14.11.2020, 23:11

Bir başkadır; memleketim, insanım, sevgim

Beni çok heyecanlandıran, inanılmaz heveslendiren bir proje oldu; Bir Başkadır. Senaryoyu ilk okuduğumda dedim ki; işte ihtiyacımız olan bu, biz olmak bir olmak. Sonra projenin tanıtım ayaklarını oluşturmak için ön izlemesi geldiğinde ise kağıt satırlarında okuduğum sahneler, oyuncuların müthiş performansları ile birleşince unutulmaz, defalarca izlenecek bambaşka bir şeye dönüşmüştü. Seyrettiğim şey beklentilerimin çok üstündeydi. Naifliği elden bırakmadan derdini anlatan, ayna tutarken objektifliğini kaybetmeyen, samimi yaklaşımıyla izleyen herkesi kucaklayan harika bir iş olmuş.

Şu anda dizi ile ilgili yapılan yorumların hepsi de bu dediklerimi kanıtlayan tattalar. Başta Berkun Oya olmak üzere Bir Başkadır’da emeği geçen herkesi yürekten tebrik ederken, Netflix sayesinde bu projenin Türkiye ile aynı anda sınırlarımızın ötesine taşınmasından dolayı ayrıca gururluyum.

Netflix’in en iyi yerel içeriği olduğunu düşünenler çoğunlukta ama bu bana yüzeysel bir bakış açısı olarak geliyor. Netlfix’te her ay yüzlerce içerik giriyor, her janrda, her türde yapıma ihtiyaç var. Korku, komedi, fantastik, macera vs. Çeşitlilik iyidir, renktir çünkü insan ruhunun yer ve zamana göre hepsini de ihtiyacı var. O nedenle Hakan Muhafız da olmalı, Atiye de, Aşk 101 de. Topraklarımız hikaye bakımdan o kadar zengin ki daha neler çıkar senaristlerimizden, oyuncularımızdan, yapımcılarımızdan. Dünyaya anlatacak çok şeyimiz, söyleyecek çok daha fazla sözümüz var. 12 Kasım’da Netflix’de yayına giren Bir Başkadır’ı henüz izlemediyseniz mutlaka izleyin. Son yıllarda yaşadığımız kutuplaşmaya, ötekileştirmeye o kadar güzel ayna tutuyor ki kendinizi görmemek yüzleşmemek kaçınılmaz.

İzledikten sonra bende kendimi ön yargılarımı düşündüm. Fark ettiklerimi fark edemediklerimi. Annemizden babamızdan geçmişimizden yüklü ne çok kalıplar ve kodlarımız var. En zoru da bunları aşmak aşmaya çalışmak. Bu iyidir, bu kötüdür etiketleriyle kendimizi ufacık sınırlara kapattığımızın farkında bile değiliz. Kendi kendimizi sınırlayan da dar alanlara da hapseden biziz. Farklı olmaktan farklı olandan korktukça da genişlemek, büyümek inanın çok zor.

Herkesin aynı görüşte olmasını tabii ki beklemiyorum ama birbirimizi anlayabiliriz. Karşı olduğumuz fikirleri kabul etmek zorunda değiliz. Fakat birbirimizin bakış açısından bakabilirsek atladığımız, fark etmediklerimizi görebilir; buluşacak çok daha fazla ortak nokta bulabiliriz. Sürekli bizim gibi düşünen, bizim yaptıklarımızı yapan insanlarla görüşmek bize ne katabilir? Gelişmek için farklı ve çeşitli olana ihtiyacımız var. Bizim özümüz de, doğamız da yaşadığımız toprakların DNA’sında var.

Avcılık ve toplayıcılıktan yerleşik düzene geçiş, bilimler, keşifler, sanat, yaşam ve ölüm sırrının sorgulanması, insanın Tanrı'yı araması… Hepsi yaşadığımız bu topraklarda vücut buldu, gelişti, uzak coğrafyalara kadar taşındı ve bugün uygarlık diye adlandırdığımız var oluş biçiminin temellerini oluşturdu. İnsanlık tarihindeki yeri tartışılmaz biçimde önemli, ve aynı zamanda ilham verici, bir coğrafyada yaşadığımız için çok çok şanslıyız. Bu şansı ve renkli olmanın güzelliğini nerede nasıl kaybettik ona bakmak lazım.

Babamların Bozcaada’da otel ve restoranları vardı. Eski Rum ilk okulunu restore edilerek yapılan bu otelde her yaz 1 ay çalışırdım, ergenim o zamanlar, başım her belaya girdiğinde ya da kaytarmak istediğimde hemen otelin karşısındaki Sotori Amcalara kaçar, babamın sinirinin geçmesini beklerdim. Babaannemin Kadıköy’deki en yakın komşusu Ermeni asıllı Alin Teyzeydi. Oğlum Eren’in İstanbul’daki en yakın arkadaşı Musevi. Urfa’da 2 yıl önce hayatımın en güzel gezisini ise köklü Kürt bir ailenin misafirperverliğinde gerçekleştirdim. Ve benim için din, dil, ırk mezhep, inanç, kadın, erkek farklılığının hiçbir önemi yok. Önemli olan insan olabilmek. Farklılıklara rağmen bir arada yaşamak ve bu farklılıklardan beslenmek.

Bunların bizi nasıl güçlü ve zengin kıldığını unuttuk. Evrensel yönetim biçimleri bizi bizden ayrı düşürdü. Aynı topraklardan çıktığımızı aynı havayı soluduğumuzu dertlerimizin, mutluluklarımızın, üzüntülerimizin temelde aynı olduğunu hatırlama zamanı.

BİZ’i oluşturmak, sadece politikacıların değil, ben de dahil, hepimizin sorumluluğu. Zihninde ve gönlünde gerçeğe saygı, hakkaniyet, insanın insan kimliğine saygı ve empati değerlerini yaşatan her bir insan, BİZ'i inşa etmeye başlar.

Boşuna söylememiş Einstein; "İnsanlardaki ön yargıyı parçalamak, benim atomu parçalamamdan çok daha zor"... Temizliğe önce kendi kapımızdan başlamamız lazım. Kafamızdaki örümcek ağlarını temizledikçe birbirimize koyduğumuz mesafelerde azalamaya başlayacak. Azaldıkça daha çok ortak payda bulabilir, birbirimizi anlayıp son yılların illet hastalığı kutuplaşmanın önüne geçebiliriz.

İşte tüm bunları 8 ayrı ana karakter üzerinden o kadar güzel anlatıyor ki Bir Başkadır, başlayın ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız. 8 farklı sosyoekonomik ve kültürel yapıdan gelen insanların birbirlerinin hayatına girdikten sonraki değişimleri umarım herkese ilham olur. Aynayı şimdi kendimize tutmanın ve kendimizle yüzleşmenin tam vakti.. O zaman kapanış sözleri de dizide şarkıları bol bol kullanılan Ferdi Özbeğen’den gelsin:

İşte bu bizim hikayemiz öyle saf öyle temiz
Kenetlenmiş ayrılamaz kalbimizde ellerimiz

Yorumlar (0)