Türkiye televizyonlarında bu hafta bir sahne, yalnızca dizinin değil, kamuoyunun da dengesini bozdu. Show TV’nin yüksek reytingli dizisi Kızılcık Şerbeti, iki kardeşin eşleri arasındaki yasak aşk kurgusunu işleyerek gündemin en üst sırasına yerleşti. Bölüm biter bitmez sosyal medya çalkalandı, ünlüler ses verdi, oyuncular farklı tutumlar sergiledi, senaristler tartışmaya açıldı ve “yayından kaldırma” çağrıları yükseldi. Bu tablo, bir televizyon dizisinden öte, bir PR krizinin nasıl doğduğuna dair ders niteliğindeydi…
KAMUOYU TEPKISI: “YAYINDAN KALDIRILSIN”
Sahnenin ardından X’te onbinlerce yorum yapıldı. Çoğu izleyici sahneyi “mide bulandırıcı”, “ahlaki değerleri zedeleyici” ve “reyting için yozlaşma” olarak değerlendirdi.
“Böyle bir aile dizisine bu sahne yakışmadı.”
“Yayından kaldırılmalı.”
Sosyal medya tepkileri kısa sürede örgütlendi, hashtag gündemi belirledi. Burada kritik nokta şuydu: Toplum, gerçekliği değil, anlatım biçimini reddetti.
ÜNLÜLERIN ÇIKIŞLARI: ALGIYI BÜYÜTEN DALGA
Ana Kriz yalnızca seyirciyle sınırlı kalmadı.
Demet Akalın: “Yazık günah, en sempatik artistleri bile bu hale sokmuşsunuz. Vallahi olmadı be!”
Ali Can Sabunsoy (MasterChef şampiyonu): “Lan böyle senaryo mu olur?”
Bu tepkiler, kamuoyunun duygusunu pekiştiren katalizör görevi gördü. PR literatüründe buna “duygunun meşruiyet kazanması” denir.
OYUNCULARIN TUTUMLARI: ÇATLAK SESLER
Dizi oyuncularının tavırları da tartışmanın parçası oldu.
Doğukan Güngör, senaryoya dair rahatsızlığını yansıtan tweetler attı, ardından sildi. İzleyici bunu “oyuncular bile huzursuz” şeklinde yorumladı.
Sıla Türkoğlu, “Benim başım eğilmedi, benim başım koptu” paylaşımıyla daha meydan okuyan bir duruş sergiledi.
PR açısından bu durum, tek sesliliğin kaybı anlamına gelir. Bir markada farklı seslerin duyulması, krizi daha da büyütür.
SENARIST GERGINLIĞI: KRIZI DERINLEŞTIREN BAGAJ
Senaristlerden Merve Göntem’in daha önce yazdığı Çıplak dizisinde bir eskortun hayatını anlatmıştı. Ve geçmişte bu diziyle ilgili “eskortluktan keyif alan karakter” sözleri yeniden dolaşıma sokuldu. Kamuoyu, senaristin kişisel söylemini diziye ekledi. Böylece kriz, içerik krizinden kişisel algı krizine dönüştü. Bu, bir markanın başına gelebilecek en riskli senaryolardan biridir.
YAYINDAN KALDIRMA ÇAĞRILARI: SOSYAL MEDYADAN RTÜK’E
Binlerce paylaşım “yayından kaldırılmalı” çağrısı içerdi. Tepki yalnızca sosyal medyada kalmadı; RTÜK’e yönelecek baskının kapısı aralandı. Kriz, bu noktada yalnızca bir sahne tartışması değil, kurumsal bir denetim talebi hâline geldi.
DOĞRUSU NE OLMALIYDI?
Uluslararası kriz iletişimi ölçütlerine göre; sessizlik en büyük hatadır. Yapımcı ve kanal, kontrolü sosyal medyaya bıraktı. Değer odaklı açıklama şarttı. “Sanat özgürdür” savunusu ile birlikte, “toplumsal hassasiyetlere duyarlıyız” mesajı verilmeliydi. Proaktif iletişim gerekiyordu. “Önümüzdeki bölümlerde farklı bir bakış açısı göreceksiniz” denebilirdi. Bu, izleyicinin kırgınlığını yumuşatırdı.
SANATIN GÖREVI: GERÇEKLERI YANSITMAK
Burada altı çizilmesi gereken temel ilke şudur: “Sanatın temel görevi hayatın içinden olan gerçekleri yansıtmaktır.”
Evet, ihanet vardır, yasak aşk vardır, toplumsal çatışmalar vardır. Bir dizinin bunları ekrana taşıması tek başına yanlış değildir. Ancak televizyon, kitle iletişim aracıdır. Gerçekler ekrana normalleştirici bir dille değil, bağlam ve tartışma zeminiyle taşındığında anlam kazanır. Kızılcık Şerbeti’nde eksik kalan tam da buydu.
SONUÇ: KRİZ YANSITILIŞ BİÇİMİNDEN
Kamuoyu diyor ki:
“Aile değerleri zedeleniyor.”
“Senaryo yozlaştı, kaldırılmalı.”
Kriz sahneden değil, yansıtılış biçiminden doğdu.
Sanatın gerçekleri göstermesi doğrudur; ama gerçeklerin nasıl işlendiği markanın itibarını belirler.
SON SÖZ
Kızılcık Şerbeti bize bir kez daha öğretti. Reyting için şok edici sahneler yazılabilir. Ama doğru PR stratejisiyle desteklenmezse, bu sahneler markayı zirveye değil, krizin tam ortasına taşır.