02.04.2022, 15:26

Tümüyle bir sahnedir yaşam

Bazen hayat, size nasıl geliyorsa yaşadığınız ve bir tiyatro sahnesinde bir re oyuncu olduğumuzu düşündüğümüz bir hissiyat yaşatabiliyor. Bunu son birkaç gündür düşünmeden edemiyorum. Geçtiğimiz günlerde 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’ydü ve art arda izlediğim tiyatro oyunlarında hayatların sahnede göz önüne geldiği, bir kez daha can bulduğu ve ‘bizi bize anlatıyor’ durumunu yaştan cinsten hisler içimde dolanıyor. Oscar Ödül Töreni’nin skandallarla dolu heyecanlı geri dönüşü ne kadar umutluydu, onu düşünüyorum günlerdir. Klasik müziğin ruhta yaratan dinlendirme hissiyle beraber Tekfen Filarmoni ve Ukraynalı piyanist Alexander Romanovsky’nin buluşması çok anlamlıydı. Afife Jale’nin ‘Bir Mülazım Artist’ oluşuna şahit olmanın verdiği haz, apayrı bir renkti. Salih Bademci, Neslihan Arslan ve Nurhan Özenen’i buluşturan “Fanatik” oyununu izlemek oldukça keyifliydi. Sırların havada uçuştuğu bir arkadaşlık buluşmasına davet eden “Sır” ve aşk sorgulaması yapan ama bir yandan kahkaha attıran “Aşk Listesi” oyunları da bu yazıdaki konularımızdan… İşte yaşamın sahnede bir olduğu, haftanın dikkat çeken sanat notları bu yazıda bir araya gelsin!

Skandalsız final yapmayan bir Oscar töreni daha!

94. kez bu yıl verilen ve yılın sinema olayı olan Oscar Ödülleri, geçtiğimiz yıllarda düşük reyting sonuçlarına maruz kalması nedeniyle eleştiriliyordu. Bu yıl reytingini geçtiğimiz yıla oranla artıran tören, 94. yılında Oscar tarihindeki en az reyting alan ikinci tören olma kaderinden kaçamadı. En İyi Film ödülünü alan “Coda” filmini, seçki içerisinde en zayıf film olmasına rağmen büyük tepki topladı. Ben “Belfast” ya da “Licorice Pizza” filmlerini bu gecede tutuyordum, ama tahminin “The Power Of The Dog” filmi üzerindeydi. Ancak filmin oyuncularından Troy Kotsur’un “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülünü alarak, bu dalda ödül alan ilk sağır oyuncu olması da oldukça anlamlıydı. Neredeyse 5 en önemli teknik ödülü alan “Dune” filmi ise adeta şov yaptı. Sezonun en kaliteli teknik filmi olduğunu kanıtlamış olan Dune’u kutlamak gerek.

Geceye damgasını vuran olay ise, birkaç dakika sonra “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü alacak olan Will Smith’in, sunucu Chris Rock’a sahnede yumruk atmasıydı. Adeta aldığı ödülü gölgeleyen ve “King Richard” filmindeki başarılı performansını bir yumrukla unutturan Smith, özür dilese de bu hareketini unutturamayacak eminim. Elbette eşine yapılan şakayla karışık harekete bir cevap verilmeliydi, ama bu ne kadar kaba kuvvetle halledilmeliydi bilinmez… Kısacası yine skandalı eksik olmayan, her geçen yıl daha da dibe batan bir Oscar daha izledik…

Alexander Romanovsky’nin Tekfen Filarmoni ile anlamlı konser buluşması!

Ankara’da yaklaşık 2 yıl önce hizmete açılan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Ada Konser Binası, her gittiğimde büyülendiğim bir alan olmaya başladı. Daha önce de Tekfen Filarmoni’nin davetiyle gittiğim mekana, bir kez daha adım attım. Ukraynalı piyanist Alexander Romanovsky’nin ağılandığı gece, adeta tüm katılımcıların kulaklarının pasını sildi. Rusya’nin açtığı savaş nedeniyle zor durumda olan Ukrayna için anmalı bir hale dönüşen konserin gelirinin Ukrayna’daki çocuklar için UNICEF Ukrayna Acil Durum Fonu'na aktarılması da oldukça anlamlıydı. Tekfen Filarmoni daimî şefi Aziz Shokhakimov ve piyanist Alexander Romanovsky bir arada tüm filarmoniyle muhteşem bir gece yaşattı dinleyicilere. Romanovsky’nin solo piyano performansıyla yaptığı büyüleyici finaller de geceye damga vurdu.

