Dünyaca ünlü yıldız Jennifer Lopez, İstanbul’daki lüks bir tüketim mağazasına alınmadı.
Nedeni basit: Mağaza doluydu.
Sonra çalışanlar fark etti, “Buyurun” dediler. Ama JLo’nun cevabı netti: “No thanks.”
Olay günlerdir konuşuluyor. Medyada, sosyal mecralarda, markalar arası WhatsApp gruplarında... Ama ben bu olayı “tanımadılar”, “ayıp ettiler” gibi yüzeysel başlıklardan okumuyorum. Çünkü burada hem bir markanın, hem de bir kadının çok güçlü bir PR dersi olduğunu düşünüyorum.
MARKA KONUMLANDIRMA: BİLEREK Mİ YAPILDI?
Böyle global markalar için en değerli şeylerden biri şudur: Erişilmezlik.
Bu olayda marka, Jennifer Lopez’i bilerek içeri almadıysa – ki bu yalnızca bir varsayım – belki de şunu söylemek istedi:
“Biz herkesi tanımayız. Hatta Jennifer Lopez’i bile.”
Eğer bu bilinçli bir harekettiyse, markanın İstanbul departmanı bu hamleyle hem marka algısını tazeledi, hem de PR tarihinde uzun süre konuşulacak bir vaka yarattı.
JENNIFER LOPEZ’İN DURUŞU: KRİZSİZ DİRENÇ
JLo’nun yanıtı basit: “Hayır.”
Ne dramatize etti. Ne sosyal medyada şikâyet etti. Ama içeri de girmedi. Çünkü geç kalınmış bir “Buyurun”, marka değeri olan biri için saygı eksikliği gibi görünebilir.
Ve burada PR’ın en zarif kuralı devreye girer: “İtibar, kriz çıkararak değil; durarak korunur.”
Jennifer Lopez içeride olmadan, hikâyenin merkezine yerleşti.
Lüks tüketim mağazasının önünde bir yıldız değil, bir kadın duruyordu.
Onurlu, sessiz, ama her şeyi anlatan bir kadın.
PEKİ YA KURGUYSA?
Gelin dürüst olalım.
Bu kadar zarif biçimde yayılan, kimseyi açıkça hedef almayan, ama büyük ses getiren bu olay… Belki de baştan sona planlı bir PR hikâyesiydi.
Markanın “kapıdan çevirdiği” Jennifer Lopez, aslında markayla sessiz bir işbirliği içindeydi – belki.
Çünkü bazen içeride olmak değil, dışarıda kalmak daha çok konuşturur.
Ve bazen o “No thanks”, milyon dolarlık kampanyalardan daha çok yankı bulur.
ALGI YÖNETİMİNİN SESSİZ SENARYOSU
Bu vaka, yalnızca bir tüketici deneyimi değil; aynı zamanda marka algısı yönetimi, sembolik etki yaratımı ve sessiz kriz pozisyonlaması açısından dikkate değer bir örnektir.
Jennifer Lopez’in herhangi bir açıklama yapmaksızın verdiği sessiz tepki, klasik anlamda bir kriz değil; daha çok proaktif itibar koruma refleksi olarak değerlendirilebilir.
Marka tarafında ise bu olay, planlı bir strateji dahilindeyse, niş konumlandırma, erişilmezlik temelli marka segmentasyonu ve ürün değil, deneyim odaklı konum alma çabası olarak yorumlanabilir.
Gerek planlı bir kampanyanın parçası olsun, gerekse spontane gelişmiş bir an, her iki taraf da pozisyonunu korumayı başarmış; hedef kitlelerine “bizim kim olduğumuz, sizin bize nasıl davrandığınızla ölçülmez” mesajını vermiştir.
Ve işte tam da bu nedenle, bu vaka, algı yönetiminin gerçek zamanlı bir senaryosudur.
Çünkü PR yalnızca ne söylediğiniz değil, neye nasıl tepki verdiğinizdir.
En etkili stratejiler, çoğu zaman dolaylı olanlardır. Çünkü algı, kendini bulduğunda değil; hissettirdiğinde kalıcıdır.
YAZARA AİT NOT:
Bu yazı, tamamen kişisel gözlemlerime ve iletişim stratejisi perspektifime dayalıdır.
Olayla ilgili herhangi bir markayla yapılmış resmi bir PR iş birliği olduğuna dair doğrulanmış bilgi yoktur.
Ama bazen yaşananlar değil, yaşananların bize düşündürdükleri asıl anlamı yaratır.