Zor beğenince karizmatik mi oluyoruz?

YAŞAM 16.04.2021, 14:52
Zor beğenince karizmatik mi oluyoruz?

Çocukluğumdan beri sayısını hatırlayamayacağım kadar çok film ve dizi izledim. Zaman içerisinde bünyede zevkler, beğeniler, tarzlar değişti doğal olarak. Sadece zamana bağlı olarak değil; izlenen eserlerin sayısı çoğaldıkça, tahlil yeteneği geliştikçe ve muhtelif konular hakkında bilgilendikçe izlenen eserlere yaklaşım da daha bir rafine oldu tabii ki. Fakat tek bir şey değişmedi bende, hiç bir şeyin başına hata aramak için oturmadım. Bu yeni açılan bir restoranda yenilen bir yemek de olabilir, kahvaltı için alınan peynir de, yeni ve gelecek vaat eden bir yönetmenin filmi de olabilir ya da yılların ustası olan bir yönetmenin yeni işi de.

Sanırım bu biraz hayata bakışla da ilgili. Yaşamımda da genel olarak hep pozitif yaklaşım sergilemişimdir. Bazı insanlar negatiflik üzerine doktora yapıp her şeye güvensiz yaklaşıp her söyleneni yalanmış gibi kabul ederken ben hep ılımlı yaklaştım, söylenenleri doğru kabul ettim. Eğer yalan ise de muhatabın sorunudur benim değil dedim. Çokça üzülsem de günün sonunda yüzümde bir tebessüm ve temiz bir vicdanla başımı yastığa koydum daima.

Şimdi bu konulara nereden geldik? Dışarıda hiç de küçümsenemeyecek miktarda çoğunluk barındıran bir mutsuz topluluk var. Bu mutsuzluk dönemin ekonomik, sosyal şartları ile alakalı değil. Onlar hep mutsuz. Bilincim kapalı bir şekilde (koma) iki hafta hastanede yattıktan sonra Ortaköy Sahili’nde içtiğim kahve benim için müthiş bir lütuftu mesela, tarifi imkansız bir mutluluktu. Fakat bunu sadece o kötü olay sonrasında oluşan bir mutluluk gibi algılamayın. Çocukluğumdan beri sokakta sevdiğim bir köpek ya da kedi, selamlaştığım bir insan, bahar da esen güzel kokulu bir rüzgar gibi bir çok şey benim için mutluluk kaynağı olmuştur. İzlediğim eserlere, yediğim yemeklere, marketten aldığım peynire de böyle yaklaşırım ben. Misal bir daha denenmeye değmeyecek kadar kötü bir şey ise tabii ki Polyanna gibi yaklaşmam ama standart performansın bir tık altında kalan şeyler içinde kendimi üzmem ya da söylenmem. Çünkü ayırdığım vakit içerisinde bana birazcık da olsa iyi zaman geçirttiyse amenna. Tekrar söylüyorum bu 'Polyanna'cılık değil, karıştırmayalım. Eserin eksiklerinin farkında ve bilincindeyimdir ama göz ardı edebilirim.

Bu girizgahın sebebi şu; geçen hafta Falcon and the Winter Soldier için bir izleyici yorumu okudum.

Şöyle ki: “Hayal kırıklığı, hiç beklediğim gibi çıkmadı. B.k gibi. Çok daha iyisini beklerdim.”

Bir saniye sanırım ben yanlış gördüm diyerek tekrar okudum, hayır yanlış değildi cümle aynen şöyleydi: “Hayal kırıklığı, hiç beklediğim gibi çıkmadı. B.k gibi. Çok daha iyisini beklerdim.”

Yani şimdi Marvel’dan mayış almıyorum tabii ki ama bu diziye hayal kırıklığı demek için nasıl bir ruh halinde olmak gerek acaba? Defalarca tekrar ettiğim gibi dünyanın en öznel durumu, kişisel zevk, beğenilir ya da beğenilmez buna kimse bir şey diyemez. Ama yerin dibine gömmek?

Umarım ukalalık olarak algılanmaz ama bir alaylı olarak hem mesleğimde (fotoğraf) hem de en büyük hobimde (sinema) yıllar içerisinde hem sektörün kalburüstü isimleri ile çalışma şansı yakalayarak hem de kendimi geliştirerek çıtayı bayağı yükselttim. Peki genç kardeşim sen hangi birikimlerine dayanarak binlerce kişinin emeği olan bir esere "b.k gibi" yakıştırmasını yapıyorsun? Bak kötü diyebilirsin, beğenmedim diyebilirsin amenna ama hadsizce hakaret etmek?

Verdiğim örnekten –Falcon and the Winter Soldier- devam edersek eğer; MCU (Marvel Cinematic Universe) külliyatına hakim bir izleyici için baş yapıt adayıdır örneğin.

O zaman müsaadenle ben de sen ve senin gibilerin profilini çıkartayım. Madem sallamak serbest…

İçinde müthiş bir yetersizlik ve eksiklik hissi var. Hayatında başarabildiğin hiçbir şey yok. Bir mesleğin yok, kültürel birikimin yok ve sosyal konumun –sana göre- içler acısı. İşin daha da komiği bunları sadece sen biliyorsun. Dışarıdaki insanların fark etmemesi için bir persona yaratmışsın. Hiçbir şeyi kolay beğenmeyen, gusto sahibi, sokaktaki insanın beğendiği işleri beğenmeyen, elitist, modadan inşaata kadar her konuda bilgi sahibi, sana asla bir şey öğretilemez ama sen herkese her konuda bilgi verebilirsin. Bu yolla insanları hatta karşı cinsi etkilemeye çalışırsın. O zaman bu amiyane soruyu sormam şart, düşüyor mu bari?

Bu sebeple de -örneğin- kahkahalar atarak izlediğin Ölümlü Dünya’yı beğendiğini kimseye söyleyemezsin, senin güruhun tü kaka ilan ettiği için sen de burun kıvırmak zorundasın. Sipariş ettiğin yemeğe kusur bulmak zorundasın ya da arkadaşının marketten aldığı yarım yağlı peynire de. Çünkü sen üst düzey zevkleri olan, kolay beğenmeyen ve her şey hakkında fikri olan bir übermensch’sin -üstün insan-

Yapmayın, gerçekten hayat bunun için çok kısa. Eski bir iş arkadaşımın çok güzel bir sözü vardı; “Biz bir don alınca mutlu olan insanlarız, üzmeyin bizi.”. Mutlu olmak gözünüzde büyüttüğünüz kadar zor değil, aksine çok basit. Belki de bu yüzden bir çok insan başaramıyor. Başaranlardan biri olarak söylüyorum, en azından deneyin.

Mutlu ve sağlıklı bir hafta dileğiyle…

Yorumlar (0)