27. Gezici Festival’in Ankara gösterimleri sona erdi!

KÜLTÜR SANAT 09.12.2022, 11:19 09.12.2022, 12:45
27. Gezici Festival’in Ankara gösterimleri sona erdi!

Ankara Sinema Derneği tarafından 27. kez düzenlenen Gezici Festival, biletlerin satışa çıktığı ilk günlerden tükendiği, salonların dolup taştığı, filmlerin kapalı gişe gösterildiği Ankara’ya veda etti. Ankara seyircisinin yalnız bırakmadığı 27. Gezici Festival, bugün yolculuğunun ikinci durağı Sinop’ta izleyicilerle buluşacak.

Gezici Festival Ankara Günlüğü

2 Aralık’ta başlayan 27. Gezici Festival, Dünya Sineması, Kısa İyidir, Türkiye 2022, Çocuk Filmleri gibi klasikleşen bölümlerinin yanı sıra ABD Büyükelçiliği katkılarıyla hazırlanan Tehdit Altında, Özgür Dünya, Kadın Öncüler ve Godard: Aşk ve Ölüm Üzerine bölümlerinde toplam 42 filmi sinemaseverlerle buluşturdu. Türkiye 2022 bölümü filmlerinin gösterimi sonrasında ekiplerin katılımıyla söyleşiler gerçekleşti.

Gezici Festival’de, Kabahat filminin yönetmeni Ümran Safter ve oyuncularından Işıl Acaray, Karanlık Gece filminin yönetmeni Özcan Alper ve oyuncularından Taner Birsel, Suna filminin yönetmeni Çiğdem Sezgin, Kar ve Ayı filminin yönetmeni Selcen Ergun ile Ayna Ayna filminin oyuncuları Şenay Aydın, Manolya Maya ve Cengiz Orhonlu izleyicilerle bir araya geldi.

Festivalin unutulmaz gecelerinden biri de Baba Zula’nın canlı müzikleriyle eşlik ettiği Eli Kulağında / Just Around The Corner filminin gösterimiydi. Frances Marion yönetmenliğindeki filmin arşivlerde bulunan iki kopyasının uzun uğraşlar sonucu geçtiğimiz yıl tamamlanan 79 dakikalık kopyasına müzikleriyle eşlik eden Baba Zula gösterim sonrası iki şarkılık mini bir konser ile sinema salonunu konser salonuna çevirdi ve izleyicilere eşsiz bir deneyim yaşattı.

Festival Söyleşilerinde Neler Oldu?

Çiğdem Sezgin kendi istediği gibi, kimseye hesap vermeden yaşamak isteyen bir kadını merkezine koyduğu filmi Suna sonrası gerçekleşen söyleşide; “Suna, nevi şahsına münhasır bir karakter, cesur biri. Ben bu filmi yazarken çevre baskısını göz ardı ettim. Bir de çevre baskısı ile baş eden bir kadın hikâyesi yazmadım. Kapana kısılmış, bir kafesin içine hapsolmuş bir kadının kocasıyla içine düştüğü bir kafesten ve hapishaneden bahsettim. Çünkü zaten çevre baskısı sıklıkla işleniyor filmlerde ve bu tarz bir hikâyede ilk akla gelen, ilk değilse bile ikinci akla gelen çevre baskısı olacaktı. Ben sık yapılan bir şeyi yapmamayı tercih ettim,” dedi. Sezgin, bir sonraki projesinin senaryosunun bittiğinin, yapım hazırlığı aşamasında olduğunun müjdesini de verdi. Çiğdem Sezgin yine mutsuz bir evlilikten bahsedeceğini ancak bu defa ana karakterinin 35 yaşlarında bir erkek olacağını, Ali’nin hikâyesini anlatacağını söyledi.

