28.06.2020, 12:07

Bir televizyonculuk dersi

Son 2–3 yıldır kimse romantik komedilere dönüp bakmıyor, aslına bakarsanız komediler için durum çok daha eski. Bunun iki sebebi var, ilk sebep komedilerin yüksek reyting alamadığına inanılmasıydı. Sonra ona yurt dışı satışları eklendi. Yurt dışında satılmadığı için komedi tercih edilmiyor.

Bir iki romantik komedi yurt dışına satılıp iyi sonuç alınca bu kez “sadece” yurt dışına göre hazırlanan romantik komedi yapılma fikri ortaya çıktı. Sanırım böyle birkaç tane yapılacak ve bir de böyle bir dönem deneyimleyeceğiz.

Şimdi gelelim komediler neden yüksek reyting almıyor meselesine... Yıllardır Yeşilçam filmlerinin tekrarlarını görüyoruz ekranda. Belki de 100’den fazla tekrar edilen ve hala izlenen filmler var ve bunlar bazen yeni dizilerden bile daha yüksek reyting alıyor. Peki şimdi asıl soru şu; “Bu tekrar edilen filmlerin tamamı komedi. Buna ne diyeceğiz?”

Mesela sinemada en yüksek gişeyi alan filmler de çoğunlukla komedi.

Karakterler komik komik oynasın, altta da bir komedi müziği olsun, al sana komedi dendiği için ilgi görmüyor komediler. “Nasıl olsa komedi, senaryo, hikaye çok önemli değil, prodüksiyon da düşük olsun, hızlıca hazırlanır…” gibi bir bakış açısı bitirdi komedileri. Dram olunca hikaye önemli, uzun hazırlık, büyük prodüksiyon, geniş oyuncu kadrosu elzem ama komedide gerek yok denilip sonra da reyting almadığı için yapmayalım, bir tür kısır döngü aslında.

Mizah hiciv sanatıdır, yakıtı eleştiridir

Komedi meselesinde diğer önemli unsur da siyasi konjonktür. Bunun üstünde kimse durmuyor ama aslında çok önemli. Mizah hiciv sanatıdır, yakıtı eleştiridir. Siyasi baskı ortamında bunlara kimse girmek isteyince ortada doğru düzgün bir mevzusu olmayan komedi denemeleri çıkıyor ve sonuç hüsran oluyor. Bize konulu komedi lazım yani. Bu konu çok geniş olduğu için başka yazıya bırakıp devam ediyorum.

Komedi bir kenara bırakılınca romantik komedilere sarıldı piyasa. Az oyuncu, düşük prodüksiyon, hızlı hazırlıkla bir tür kolay çözüm gibi görüldü. Gerçekten de “büyük” dramlara meydan okuyan romantik komediler gördük. ‘Kiraz Mevsimi’, ‘Aşk Yeniden’, ‘Kiralık Aşk’ gibi. Hatta 2014–2015 sezonu tam bir romantik komedi fırtınası oldu. Birkaçı tuttu, diğerleri de fırtınanın yakıp yıktığı enkazların arasında kayboldu.

Onlarca romantik komedi yapıldı, aynı gün yayına giren 3 dizi olduğunu bile bilirim. Hatta aynı sezonda aynı konulu 3–5 dizi olduğunu da. Bizim genel tarzımız bu ya, bir türe tutmaz diye kimse dönüp bakmaz, biri tutunca herkes aynısını yapmaya kalkar ve o türün de canına okuruz.

Senaristin her senaryosunu gözü kapalı alamazsınız

Canına nasıl okuyoruz? Çünkü başarının da başarısızlığın da analizini doğru yapmıyoruz. Başarılı olmuş dizinin hikayesini çalmak, senaristini, yönetmenini, oyuncusunu transfer etmek başarıya götüren bir strateji değil. Olsa olsa kolay çözüme giden bir taktik. Bir diziyi çok iyi yazmış diye o senaristin her senaryosunu gözü kapalı alamazsınız. Nihayetinde yaptığımız iş subjektif, ona doğru gelen başkasına doğru gelmeyebilir. Keza yönetmeni transfer etmek de yetmez, iyi bir senaryo yoksa o yönetmen kuş konduramaz ki! İki farklı diziden tutmuş oyuncuyu bir araya getirmek çözer mi? Onların karaktere, hikayeye ve birbirine uyumu olmadıktan sonra? Drama işi yemek yapmak gibi, malzemelerden biri yanlış oldu mu sonuçta bütün yemeğe yansır.

Her şey tamam, bir de senaryo koyduk mu yırtarız!

Bütün unsurlar önemlidir ama yola en başta yanlış yerden çıkarsanız doğru adrese gitmek imkansız. Yola çıkış nedir? Hikaye ve senaryo. Reji, prodüksiyon, kast, müzik, sanat yönetimi bunların hepsi o hikayeyi ekrana en iyi yansıtmak için çalışır. Eğer farklı bir deneme yapmak istiyorsanız tersini yapabilirsiniz. Ama bilin ki, bu tersini yapmaktır.

İki oyuncu transfer edip, cam gibi renkli bir dünya kurmak, şıkır şıkır mekan ve kostümler tasarlayıp “bir de senaryomuz olsun” demek bu. Şöyle düşünün, çok güzel bir kadın ya da yakışıklı erkekle çıkıyorsunuz. Harika bir mekanda buluştunuz. Karşınızdaki boş boş konuşuyor, buradan masalsı bir aşk, romantizm çıkar mı? İşte hikayesiz, senaryosuz kurulan dünyalar genelde böyle sonuçlar veriyor seyircinin karşısında.

Aslında ben yeni denemelerin yapılmasına oldum olası pozitif bakarım. Mesela “Kaslı adam, masum güzelliği olan saftirik kız ve şıkır şıkır mekanlar olsun, hikaye olmasa da olur” denemesinin sonuçlarını bu açıdan çok merak ediyorum. Başarılı olursa dersimizi alırız.

Yorumlar (0)