Adeta geçmişe ışınlatan bir tiyatro devinimi: Bir Mülazım Artist Afife Jale

27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nü hem ilk defa deneyimlediğim Aralık Sahne ile, hem de çok sevdiğim oyuncu arkadaşım Başak Vural’ın davetiyle “Bir Mülazım Artist-Afife Jale” oyununu izleyerek geçirdim. Çok minimal ama bir o kadar tatlı bir mekan olmuş Ankara için Aralık Sahne, umarım bir çok oyun için güzel bir alan olmaya devam eder. Oyundan önce ilk olarak, sahne yöneticisi Onur Gazdağ 27 Mart Dünya Tiyatro Günü bildirisini okudu. Alkış alan bildirinin ardından sahnelenen “Bir Mülazım Artist Afife Jale” oyunu, Begüm Sarp’ın enfes oyunculuğuna ışık efektinin de adeta rol arkadaşı olarak eşlik etmesiyle sürdü.

Bir tiyatro kadını olarak efsaneler yaratan Afife Jale’nin hayatında oldukça önemli izleri bünyesine katan oyun, izleyici boğmayan ve her dakikasında merak ettiren büyüleyici bir şekilde Osmanlı dönemine doğru ışınlıyor. Zorlu bir yaşam mücadelesinde tiyatro sanatçısı olarak kendini var eden ve “İlk Türk Müslüman kadın oyuncu” unvanını alan Afife Jale’nin hikayesi, Begüm Sarp’ın sıkı sıkıya sarıldığı performansı ve Başak Vural’ın büyüleyici rejisiyle can buluyor.

Takımınla karakterin aynı hayat yolculuğunda gidebilir mi: Fanatik

Bazen hayat, kontrol edemediğimiz noktalarında bir anda akıştan çıkar ve beklemediğimiz şeylerin gelişmesi kaçınılmaz olur. Hayatta en çok değer verdiğimiz şeyleri önemseriz elbet, onlarında en az bizim kadar mutlu olmasını isteriz. Ama kadere, başkasının istediklerine müdahale etmek zordur… Yazıp yönettiği “Taksim Hold’em” filmine büyük bir hayranlık duyduğum Michael Önder, yine hiç olmayacak yerde olmayacak bir duruma takan eşsiz bir hikayeye imza atıyor “Fanatik” oyunuyla. Fanatik derecede takımını seven Tanju’nun, babası tarafından Galatasaraylı yapılmış oğlu Atlas ile girdiği mücadele, eşi Eda’nın kendine göre inandığı gerçekler ve başka bilgilere sahip olduğuna inanan bir anne arasında komedi ve dram dolu bir girdap izliyoruz oyunda… Oyunun kendi içerisinde de ciddi göndermeleri, sağlam düşünülmüş detayları var. Fanatik Fenerbahçeli Tanju’nun babasının koyu bir Galatasaraylı olması ve Fenerbahçeli olarak ‘Tanju’ ismini taşıyor olması da bir ironi aslında. Yaşanan bir kaybın üzerinden oluşan yasın, bir anda futbol takımı tutma mücadelesine dönüşmesi durumu o kadar güzel anlatılıyor ki oyunda, sahneye kapılıyorsunuz ve her şey bir anda değişiyor ve bu değişimin ne zaman olduğunu hissetmeden bir anda çarkın döndüğünü anladığınızda komedinin içinde buluyorsunuz kendinizi. Bir çocuk karakterinin bir simge olarak atfedilişi de güldürücü doğaçlamalarla seyirciye çok güzel anlatılıyor.

Her birini birbirinden ayırsam haksızlık olacağını düşündüğüm Salih Bademci, Neslihan Arslan ve Nurhan Özenen, hikayenin içine katıcı sıkı performanslarıyla gözleri dolduruyorlar. Aynı okuldan mezun olan ve sıkı arkadaş olan Salih Bademci ve Neslihan Arslan uyumlu bir ikili olarak paslaşmayı başarıyor. Salih Bademci, tiyatro sahnesinde de bir o kadar güçlü ve eğlendirici bir performansla adeta yıldız olduğunu kanıtlıyor. Neslihan Arslan’ın kendi inandıklarına sığınan bir anne ve eş olan Eda rolünde son derece başarılı. Oyuna başka bir yerden komedi katan Nurhan Özenen’e de ayrıca hayran kaldım. Özenen kimi zaman; gelinine kaynanalık yapan anne, oğlunu çok seven ama kimi zaman kızan anne, kocasının emanetlerini unutmayan bir anne olarak aralarda yaptığı esprili çıkışlarla alkış alıyor. Fanatik’i bulduğunuz hangi tiyatroda olursa olsun sarılın, izleyip bırakmayın...

