02.10.2020, 09:48

Bitmesini beklemek

Çok can sıkıcı değil mi? Bu dönem de yaşadığımızın adı tam olarak nedir? Kanıksamışlık? Belirsizlik? Normal olmayı beklemek? Bitmesini beklemek?

Önce korktuk. Kendimizden bile. Düşman ellerimiz yıkanmaktan kurudu. Dezenfektan kokusuna alıştık. Torba yıkadık. Şişe sildik. Elbiselerimizi havalandırmaya astık. Yavaş yavaş gelen haberlerle endişelerimiz arttı. Öyle bir bilinmezlikteydik ki bilgiye aç, her haberi takip etmeye başladık. Bağışıklık nedir, salgın nasıl olur, su mu içelim, eldiven mi takalım derken evden çıkmamayı tercih etmeye başladık. Vitaminler avuç avuç, siren sesleri her yerde. Devlet eliyle sokağa çıkma yasakları başladığında, üretmeye, koşturmaya, çalışmaya alışkın bünyelerimiz boşa çıktı. İşler durdu, bazıları bitti, bazıları eve geldi. Yavaşladık. Bilgi kirliliğine maruz kaldık. Çözümleri ve önlemleri tartıştık. Uygulanabilirlikleri sorguladık. Sağlık Bakanı'nın ismini, görüntüsünü ezberlediğimiz yetmedi, bilim kurulunu bile öz geçmiş bazında incelemeye aldık. Basın toplantılarını pür dikkat izlemeye başladık. Gerçekten ne oluyordu? Arkadaşın acilde çalışan doktor arkadaşından gelen korkunç hikayeler WhatsApp gruplarımızda yayılır oldu.

Hepinizin mutfak becerisi devreye girdi. Pideler, ekmekler derken Instagram’da hamur tutma iddiaları uçuşuyordu. Artık iki kadeh içmek için dışarı çıkamıyor, bir deniz havası alıp, yürüyemiyor, arkadaşımıza "Gelsene akşam kahve içelim" diyemiyorduk. Yavaş yavaş, mecburiyetten ya da bile isteye, izole olduk. 65 yaş üstü, 20 yaş altını böldük. Risk nedir, kimler de vardır diye sakına durduk. Her durum kendi trendini ortaya çıkarır. Balkonlarından şarkı söyleyen İtalyanlardan esinlendik ama çekingen doğu genlerimiz yüzünden, sadece sağlık çalışanlarını alkışlayabildik. Teknolojinin tüm nimetlerinden yararlanmaya başladık. Görüntülü konuşma, dijital toplantı derken, Zoom’dan ders yapmakla kalmadık, arkadaş gıybetlerini ekranlarımıza taşıdık. Bu da yetmedi takip geleneklerimiz oluşmaya başladı. Enerjik medya yüzleri canlı yayınlarla bizi esir aldı. Cüneyt Özdemir’den dünyada korona haberlerini alıp, Ayhan Sicimoğlu’nun müzikli, lezzetli sohbetine geçtik, Bartu-Melikşah ikilisi ile nasıl sinirden gülünürü deneyimledik, Esra Dermancıoğlu ve Alican Yücesoy arasındaki ayıplı, flörtü takip ettik. Her saat başı sosyal medyada kimi ararsanız canlı yayındaydı. Tiyatrolar oyunlarını, yorumcular konserlerini, video platformlarına taşıdı. Netflix patladı.

Tüm dünya ile aynı ruh halini taşımak, bizi rahatlattığı için asıl tehlikeyi düşünmeyi yine erteledik ve geyik yaptık. Bu belki de ruh sağlığımızı korumak için kendimiz için geliştirdiğimiz savunma mekanizmasıydı. Dünya’da patır patır toplu ölümler gerçekleşirken, top modellerin konsept maske kombinlerini izlemek, yapılabilecek en kolay kaçıştı. Sektörler ufalanırken, ekonomi daralırken, iş yerleri kapanıp, çalışma oranları yere kapaklanırken, biz alıştık ve nihayet soluk alabileceğimiz açılımlar geldi. Yasaklar bitti. Yollar açıldı. Oteller, kafeler, iş yerleri ve okullar derken hoşgeldin yeni normal. Hava sıcak, yaz güzel. Sayılar kontrol altında. Maskeler çenemizde. Hop, nasıl da esneğiz. İnsanoğlu ne tuhaf. Ege’ye aktık. Memlekete kaçtık. Başladık düğüne, derneğe. Salgın sayılarının ilkbaharla denk olduğu ama farklı yaşadığımız ılık bir sonbahar. Nasılsınız? Beklemeye alışmak, kanıksamanın yaşam tarzı olması nasıl bir duygu? Bundan sonra ne olacak? Hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Hemen soluk almaya başladık. Savaşlar durmuştu halbuki. Doğa bile kendini yeniliyordu. Ders almak bir yana geçiştiriyoruz yine hayatı. Maskelerimizin arkasından seçilemeyen dudaklarımızda, belli belirsiz bir gülümseme var. Geçiyor gibi ama bitmedi. Ne olacak bundan sonra? Soruyoruz ve bekliyoruz. Alışıyor ve kabulleniyoruz.

Yorumlar (0)