21.07.2022, 10:22

Bazı şeyler yalnızca bir izlemeyle hayata dokunur

Ortalığı birbirine katan ve neredeyse ağaçları uçuran yağmurlarla başlayıp kavurucu sıcaklarla devam eden yaz mevsimi, ne yapacağımızı şaşırdığımız günlerle bizi karşılaştırmaya devam ediyor. Ekranda genç aşıkların hikayesini izlemeye daldığımız yaz dizileri boy gösterirken, dijital platformlarda da yeni projeler izleyicisine selam vermeye devam ediyor. Bolca film ve dizi izlediğim bu süreçte, aslında yeniye duyduğumuz ihtiyacın nasıl bir serinlik getirdiğini fark ettim. Durulanmanın bir zararı yok, ama neden bundan korkuyoruz acaba? Güncele yakın olmanın bir anlamı olmalı dediğimizde ise, o güncellik bir şekilde yakalandığında daha da sizi konuşturabiliyor. Bazen de ilgi çekici öyle konular olabiliyor ki, içinde bir şekilde kendinizi ve zamanı unutuyorsunuz.

İçine büyük bir keyifle daldığım Gain platformunda, harika keşifler yaptım. Kadın cinayetlerini öne çıkaran Netflix yapımı “Mezarlık”ı takip ettim. Pınar Göktaş’ın tek kişilik oyunu “Öyle Şeyler Yalnızca Filmlerde Olur” ile bir büyüme yolculuğuna selam verdim. Doksanların harika müziklerine bir gecede, Hakan Küfündür’ün DJ kabinine geçtiği anlarda kapıldım. Şimdi, yazın sıcak günlerine sanat adımları atma zamanı diyelim mi o zaman?

Gain’de neler izledim?

Aralık 2020’den bu yana hayatlarımıza giren dijital platform “Gain”de harika bir üç ay geçirdim. Diziler, kısa filmler ve belgesellerle dolu geçen bu süreçte yeni fikirlerle tanışmak keyifliydi. Harika projeler hayata geçiren başta Gözde Akpınar olmak üzere, Dramalar Direktörü Işıl Göreci ve İçerik Direktörü Çınar Oskay muhteşem işlere hayat vermişler Gain’de… İlk sezonunu kahkaha atarak izlediğim “10 Bin Adım”ın ikinci sezonu, tıpkı ilk sezonu kadar mizah doluydu. Engin Günaydın ve Devin Özgür Çınar ikilisi iyi ki bu proje için bir araya gelmiş ve bize her gün 10 bin adım attırmayı komedi yoluyla aşılamayı becerdi.

Çağlar Çorumlu ve Güven Murat Akpınar’ı bir araya getiren “Ayak İşleri” de bir o kadar komedi bombası bir dizi olmuş. Mafyatik bir hikayeden komedi yaratmanın zor olmadığı başarılı absürt komedilerin arasına başarıyla giren Ayak İşleri, her seferinde beni kahkahaya boğdu. Başrol ikilisinin muhteşem ötesi uyumu, hikayelerin akıcılığı ve şaşırtıcı sonlarla her şekilde sizi içine alan bir dizi. Sosyal medyanın sahipleri haline gelen fenomenler ve infulencerların hikayesini anlatan “Etkileyici” ise, dramayı ele alış açısından fark yaratıyor. Sosyal medyada yazdığımız bir cümlenin bütün bir hayata mal olabileceğini bilemeyiz belki, ama sosyal medyanın arka planını tüm çıplaklığıyla ele alış halini takdir ettim Etkileyici’nin…

Aslı İnandık’ın farklı şehirlerde ‘heykel’ olarak tanımlanan yapıların izini sürdüğü “Heykel Mi” en favori belgesel dizim olarak kalacak, ama çevremdeki pek çok binanın konusunu anlatan “Ankara Apartmanları” belgesel dizisini de merakla izledim. Özellikle yanı başımdaki Cinnah 19 apartmanının mimari yapısı ve tarihteki önemi dikkat çekiciydi. Gain’de izlemem sayesinde büyük bir hayranı olduğum “Şokopop”u da unutamayacağım. Özellikle çok bilinmeyen skandalları büyük bir heyecanla anlatan Şokopop, magazin tarihine bir fener tutarken bilmediğimiz gerçekleri de komik bir dille gün yüzüne çıkarıyor. Özellikle Tarkan, Banu Alkan, Zeki Müren ve Hülya Avşar konulu bölümleri pür dikkat izledim. Ama içlerinden en özel bölüm bence, yazar Duygu Asena’nın hikayesini anlatan bölümdü.

Özellikle Asena’nın romanından uyarlanan “Aslında Özgürsün” dizisine de bağlanan bu bölüm, Asena hakkında daha fazla önemli bilgiye sahip olmamı sağladı. Her hafta hiç kaçırmadan ilk sezonunu takip ettiğim “Aslında Özgürsün” dizisi ise, izleyicine bir kuş kadar özgür hayatlara sahip olduğumuzu ve yaşadığımız hayatın nasıl da kıymetli olduğunu anlattı. Deniz Çakır ve Bade İşçil’in adeta yaşayarak canlandırdıkları karakterler, izleyiciye adeta yol gösterdi. Sürpriz oyuncular ve merak katan hikayelerle sezona ara veren Aslında Özgürsün’ün ikinci sezonunu büyük bir merakla bekliyorum.

