Bazı şarkılar vardır, kulağınızdan önce kalbinize çarpar. Sonra durursunuz, “Bu söz gerçekten ne diyor?” diye sorarsınız. Geçtiğimiz günlerde Demet Akalın ve Sefo’nun birlikte seslendirdiği “Yerinde Dur” adlı şarkıdaki bir cümle tam da bunu yaptı bana: “Buldum beş filinta.”
İlk başta sadece ritme uyduğu için yazılmış bir söz gibi gelebilir. Ama mesleki bir refleksle takıldım kelimeye. “Filinta” nedir, kim için kullanılır, anlamı nedir? Bilen bilir: Osmanlı döneminden bugüne gelen bu kelime, “yakışıklı, alımlı, gösterişli erkek” demektir. Yani yalnızca erkekler için kullanılır. Kadını tarif etmek için “filinta” demek, en basit tabirle yanlıştır. Ve işin ilginç tarafı, Sefo kelimenin anlamını şarkı yayınlandıktan sonra öğrenmiş. Sözleri kendi yazdığını ve bu farkı bilmeden kullandığını açıklamış. Sahneye çıktığında da kelimeyi “manita” olarak değiştirmiş.
KİMSE Mİ KELİMENİN ANLAMINI SORGULAMADI?
Buraya kadar olan kısmı bir “kelime gafı” olarak okuyabiliriz. Ama aslında bu, çok daha derin ve sistematik bir sorunun yüzeye çıkma anıydı. Çünkü bu yalnızca bir kelime değil, kontrol edilmeden yayımlanmış bir zihniyetin cümleye sızmasıydı.
Yapım süreci dediğimiz şey bir sanatçının tek başına stüdyoya girip bir şey söylemesi değil. Bir şarkı onlarca kişinin elinden geçer: söz yazan, vokal koçu, yapımcı, PR danışmanı, sosyal medya içerik editörü, dijital stratejist... Ve tüm bu ekiplerden hiçbiri mi bu kelimenin anlamını sorgulamadı? Hiç kimse mi “bu kadınlar için söylenmez” demedi? Demediyse neden? Dedi de dinlenmediyse, bu daha da ciddi bir sorundur. Bu bir iletisim kazası değildir. Bu, mesleki özenin, profesyonel sorumluluğun ortadan kalktığı bir üretim sürecidir.
KADIN DEĞİL SKOR TABLOSU
Üstelik mesele sadece “filinta” kelimesiyle sınırlı değil. Asıl rahatsızlık, bu şarkının içinde yer aldığı daha geniş bir bağlamda ortaya çıkıyor: Şarkılarda kadın artık duygu değil, sayı. Son yıllarda müzik listelerine baktığınızda aşkın, sevginin, bağlılığın değil; “kaç kadınla birlikte olunduğunun” dile getirildiğini görüyoruz. Bu yalnızca müzikal bir stil değil, kültürel bir kırılma. Üç manita, beş kadın, on gece... Kadınların ismi yok. Duygusu yok. Bir kişi değil; bir hedef, bir skor, bir envanter maddesi gibi sunuluyor.
Bu sözler sadece kulağa gelmiyor. Gençlerin bilinçaltına, ilişkiler üzerine kurdukları düşünce sistemine işliyor. Genç bir erkek bir kadına yaklaşırken sevgiden değil, “elde etme” motivasyonuyla hareket etmeye başlıyor. Genç bir kız, ilişki kurarken kendini “ayarlanacak” ya da “düşürülecek” biri gibi hissetmeye başlıyor. Bu sadece kadınların değil, erkeklerin de içini boşaltıyor. Çünkü ne duygular gerçek kalıyor, ne de ilişkilerde bağ kurmak.
İLETİŞİM YÖNETİLMEZSE ALGI KENDİ YOLUNU BULUR
Bir PR uzmanı olarak biliyorum ki, bu tarz içerikler toplum üzerinde doğrudan etki yaratır. Sanatçılar sorumluluk sahibidir. PR ekipleri sadece şarkının tanıtımını yapmakla değil, içeriğinin toplumsal anlamını da değerlendirmekle yükümlüdür. Ve bu şarkı, bir ekip çalışmasının nasıl özensizce yürütülebileceğini gösterdiği gibi, aynı zamanda bir sanatçının tek bir kelimeyle ne kadar büyük bir algı yaratabileceğini de ispatlıyor.
KADINI SAYILAŞTIRAN BU MÜZİKLERİ DİNLEYENİN DE SORUMLULUĞU VAR
Bugün bir kelimeyle başladık. “Filinta” dedik. Ama altından sadece söz değil; müziğin içinden çıkamayan, kadına saygıyı kaybetmiş bir anlayış çıktı. Bu yazı bir kelimeye takılıp kalmak için değil, bir zihniyete dikkat çekmek için yazıldı. Çünkü kadın ne “beş tane”dir, ne de “ayarlanacak” bir objedir. Kadın bir duygudur, bir insanlık halidir. Ve müzik, bunu unuttuğunda sadece ritmini değil, ruhunu da kaybeder.
Artık bu düzene susmak istemiyorum. Bu sözler birer birer çığlığa dönüşecek. Sanatçılar söylediği her kelimenin anlamını bilmek, arkasında durmak, sorgulamak zorunda. PR ekipleri sadece trend belirlemekle yetinemez; toplumsal etik ve insan onuruyla ilgilenmek zorundalar. Ve biz dinleyiciler, artık sadece ezgiyi dinleyip geçemeyiz. Sözü durdurmazsak, bu düzen devam eder. Ama biz sustukça, kadını sayan bu zihniyet daha da yayılır. Oysa kadının sayılmasını değil, değer görmesini isteyen bir düzene ihtiyacımız var.
KAMUSAL BİLİNÇ DE YOK!
Bu ve benzeri şarkıları dinleyip ritmine kapılan, sözünü sorgulamadan diline dolayan, hatta alkış tutan herkesin de bu düzende bir payı var. Çünkü yanlış sözü tekrar etmek, onu büyütmektir. Her dinleyici, duyduğu şeye ses vermek kadar, susarak destek olup olmadığını da sormalıdır kendine.
Bu yazıyı bitirirken şunu söylemek istiyorum: Kadınların sayı olmadığı, sözün duygu taşıdığı, müziğin ruhla yapıldığı bir düzene ihtiyacımız var. Ve bu düzen, bu dilden başlar. Şarkılarda kadın varsa, o bir rakam değil; bir hissin, bir saygının, bir insanlığın temsilidir. Unutulmasın!