2025-08-24 13:16:18

Türkiye'den bir "#metoo" hareketi çıkar mı?

Ebru Torun

oyadogan 24 Ağustos 2025, 13:16

Türkiye son günlerde sanat ve medya dünyasından peş peşe gelen ifşalarla sarsılıyor. Fotoğrafçı Mesut Adlin’in reşit olmayan biriyle uygunsuz mesajlarının ortaya çıkmasıyla başlayan süreç, fotoğraf sanatçısı Dilan Bozyel’in oyuncu Mehmet Yılmaz Ak hakkında “silah zoruyla taciz” iddiasında bulunması ve genç oyuncu Doğa Lara Akkaya’nın Tayanç Ayaydın’ın ısrarlı mesajlarını ifşa etmesiyle daha da büyüdü. Daha önce eski sevgilisine şiddet uyguladığı iddiasıyla yargılanan Ozan Güven ise kamuoyu baskısının ardından rol aldığı müzikalden çekilmek zorunda kaldı. Tüm bu olaylar, uzun yıllardır fısıltıyla konuşulan ama “normal” sayılarak görmezden gelinen taciz kültürünün artık saklanamadığını gösteriyor. Kadınlar konuşuyor ve erkekler hesap veriyor.

GÜLŞENİN AÇIKLAMASINDA HAKLI AMA YA KADININ BEYANI?

Son ifşalarla birlikte bazı ünlü isimler, Gülşen’in sözlerinde olduğu gibi, “Suç ispatlanana kadar herkes masumdur” diyerek tepkilerini dile getirdi. Elbette hukuk sisteminde masumiyet karinesi vardır ve bu ilke yargılamanın adil olması için gereklidir. Ancak mesele sadece mahkeme salonlarından ibaret değil. Kadınlar yıllardır bu ilke arkasına sığınılarak susturuldu: “Elinde delil yoksa konuşma, kanıtlayamazsan suçlu sen olursun.”

İşte bu noktada hukuki ilkeyi toplumsal gerçeklikten ayırmak gerekiyor. Çünkü kadınların yaşadıkları psikolojik baskı, utanç ve korku onları delil toplamaktan bile alıkoyuyor. Birçok vakada belgeler yok edildi, şahitler susturuldu, kadınların beyanı görmezden gelindi. Böyle bakıldığında, “suç ispatlanana kadar masumiyet” vurgusu, farkında olmadan erkeklerin elini güçlendiriyor ve kadınların cesaretini kırıyor.

Bugün yapılması gereken, hukuki süreci inkâr etmeden, kadınların beyanına alan açmaktır. Çünkü kadınların ifşaları sadece bireysel intikam değil, toplumsal bir çığlıktır. Eğer her seferinde “kanıt getir” denirse, kadınlar yeniden susmaya itilir. İşte tam da bu yüzden, kadınların beyanı esastır.

FLÖRT NEREDE BİTER, TACİZ NEREDE BAŞLAR?

Flört, karşılıklı rıza ve hoşnutluğa dayalıdır. İki tarafın da keyif aldığı, birbirini onayladığı, sınırların karşılıklı gözetildiği bir iletişimdir. Bir bakış, bir söz, bir iltifat ancak karşı tarafın gönüllü rızasıyla anlamlıdır. Ama kadın rahatsız hissettiği anda ve “hayır” dediğinde durum değişir. Psikolojik açıdan tacizin başladığı nokta çok açıktır. Kadının içgüdüsü rahatsızlık sinyali verdiğinde, kendini baskı altında, değersiz ya da korkmuş hissettiğinde artık flört sona ermiş ve taciz başlamıştır. Klinik psikoloji bu duyguları “travmatik tetikleyiciler” olarak tanımlar; yani kişinin istemediği halde maruz bırakıldığı davranış onda kaygı, utanç, suçluluk ve korku yaratır. İşte tam bu noktada, davranış tacize dönüşmüştür. Ve maalesef erkeklerin çoğu flört ve taciz arasındaki farkı bile bilmiyor ya da bilmemek işine geliyor. 

KADININ RIZASI YOKSA HER TÜR ISRAR KANUNEN SUÇTUR

Hukuki açıdan da sınır nettir. Türk Ceza Kanunu’na göre; TCK m.105 – Cinsel Taciz: Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak rahatsız eden kişi, şikâyet üzerine cezalandırılır. TCK m.102 – Cinsel Saldırı: Fiziksel temas içeren her türlü eylem ağır cezaya tabidir. TCK m.123 – Huzur ve Sükûnu Bozma: Israrla mesaj atmak, takip etmek, kişinin huzurunu bozacak davranışlarda bulunmak suçtur. Yani kadının rızası yoksa her türlü ısrar, sözlü ya da yazılı taciz, kanunen de suçtur.