‘Mezarlık’tan kaçmak isterken, suçlular elden kaçamadı

Netflix’te 4 bölümlük bir mini dizi olarak yayına giren ve Abdullah Oğuz’un projesi olan “Mezarlık” oldukça dikkat çekici bir yapımdı benim açımdan. Bazen hiç beklemediğimiz, yanıldığımız ve genelden baktığımız olayların sonuçlanışını ele alan dizi, sarsıcı kadın cinayetlerini gün yüzüne çıkarıyor. Dizinin özellikle sanat yönetimine hayran kaldığımı belirtmem gerek. Dizinin ana mekanı olan arşiv alanı, sorgulama yapılan mekanlar ve evleri tasarımı ustalık işi olmuş bence. Bu noktada dijital platformda olması nedeniyle, olay mahali ve otopsi görüntülerin de sansürsüz olması diziye büyük bir puan veriyor. Böylece daha gerçekçi bir yaklaşım sağlanabiliyor diziye karşı. Dizinin ilk bölümü olan ‘Güneşten Daha Sıcak’, senaryo işleyişi ve oyunculuk performansları açısından en favori bölümüm oldu. Bölümde özellikle ‘Birbirimize güvenmek zorundayız’ sözü üzerine konuşulan acı gerçekler, gerçekten sarsıcı ve dizinin akışına farklı bir yön verdi diziye.

Dizinin son bölümünde, ilk bölümdeki katilin aldığı katilin aldığı ceza üzerinden bir adalet sorgulanması, belki de gündeme darbe gibi düşen sarsıcı ceza indirimlerini sorguladı. Dizin başrolü olan Birce Akalay’ın hayranlık duyulası performansı, dizinin başarısına artı puan veriyor. Güçlü kadın portresini çizen Akaya, bir şekilde kadınların bu anlamda bir çığlığı oluveriyor. Olgun Toker’in hayranlık duyulası performansını da es geçmemek gerek…

Bir kendini keşfetme hikayesi: Öyle Şeyler Yalnızca Filmlerde Olur

Bu yılın tiyatro sezonunu; Şule Ateş'in yönettiği, Pınar Göktaş'ın yazıp oynadığı  “Öyle Şeyler Yalnızca Filmlerde Olur” oyunuyla kapattım. Daha önce bir film festivalinde tanıştığımız ve “Bayrak” adlı kısa filmine hayran olduğum sevgili Pınar Göktaş’ın tek kişilik oyunu, beni hem geçmişe hem geleceğe hem de farklı dünyalara götürdü. Samsun’dan başlayan hayat yolculuğunu Notting Hill’a kadar uzatan bir hikâyenin baş kahramanı olan Göktaş, büyüme hikayesini anlatıyor. Bu hikayenin bölümlerinin geçişine ise Megastar Tarkan da davet ediliyor ve Tarkan’ın çıkarttığı her bir yeni şarkı ile oyun da yaş alarak devam ediyor. Oyundaki bu kurguyu özellikle çok sevdim, çünkü Tarkan’ın müziğe ve hayata kattığı felsefenin anlamı var ve oyundaki hikaye ile de kurduğu bağ çok güçlü.

Genç bir kızın büyüme süreci, bu süreçte keşfettiği aşk, cinsellik, iş ilişkileri, hayat kurma çabası gibi durumlar da başarılı bir dille anlatılırken; Pınar Göktaş kendi hikayesinin kahramanı olmayı başarıp izleyiciyi de içine katmayı ihmal etmiyor. Ayrıca Göktaş, oyuncu olarak içinde bulunduğu televizyon sektöründeki anılarını da gülünç bir hicivle ele alırken, saçını kestirmesiyle beraber yaşadığı komik süreci de harika bir dille anlatıyor. Aşk ve macera filmlerini de içine katarak Uma Thurman’lı “Pulp Fiction” afişiyle izleyeni selamlayan Göktaş’a, yönetmen Şule Ateş ve ses kumandasında yer alan Deniz Sude Payzın’a bolca tebrik.

Doksanların efsane müzikleriyle can buldum

Müzik dolu bir kariyere sahip olan ve konsept tarzıyla DJ kabinlerinin aranan isimlerinden olan Hakan Küfündür’ün “90lar Türkçe Pop Parti” etkinliğine nihayet gidebildim. Radyocu arkadaşım Reyhan Sözdinler’in davetiyle beraber doksanlar şarkılarının dibine vurduğumuz gece, dönemin şarkılarını bağıra bağıra söylediğim keyifli bir anı bıraktı bana. Türkçe müzikte bence gelinebilecek en çılgın zirveydi Doksanlarda yapılan pop müzik. Ne zaman dinlesem, bıkmadan usanmadan kendimi dansa ve eğlenmeye bırakıyorum. Her hafta dinleyicisine doksanların en hareketli parçalarını buluşturan Küfündür, dinleyicisiyle de eğlenceli bir bağ kurabilen ender DJ’lerden. Her Cuma Ankara 6.45 Kaybedenler Kulübü’nde sahneye çıkan Küfündür, aynı zamanda Türkiye’nin başka şehirlerini de gezerek adrenalinini eksik etmiyor.

Bu geceyi bir kez daha yaşamak için aldığım davetlere katılamamış olsam da, mutlaka yeniden o akşamı yaşamak için heyecanlanıyorum. Tarkan’dan ‘Ölürüm Sana’, Demet Sağıroğlu’ndan ‘Kınalı Bebek’, Sezen Aksu’dan ‘Şinanay’, Mansur Ark’tan ‘Yarim’, Cartel’den ‘Cartel’, Emel’den ‘Hovarda’, Ajda Pekkan’dan ‘Bambaşka Biri’ ve daha birçok ustanın şarkısıyla keyifli bir doksanlar partisi yaşamak için, Hakan Küfündür’ün sahnelerini takip etmenizi tavsiye ederim…

Yorumlar (0)