişim’de okuduğum yıllarda Ankara Siyasal’dan derslerimize gelen, Kültür Tarihi derslerini aldığım “fenomen hocamız” Sıtkı Erinç bize her şeyden önce kavramların altını dolduran duygu ve gerçeklikleri bünyemizde mevcut edersek “insan” olabileceğimizi, “-mış” sandığımız zıtlıklardan ters olana düşersek hangi merhalelerimizi yitireceğimizi öyle güzel örneklerle anlatırdı ki… “Uyum ile Ahenk”, “Nezaket ile Kabalık”, “Dürüstlük ile Nobranlık” arasındaki çizgide yürürken dikenli tarafa ne kadar kolay düşülebileceğini ve işte o zaman insanlık kisvesi altında aslında ne olacağımızı… “Aman çocuklar, iletişimci olacaksınız; mecranız ne olursa olsun… O diken tarafa düşmeyin; düşerseniz demek ki hiçbir şey öğretememişim. Sakın gözüme gözükmeyin.” derdi hep gülümseyen yüzüyle ama çok sert ciddiyetiyle…

Şimdi reel hayatta da iletişim halindeyken sosyal medya adresleri üzerinden yapılan nezaketsizliklerle o dikenli tarafa düşenleri gördükçe verdiği tüm örneklerle anıyorum Sıtkı hocamı… Kitaplarını da mutlaka okumanızı tavsiye ederim.

Kime göre neye nöy

Bu vesileyle tüm samimiyeti ve nezaketiyle, gerçek dostluğuyla bana çok şey fark ettirmiş olan Bora Cengiz’e ve o ince çizgileri anlamayı öğreten Sıtkı Hocam’ın ruhuna sevgilerimi gönderiyorum.

Bir “beğeni / beğenmeme”, “follow / unfollow” arasında bir noktada duran herkesin “bir tuş”la gerçek hayatında kalbine dokunduğu “kaç kuş” vuracağını fark edeceği, bu ayrımda kullanılacak nazik bir sosyal mecranın bir adım sonrasındaki “şiddet”in de önünü kesecek bir ilk kural olduğuna inanıyorum. Yoksa sevgili Yiğit Özgür’ün karikatüründeki gibi; “Kime göre neye nöy” bir sanal dünyada daha çok ruh hastalığına maruz kalınacağı aşikar.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.