Mecburi hizmet için atandığı bir köyde sırların ve erk ilişkilerinin arasında kalan hemşire Aslı’nın hikâyesini anlatan, doğanın da bir karakter olarak yer aldığı Kar ve Ayı gösterimi sonrası Selcen Ergun izleyicilerle buluştu. Ergun, “Aslında bir hikâye yazarken onun ne kadar büyük ya da küçük olduğu ve zorlukları ile yola çıkmıyorsun, en azından ben öyle yazmıyorum. Gerçekten o dönem bir derdim, hissettiğim bir sıkışmışlık, güvende olmama duygusu vardı. O duygudan çıkan bir hikâye. O duygunun daha da elle tutulur olması ve yoğunlaşması için aslında tercih ettiğim şey, dış dünyayla giderek kopuk, kendi içine kapanan ve kendi içine kapandığı dünyada kendine düşmanlar yaratan bir dünya yaratmaktı. Masalsı bir tarafı olmasıydı. Sesin de katkısı vardır. Bu kasabada doğanın, hayvanların varlığını hissettirecek, insanların dört tarafını sardığını ve belki de onlardan daha da baskın olduğunu hissettirecek bir ses dünyası tasarlamaya çabaladık. Hangi hayvan sesinin hangi duyguda geleceği ve nerede var olacağı belliydi, müziği arka planda tutup o dünyayı ve filmin ritmini ses kuşağı ile çalıştık. Ana karakterlerimiz dışında doğanın ve onun varlıklarının da bir karakter olması ve dönüşmesi var filmin içinde,” dedi.

Hayatın ve kadın olmanın zorluklarıyla baş etmeye çalışan ve çıkış yolu arayan üç kadını bir araya getiren Ayna Ayna filmi gösteriminin sonrasında oyuncular Şenay Aydın, Manolya Maya ve Cengiz Orhonlu izleyicilerle buluştu.

Manolya Maya: “Belmin Söylemez İstanbul’u nasıl çekmesi gerektiğini çok iyi bilen bir yönetmen. Bizim alışık olduğumuz dizi ve reklamlardaki steril turistik İstanbul’dan çok farklı, gerçekten içinde yaşadığımız İstanbul’u gösteriyor. Bunu en çok bir kadın yönetmen bu kadar iyi çekebilir gibi hissediyorum. Biz kadınlar olarak çok dikkatli ve her şeyin farkında olmak zorundayız İstanbul’da. O sokakların hepsini ezbere biliyoruz. Bir kadın gözü olması çok fark ediyor. Değişiklikler çok fazla ama bir yandan da İstanbul’da yaşayanlar için çok tanıdık bir İstanbul var bu filmde. Filmde üç kadın karakter de çok nahif bir şekilde bağırmadan birbirlerine destek oluyorlar. Bir araya gelmeleri sadece bir tesadüf olarak kalmıyor bence filmde. Çok sakin, küçük, gündelik hayatın içindeki dayanışmalarla birbirlerinin elinden tutuyor bu karakterler. O yüzden bence bu film umutlu bir film. Bütün karakterlerde oyunculardan birçok şey var. Bence bu da filme iyi yansıyor, gerçek yapıyor her şeyi.”

Şenay Aydın: “Benim için çok özel bir film, çok farklı bir yeri var hayatımda. Filmin çok başında dahil oldum ben. Frida Kahlo’nun sergisine gitmiştik 2012 yılında, gidip video çekelim belki film yaparız diye düşündük ama üzerinden çok zaman geçti. Benim Kahlo hayranlığım vardı, Belmin de bunu biliyordu. Sonra bir gün geldi film yapıyoruz içinde Frida var diye. Frida’nın oyununu yapmak istiyordum ben; sonradan vazgeçtim, yapamadım. Tamamen içindeyim hem yazılarımla hem de benim Frida hayranlığımı üzerinden. Hepimiz gerçek hayattaki kendimizle filmin içine dahil olduk. Çok oyuncuya nasip olmayacak bir şey yaşattı bize. O yüzden de yönetmenimize teşekkür ederim.”