Arkadaşlığın arasında giren bir garip ‘kara kedi’ sırrı: Sır

Bazı durumlara hem gülüp hem ağlayabilir miyiz? Hiç beklemediğimiz, tahmin bile edemeyeceğimiz, korkumuzun karşımıza çıkamayacağını düşünürüz kimi zaman… Bazı sırları bilmek acımasızlık yaratır içimizde… Altı birbirinden farklı renge sahip muhteşem oyuncunun buluştuğu “Sır” oyunu, tamda burada arkadaşlık üzerinden sırların keşfedilişi ve bu sırları bilmenin yarattığı yaralarla travmalar üzerine bir düşünme seansı sunuyor izleyenlere… Seyircilerin salonla yerleşmeye devam ettiği dakikalarda sahnede bir hareketliğin başladığını seziyorsunuz zaten. Hemen ardından bir aile evine konuk olduğumuzu ve bir arkadaş buluşmasına şahit olacağımızı görüyor, ilk başta içine girmek zaman alsa da yavaş yavaş izleyiciyi de konuk eden bir hikâyede buluyoruz kendimizi. Oyunda bir noktandan sonra başlayan sır düğümü çözülmesi, çok ustalıkla ve izleyeni de şoka uğratan cinsten ilerletilmiş. Oyundaki sürprizlerin ortaya çıkışı, biraz daha sabırla ve bir anda çok ustalıkla gelişiyor. Sırf bu açıdan bile izlenilesi bir oyun olmuş Sır…

Son derece rahat ama konu çok mühim olunca dikenlerini çıkaran bir adamı canlandıran Tayanç Ayaydın’ın eğlenceli performansına tanık oluyoruz. Daha önce ‘Aslında Özgürsün’ adlı oyundaki kendine hakim ve şahane performansını izlediğim Emel Çölgeçen’in, evhamlı ve bir o kadar pimpirikli bir ev kadını karakterinde nefes alıyoruz. Karakterin arkadaşlık ilişkilerini önemsemesi ve bağları sıkı sıkıya bağlanmış iletişimlerden aldığı darbelerle yaşadığı hüsranı, Çölgeçen’in muazzam performansında görüyoruz. Oyun boyunca şaklabanlık yaparak adeta herkesi kekleyen, ama sarsılabilcek bir bünyeye sahip karakterini canlandıran Tolga Güleç de adeta izleyiciyi eğlendiriyor. Eğlendirici bir performansa daha sahip olan Anıl Çelik’i de tiyatro sahnesinde izlemek güzeldi. Ayrıca bu oyun vesilesiyle Şeyma Gökçe Cengiz’in oyunculuğunu keşfetmek de ayrı bir keyifti.

Hayatının aşkı, hayatının kâbusu mudur: Aşk Listesi

Bazen hayatımızın aşkı diyebileceğimiz özellikle sahip o kişiyi bekleriz hayatımızda… Hayatımızda olsa nasıl da mutlu olurduk, “en mükemmel hayat benimdir!” diyebileceğimiz noktaya ulaşmışızdır belki de. Ama o ‘mükemmel’ diye düşündüğümüz şeyin aslında hiç de öyle olmadığı gerçeğiyle yüzleşmek, ne kadar trajikomiktir? Yılın adeta komedi bombası diyebileceğimiz oyunlarından olan “Aşk Listesi” her bir dakikasında seyircisini kahkaha tufanına sokmayı başaran ender oyunlardan. Ustalıklı performanslar, uyumlu sahneler, muhteşem dekoru ve şahane fikriyle Aşk Listesi, mükemmel aşkın peşindeki bir adamın, arkadaşıyla beraber hazırladığı listeye uygun bir kadının karşısına çıkışıyla başlayan bir hikaye anlatıyor. Peki listenin karmakarışık bir hale gelmesi, bu durumu ne kadar mükemmel kılacaktır? Oyundaki aşk sorgulaması bir yanıyla kahkaha attırırken, bir yandan da aşk dışındaki hayatı da, ruhsal dengeyi de, iş hayatını da ve daha bir çok hayat varyasyonunu da sorguluyor.

Mükemmeli bulduğunda ‘mutlu olabilecek misin, yetinebilecek misin?’ diye de soran oyun, epizotlarıyla adeta bir ustalık işi olmuş. Oyunun adeta yıldızı ve assolisti olan Algı Eke, sahnenin bir ucundan öbür ucuna uçan şahane performansıyla göz dolduruyor. Dans edişi, şarkı söyleyişi, duydu durumunu sürekli değiştirmesi, yüzüyle adeta tipten tipe girmesi muazzamdı Eke’nin, bir kez daha büyük alkışı hak ettiğini söylemek gerek. Eğlence katan performansla parladıklarını hissedebileceğiniz Anıl İlter ve Sarp Bozkurt, sıkı arkadaşlıklarından gelen o ışıltıyı oyuna da yansıtıyorlar. Kimi zaman doğaçlama yola gittiklerini de hissedebileceğiniz oyunun esnasında birbirleriyle paslaşma hallerine şahit olmak, gerçekten zevk veriyor. Aşk Listesi, iki perde boyunca hunharca kahkaha atabileceğiniz, aşırı renkli ve aşk sorgulaması içeren bir oyun olmuş….

Yorumlar (0)