"Beni sevdiğini mi söylemeye çalışıyorsun?"

DİZİ 19.09.2020, 18:21 21.09.2020, 10:48
"Beni sevdiğini mi söylemeye çalışıyorsun?"

Önce beyaz dizi vardı. 80’lerin ilk yarısıydı. Gelişim Yayınları’nın haftalık yayımladığı Beyaz Dizi kitapları kapış kapış satılıyordu. İnce, kolay okunan, romantik aşk hikayeleri anlatan ve genellikle konusu İngiltere’de geçen bu kitaplar özellikle kadın okuyuculardan rağbet görüyordu. Aşk, ihanet, gözyaşı, ayrılık, kavuşma, bir miktar seks, hafif komedi ve bolca dramla, zamanın alabildiğine ağır aktığı o günlere biraz olsun renk katan bu kitaplar, 80’lerin ikinci yarısında yerini televizyon dizilerine bıraktı. Beyaz dizinin yerini artık pembe diziler almıştı.

Türkiye’de pembe dizi furyası “Köle Isaura” ile başladı. Brezilya yapımı bir pembe dizi olan “Köle Isaura”, 7 Ekim 1985 gecesi ilk bölümüyle TRT televizyonunda ekrana geldi. Başrollerini Lucelia Santos ve Edwin Luisi’nin paylaştığı dizi, 1800’lü yılların Brezilya’sında zengin bir ailenin yanında köle olarak yaşayan Isaura’nın dramatik hikâyesini anlatıyordu. Brezilya’da 1976-1977 sezonunda yayınlanan “Köle Isaura”, 1985 ve ‘86 yıllarında Türkiye’de en sevilen televizyon dizisi oldu. Milletçe Isaura ile yatıp Isaura ile kalktık, Isaura’nın acıklı hikâyesiyle hüzünlerden hüzün beğendik.

Kötü senaryo, kötü çekimler ve kötü oyuncuk Latin Amerika dizilerinin alamet-i farikasıydı zaten ama ne gam! Şehla gözlü Latin güzeli Lucelia Santos, nam-ı diğer Isaura’nın yeni dizisi “Virginia”, 27 Ekim 1986’da yayına girdi ve biz ona da bayıldık. 1989 yılında “Küçük Hanım,” “Zenginler de Ağlar”, “Sevme Hakkı”, 1990 yılında “Yalnız Sen”, “Alcanzar” ve 1991 yılında “Manuela” ile Latin dizileri furyası tam gaz devam etti.

Isaura”nın “Retirantes”, “Zenginler de Ağlar”ın “Apprendi A Llorar” ve “Manuela”nın diziyle aynı adı taşıyan jenerik şarkıları ise zaten ezelden beri bizim Akdeniz havalarına yakın ezgiler ve ritimler taşıdığı için pek sevdiğimiz Latin müziğinin birer örnekleri olarak, söz konusu dizilerin ekranda yayınlandığı dönemde dilimize dolandı. Lucelia Santos’dan sonra “Zenginler de Ağlar”ın başrol oyuncusu Veronica Castro da Türkiye’de büyük popülerlik yakaladı. Hani şimdilerde Arap ve Latin ülkelerinde bizim dizi yıldızları çok popüler ya, işte aynı durum o zamanların Latin dizi yıldızları için bizim memlekette söz konusuydu.

90’ların başında artık Latin dizilerinden içimiz bayılmak üzereydi ki bu defa Amerikan pembe dizileri sardı ekranları. İlk kez 26 Mart 1973 günü Amerikan CBS kanalında yayınlanmaya başlayan “The Young and Restless”, Türkiye’de “Yalan Rüzgarı” adıyla ekrana geldi. 1 Ocak günü TV 2’de Türk izleyicisi ile tanışan dizi, TRT’den sonra ATV, daha sonra Show TV’de aralıklarla 2010’lu yıllara kadar yayınlanmaya devam ettiyse de en popüler dönemini 90’ların ilk yarısında yaşadı. Ben bizzat, babaannemin her akşam dizinin yayınlandığı saatte “Cek’i açsana,” deyip bana TV 2’yi açtırdığını hatırlıyorum. “Cek” derken dizi karakterlerinden Jack Abbott’ı kastediyordu; babaannem için dizinin adı “Cek”ti.

“Young and Restless” yani “Genç ve Huzursuz”u logosundaki Y ve R harflerinden yola çıkarak “Yalan Rüzgarı” diye adlandırmak kimin fikriydi, onu maalesef hiç bilemedik ama yıllardır hep merak etmişimdir.

“Yalan Rüzgarı” Türkiye’de çok tutulunca, arkası geldi. O sıralar özel kanallar da yayına başlamıştı zaten. Gelsin “Cesur ve Güzel”, gitsin “Hayat Ağacı”… Tabii özel kanallar da Latin dizilerine el atmakta gecikmedi. atv’de “Marimar”, atv’de başlatıp Star’da devam eden “Rosalinda”, Kanal D’de “Vahşi Güzel” ve daha niceleri…

Şimdiki yerli dizilerimizde uzun uzun bakışmalar, ağır ağır konuşmalar, bir lafı bir kerede anlamayan karakterler, “Seni seviyorum,” diyen adama “Şimdi yani sen bana beni sevdiğini mi söylemeye çalışıyorsun?” diyen kadınlar filan var ya hani… Bilin ki onların ve benzer trüklerin hepsi yukarıda bahsettiğim pembe diziler sayesinde, yıllar önce girmişti aslında hayatlarımıza. Bakmayın siz “Dizi süreleri çok uzun, başka nasıl dolduralım,” falan dediklerine… Evvelden de müptelasıydık biz bunların. Sanırım Latin ve Araplar da en çok bu yüzden müptelası oldu bizim dizilerin. Sıcak ülkelerin ağırkanlı insanlarıyız topumuz sonuçta.

Yıllar içinde siyah beyaz hayatlarımızın pembe dizileri şekil şemail değiştirdi, yerli ve milli oldu, ithal ederken ihraç eder hâle geldik ama aslında çok da bir şey değişmedi. Ortalama televizyon izleyicisi için hâlâ en geçerli dizi formatı bu. Dedim ya, izlerken çok fazla zekâmızı kullanmamızı gerektirmeyen, yormayan, hatta hafiften beyinlerimizi uyuşturan diziler yaşadığımız coğrafyanın kaderi. Ha Manuela, ha Isaura, ha Sam, ha Aliye ya da Feriha… Ne fark eder ki?..

Yorumlar (0)