Cengiz Orhonlu: “Ben ilk defa izledim. Gerçekten de hiç bilmediğim bir şeyi izliyormuş gibi izledim. İzlerken hatırladım. Dünyamız çok değişmiş, onu fark ettim. Çok güzel bir dünya kurmuşlar. Çok farklı bir dünya izledim içinde yaşadığımız dünyadan. Çok duru ve gerçek bir şey izledim. Tam filmi çektiğimiz sıralarda gerçek hayatımda da bu filmde yaptığımız şeyleri yapıyordum. Kendimin başka bir anne babadan doğmuş farklı bir versiyonunu oynadım.”

Yaz tatilini geçirmek üzere babaannesinin yaşadığı muhafazakâr Anadolu köyüne giden, batıl inançlarla baş etmeye çalışan 13 yaşındaki Reyhan’ı odağına alan Kabahat filminin gösterimi sonrasında Ümran Safter “Minimal bir film olsun istedik hep. Büyük büyük, her şeyin altını kocaman harflerle çizen değil; hayatın içinden, hepimizin yaşadığı günlük hayatta karşılaştığımız sorunları sade bir dille aktarmak istedim. Yalın ve basit olsun istedik, bunu başarabildiysem de ne mutlu,” derken, Işıl Acaray, “Ümmü karakterini canlandırmak çok zor olmadı. Benim de herkes gibi bir anneannem ve babaannem vardı ve bazı yönlerden Ümmü karakteri oldukça anneanneme benziyordu. Çok da yabancı olduğum bir karakter değildi. Babaannem çok daha modern bir kadındı. İkisini bir sentez haline getirdim. Halkın içinden birisi Ümmü. Hâlâ var böyle anneanneler ve babaanneler,” dedi.

Hasta annesiyle vedalaşmak için gençliğinin geçtiği kasabaya geri dönen ve geçmişinde yaşadığı ve yaşattığı olaylarla bir kez daha yüzleşerek, vicdanını temizlemeye çalıştıkça kasabadaki suç ortaklarının engellerine çarpan bir adamı anlatan Karanlık Gece gösterimi sonrasında Özcan Alper “Bu filmde diğer filmlerimden farklı olarak aslında mağdurdan ziyade mağdur edenin psikolojisi var. Aslında Türkiye toplumundaki çoğunluğun milliyetçilik ve ırkçılıkla olan derdi üzerine biraz kafa yormak istedim. Çok ciddi bir şiddet sarmalının içerisindeyiz. Neden bu kadar çabuk galeyana geliyoruz? Toplumun en çok tırnak içerisinde çok sıradan gözüken kötülükle ilgili düşünmesi gerek diye düşünüyorum,” dedi. Taner Birsel ise “Bana sorarsanız ayrı bir filmin konusu olacak kadar derinlikli bir hikâyeydi evladını yitirmiş bir babanın hikâyesi. Çok dokundu içime. Özellikle yaşadığımız topraklarda kayıp hikâyelerini herkes biliyor. Canından bir parçayı yitirmiş bir insanın bir sıfatı bile yok bizim dilimizde en azından. Biraz daha bunu dert ettiği için kabul ettim projeyi.” dedi.

Gezici Festival, bugün ikinci durağı Sinop’ta izleyiciyle buluşmaya başlayacak. 11 Aralık’a kadar Sinop gösterimlerine devam edecek Festival, 12-14 Aralık’ta ise Kastamonu’da olacak. Sinop’ta gösterimler Sinop Belediyesi’nin ev sahipliğinde Halk Eğitim Merkezi’nde, Kastamonu gösterimleri ise Kastamonu Üniversitesi Ahmet Yesevi Konferans Salonu’nda İletişim Fakültesi Medya ve İletişim Topluluğu’nun ev sahipliğinde ücretsiz gerçekleşecek.

Yorumlar (0)