29.03.2023, 01:30

“Aile” en büyük hediye midir, zaaf mı?

Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir” der filozof Karl Marx. Kıvanç Tatlıtuğ ve Serenay Sarıkaya’nın başrollerini oynadığı, Ahmet Katıksız’ın yönetmen koltuğuna oturduğu, senaryosu Hakan Bonomo’ya ait “Aile” dizisi de izleyiciye “Bütün kötülüklerin iyi niyetle yapıldığı yer; Aile” diyerek Marx’ı haklı çıkarmanın peşinde koşuyor. Bir anne düşünün; iki kız, iki erkek çocuğu var. Çocuklarıyla öyle toksik bir ilişki kurmuş ki, hepsi sanki oyuncakları haline gelmiş. Her birini sonunda sevgi vereceği vaadiyle kumandalarına basıp istediği yere gönderiyor. Sadece Aslan onun sözüne itaat etmiyor. Belki de o nedenle en çok ona değer veriyor, en çok onu kaybetmekten korkuyor. Çünkü diğerleri onun için sadece bir oyuncak ama Aslan zor, itaat etmiyor. Aralarındaki bu çatışmada Hülya Soykan’ı hep canlı tutuyor. Ve gözünden sakındığı oğlu bir gün aşık oluyor. Üstelik kendisinden çok daha yaralı birine… Aşık olduğu kadını kendi annesinden bile korumak istiyor. İşte o anda Hülya Soykan’da alarmlar çalmaya başlıyor. Aslan’ı itaat ettirme oyunu oynarken bir anda karşısına onu yerinden edebilecek, gücünü alıp onu alaşağı edecek bir rakip geliyor; Devin!

HÜLYA SOYKAN BİR MACHİAVELİST!

Niccolo Machiavelli, “Başarıya ulaşmak için her yol mubahtır” der ‘Prens’ adlı eserinde… Hülya Soykan’da sıkı bir Machiavelist olarak bu sözü sonuna kadar içselleştiriyor ve tüm çocuklarını bu ilişkiyi bozmak için kullanmaktan hiç çekinmiyor. Özellikle oğlu Cihan’a kibrit kutusu kadar sevgi vermek için onun duygularını iğdiş ediyor. Devin; babası narsist, annesi bipolar, kardeşi borderline olan ailesinde sözde en sağlıklı olan kişi, üstelik psikolog. Belli ki ailesini tedavi etmek için bu mesleği seçmiş. Ama bu yolda annesine anne, kardeşine de hem anne, hem de baba olmak zorunda kalmış, babası tarafından da istenmeyen çocuk olma etiketini yemiş. Güçlü görünen ama yaralı, yorgun ve kurtarıcı kompleksi taşıyan biri. Bu kadarı bile bana yetti. Şimdi soruyorum size; “Aile” en büyük hediye mi yoksa zaaf mı?

İLK BÖLÜM ROMANTİK KOMEDİ GİBİYDİ

Alfred Hitchcock’un 1960 yılına ait ‘Sapık’ filmindekine benzer bir toksik anne-oğul ilişkisi izliyoruz “Aile”de… Oysa bu işin ‘Sopranos’un uyarlaması olacağını zannediyorduk. Şimdi ‘Sopranos’tan geriye ailenin mafya olması kalmış. Böylesi çok daha iyi olmuş. Fakat ilk iki bölüm maalesef bize “Aile”nin asıl derdini anlatamadı. İlk bölümü fazlasıyla romantik komedi tadında izledik. Kabul ediyorum; Kıvanç Tatlıtuğ ve Serenay Sarıkaya’nın bir araya gelmesini çok uzun zamandır bekliyorduk. Bu ikilinin arasındaki kimyanın müthiş olacağı belliydi. O nedenle ilk bölümde Aslan ve Devin vardı, romantizm vardı, fizik, kimya, biyoloji 10’du. Ama “Aile”ye dair izleyiciye bir vaat yoktu. Çok anlıyorum, çünkü yurt dışı satış dediğinizde izleyici bu ikiliyi doya doya görmek istiyor. O nedenle senaryonun revize edildiği belliydi.

GELİN KAYNANA SAVAŞI İZLEYECEĞİZ

İkinci bölümde hikaye biraz daha açılmaya başladı. Ancak hiç şüphe yok ki, üçüncü bölüm artık derdini ortaya koydu. Dizi lezzetlenmeye, aile denilen kurum eleştirilmeye açık hale geldi. İşte Hakan Bonomo’nun çok sevdiğim kalemi buydu. Az önce dördüncü bölüm bitti. Belli ki, biz bundan sonra sağlam bir gelin-kaynana savaşı izleyeceğiz. Bu iki güç savaşındaki kadının ortasında Aslan’ın ormanın kralı olma mücadelesi iyi işlenirse tadından yenmez “Aile.”

KİMYA LEZZETLİ HALE GELMİŞ

Kıvanç Tatlıtuğ gerçekten Aslan karakterini fazlasıyla yaşatıyor. İlk bölümü izledikten sonra “Serenay Sarıkaya birlikte oynadığı herkesi parlatıyor. Kendi ışığını hep paylaşıyor. Ama burada Kıvanç Tatlıtuğ’un ışığı altında kalmış” demiştim. İkinci bölümle beraber kendi ışığı parlamaya başladı. Keyifle izlediğimiz oyunculuk performansları sergiliyor. Tatlıtuğ ve Sarıkaya birlikte oynamaya alıştıkça o kimya daha da lezzetli hale gelmiş. Nur Sürer gerçekten önünde saygıyla eğilmemizi hak ediyor. Birkaç haftada ‘Camdaki Kız’dan çıkıp ‘Aile’de Hülya Soykan olmuş mu? Müthiş! Nejat İşler ne inandırıcı bir Cihan değil mi? Canan Ergüder şimdilik geride duruyor ama acayip bir açılım yapacağı belli!

TOKSİK AİLELERİN YARALI ÇOCUKLARI

“Aile” izleyiciye hastalıklı, şimdiki tabiriyle toksik ailelerde büyümüş yaralı çocukların aşkını anlatıyor. Bakalım, Aslan ve Devin’i birbirlerine yaklaştıran aile travmaları, yaraları apaçık ortada durup üstüne tuz atınca da aşk olarak kalabilecek mi? İşte o zaman göreceğiz “Aile” en büyük hediye mi, yoksa zaaf mı?

Yorumlar (1)
Z. Gözüağca 13 ay önce
Diziyi bende beğendim yaralılar, toksik aile ilişkileri tutan konular kırmızı oda, vb gibi dizilere bakınca ama açıkçası kıvanç ve serena olmasa ne kadar izlenir bilmiyorum