11.09.2020, 15:07

Yaz dizileriyle geçen koca bir yaz

Elbette seviyorum ben de yaz dizilerini. Bir kere kadınlar güzel, şık, neşeli, cıvıl cıvıl… Erkekler hoş, karizmatik, centilmen ve şık… En önemlisi aşk var, hem de gerçek hayatta olmadığı kadar… Herkesin peşinde koştuğu yakışıklı ve çoook zengin genç adam orta halli bir ailenin kızına delice vuruluyor. Konu bunun üzerine dönüyor. Her genç kızın hayal ettiği şekilde. Aslında sadece genç kızlar da değil. Kocaman kadınlar da bu sahnelerin karşısında mest oluyor.

Hiç unutmam Dolunay dizini çok sonradan tabletten izlemiştim. Bir gün Starbucks’ta dizinin finalini izledikten sonra Macro Center’a alışverişe gittim. Un reyonunda birden ağlamaya başladım. Kulağımda dizide çalan “Fark Etmeden” şarkısı… Karşımda onlarca çeşit un paketi… Ve 40’larında ağlayan bir ben… O sırada gözümün önünde bana eşlik eden un paketini nerde görsem o dakikalara gidiyorum nasıl bir an yaşadıysam.

Acaba önceki yaşamlarımda dizideki aşka benzer bir aşk mı geçti başımdan? Gelecek reankarnasyonlarımda öyle bir ihtimal mi var? Paralel evrende ben miydim Nazlı? Bu duygular mıydı beni ağlatan? Yoksa bugüne dek hiç yaşamamış olduğum ve bundan sonra da yaşama ihtimalimin olmadığı aşk mıydı hüngür hüngür ağlamama sebep? Fikrim yok! Bildiğim; dizilerin bizi etkileme sebebi konu, gidişat, oyuncu, kıyafetler filan değil sadece.

İçimizde eksik hissettiğimiz o duygular var ya… Kanatıyorlar onları dizilerdeki hikayeler. Sonra pansuman yapıyorlar üzerine. Hayal alemine sürüklüyorlar bizi. Sonra gerçeğe döndürüyorlar. Her şeyin mümkün olduğunun üzerine çiziyorlar. Sonra aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını noktalı virgüllerle anlatıyorlar. Yaşamadıklarımızı görmek istiyoruz orada biz. Yaşama ihtimalimiz olanları, asla olmayanları. Üzüntüyle sevincin kardeş olduğunu. Saf iyilik ve saf kötülüğün olmadığını.

Bir de şu var; bir bölümde acı çekiyorsa olay kahramanı diğer bölümde büyük bir sürprizle karşılaşıyor. Özellikle de yaz dizilerinde, hep hayal ettiğimiz gibi. Ağladıktan sonra gülmek istiyor kadın. Üzüldükten sonra sevinmek. Onu aldatan sevgilisinden sonra hayatın büyük hediyesiyle karşılaşmak. Kişisel gelişim kurslarında da vaat edilen aynen bu değil mi? Uzun uzun "Ommmm" de bitsin hepsi…

Diziler de öyle işte… Mutluluk da bozgun da o birkaç saate sığdırılıyor. Kötülerin yaptıkları birkaç bölüm sonra açığa çıkıyor. Ayrıldığın sevgilin tatilde karşına çıkıyor. Ortak arkadaşlarınız hep sizin mutluluğunuza çalışıyor. Yaşamak için çalışmak zorundasın ama özel işlerine ayıracak vaktin herkesten fazla. Zengin sevgilin lüks restoranlardan bıkmış salaş balıkçıda hep senin yanında. Terlik markaları yaz dizilerinin sponsoru olabilir mi?

Gerçek hayatta kendisine perde ölçüsü alır gibi uygun eş seçen erkekler dizide kız tarafının evine girerken memnuniyetle ayakkabılarını çıkarıp o herkesin ayağında dolaşmış terlikleri giyiyor mesela… Ve gururlu kız tarafı “Kızımız şahane kısmet bulmuş bari çocuğa bir galoş verelim” bile demiyor. Uzatıyorlar her yaz dizisinde terliği yakışıklıklıların ayağına. Gıklarını çıkarmıyor oğlanlar. Düşünüyorum ben terlik üreticisi olsam kesinlikle yaz dizilerinin sponsoru olurum. Terliklerimi Serkan Çayoğlu’nun, Can Yaman’ın, Kerem Bursin’in ayağında görmekten güzel ne var?

Bir de orta halli hatta bazı dizilerde fakir aile mensubu genç kızlarımızın stilinin hastasıyım. Her gün başka kıyafet… Gecekonduda bile otursa mis gibi, pırıl pırıl saç baş, makyaj. Kendimden utanıyorum izlerken… Bunlar eleştiri mi? Elbette değil… Bunlar izleyiciyi ekran başına toplayan en önemli ögeler. Zira kimse sabahtan akşama yaşadığı zorlukları izlemek için geçmiyor o ekranın başına. Herkes keyif almak, yaşamda farklı olasılıkların da olduğunu bilmek, hayatın mucizelerini en azından izlemek, güzel kızla yakışıklı oğlanın bir ömür boyu mutlu olmalarına giden yola dahil olmak istiyor.

Yorumlar (1)
Fatma Türktekin 4 yıl önce
Senaryosu birbirinin kopyası olan yaz dizilerini, paranın aşkın saçma sapan işlendiği senaryoları, kisisel gelişim seminerlerine benzetmek oldu mu şimdi. Koca yoga felsefesini bir uzun Om a indirgemek... Onu da geçtim kişisel gelişimi genellemek. Evet meslegimizde, her meslekte olduğu gibi şarlatanlar ve işinin ehli olmayanlar var ama bu genelleme yanlış. Benimle çalışan hiç bir kadın bir yaz dizisinin senaryosunda aşkı aramaz, onu keyif için izler izlerse. Beyaz Atlı Prenses olmayı öğretirim, prens gelirse kurtarmaya değil eşlik etmeye gelir. Medyanın pohpohladığı çakma gurulara bakıp kişisel gelişimi yargılamayın. Yaşayan her insanın kendini geliştirmeye ihtiyacı var.