TACİZİN GÖLGESİ BİLE KARİYERİME ENGEL OLDU

Ben de bu sektörün havasını soludum. Medya eğitimi aldığım yıllarda dizi sektörüne girmek istediğimde karşılaştığım tablo bana güven vermedi. Çevremde ünlü isimlerle ilgili fısıldananlara bizzat şahit oldum. Malesef sadece duymak yetmedi, görüm ve yaşadım da! İşte o yüzden daha yolun başında, önüme konan bu tablo bana şunu gösterdi: “Burada kadın olarak var olmak kolay değil.” Kendimi güçlü hissetmedim. O yüzden kamera önünde değil, arkasında, daha korunaklı bir yerde kalmayı seçtim. Belki şartlar farklı olsaydı, daha cesur durabilirdim. Ama bana o gücü hissettirmeyen bir sektörde, birçok kadın gibi ben de geri planda kaldım. Bu bile başlı başına tacizin kadınların hayallerine nasıl engel olduğunu anlatmaya yetiyor.

KADINLAR İŞİNİ YAPMAK İÇİN TACİZE BOYUN EĞMEYECEK

Medya ve sanat dünyasında yıllardır kadınlara şu sözler fısıldandı: “Ne var bunda?”, “Biraz dişiliğini göster”, “Kadınlığını kullan”, "Ne olacak canım adam sana güzel olduğunu söylemiş." İşte bu sözler, tacizi normalleştirmek için kullanılan en tehlikeli cümlelerdi. Kadınlar işlerini, kariyerlerini sürdürebilmek için bu düzeni kabullenmeye zorlandı.Çünkü kadının beyanı dinlenmedi, "Abartıyorsun" denildi ve kadınlar susturuldu. Ama artık tablo değişti. Kadınlar boyun eğmiyor. İşini yapmak, mesleğini icra etmek için erkeklerin flörtöz ya da tacizkâr tavırlarını kabullenmek zorunda değiller. Çünkü bu sadece psikolojik bir hak değil, hukuki bir haktır! Kadınlar da bu hakkını kullanıyor. 

HAYIR TEK BAŞINA BİR CEVAPTIR, ANLAYIN HAYIR 'HAYIR'DIR

Bir kadın iş yerinde ya da sosyal ortamda kendini rahatsız hissettiği anda, net bir şekilde “dur” deme hakkına sahiptir. Bu noktada “abartıyor muyum?” diye sorgulamasına gerek yoktur; çünkü onun hissettiği rahatsızlık tek başına yeterlidir. Bu psikolojide “sınır koyma” becerisi olarak tanımlanır ve sağlıklı benlik algısının temelidir. Erkekler, kadının sınırını duymazdan geldiğinde, artık flört bitmiş ve taciz başlamıştır.

ASLA YALNIZ DEĞİLİZ

Tacize uğrayan kadınlar genellikle travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), anksiyete bozukluğu ve özdeğer kaybı yaşarlar. Utanç, suçluluk ve yalnızlık duygusu en sık görülen tepkilerdir. Ama kadınların bilmesi gereken şu; bu duygular onların suçu değil faillerin suçudur. Konuşmak, paylaşmak ve dayanışma içinde olmak bu yükü hafifletir. Hukuken ise kadınların yanındayız: “Kadın beyanı esastır.” Türk Ceza Kanunu’ndaki ilgili maddeler, kadınların rızası dışında hiçbir davranışı normal saymaz. Bu yüzden kadınlar, iş hayatında ya da sosyal hayatta asla susmak zorunda değil.

BUGÜNE KADAR NİYE SUSTUN? ŞİMDİ NEDEN KONUŞUYORSUN?

Bu sorular, kadınların ifşalarına en sık yöneltilen ama en haksız sorulardır. Kadınlar bugüne kadar susmak zorunda bırakıldı. Çünkü işlerini kaybetme, toplum tarafından suçlanma, “kimse sana inanmaz” denilerek yalnız bırakılma korkusuna mahkum edildiler. Psikolojik olarak utanç ve suçluluk duygusu, travmanın ağırlığını artırdı. Birçok kadın yaşadığını bile normal sanmak zorunda bırakıldı. Ama bugün farklı: sosyal medya dayanışması, kadınların birbirine omuz vermesi ve “kadın beyanı esastır” bilinciyle artık sessizlik zinciri kırılıyor. Kadınlar konuşuyor çünkü yalnız olmadıklarını, inananların ve destekleyenlerin çoğaldığını biliyorlar.

NE ZAMAN İFŞA EDİLECEĞİM DİYE #uykularınızkaçsın

Taciz, flört değildir. İltifatın bir adım ötesine geçen, rahatsızlık veren, baskı kuran her davranış tacizdir. Kadınlar, işlerinde bedel ödemek, bedenlerini kullanmak ya da erkeklerin sınırlarını kabullenmek zorunda değiller. Yeter artık! Taciz normal değil ve bunu yapan erkekler hesap vereceksiniz. Artık ifşa ediliyorsunuz ve toplumda da iş camiasında da dışlanıyorsunuz. Buna göre davranın. Çünkü bu sadece bir dalga değil, bir dönüşüm. İnanıyorum ki bu ifşalar erkekleri durduracak, onları korkutacak ve kadınların gücünü görmelerini sağlayacak.

Yıllardır sessiz bırakıldığımız yerde artık susmuyoruz. Bu güce inanıyorum. İfşa yalnızca gerçeği ortaya çıkarmak değil, aynı zamanda suçluyu toplumdan dışlamaktır. Ve bu dışlama, en büyük cezadır. Ve bu hareketten Türkiye'nin #metoo hareketi çıkar mı? Dileğim olması ama bunu zaman gösterecek. 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.