“Çocukluğunu kaybeden bir anne ya da baba çocuğunu anlayabilir mi?”

KİTAP 24.01.2022, 13:51 24.01.2022, 14:06
“Çocukluğunu kaybeden bir anne ya da baba çocuğunu anlayabilir mi?”

Derya Berrak’ın 2012’de çıkardığı “Kelebek Kayalığı” adlı kitabı yeni basımını yaptı. Berrak, kitapta hayata, büyümeye, anneliğe, yetişkinliğe ve çocukluğa dair gerçekçi ve umutlarla örülü bir dünyaya götürüyor okuyucuları. Farklı zamanlarda yaşanmış, unutulmaya yüz tutmuş yaşamlarda bir gezintiye çıkarıyor. Duygusal, kimi zaman nostaljik ve kırılgan hikayelerle olaydan olaya götürüyor.

Hülya Küpçüoğlu, Derya Berrak ile kitabıyla ilgili konuştu. 

“Kelebek Kayalığı” adlı kitabınız yeni basımını yaptı. İlk basımının yapıldığı 2012’lere dönersek, öyküler nasıl bir süreçte ortaya çıktı?

Aslında bu süreç bir soru ile başladı. Çocukları anlamaya çocukluğumuzdan mı başlamalı? Türkiye’de ve Dünya’da her gün çocuklarla ilgili gelişen üzücü durumlar, olaylar ile ilgili haberleri izliyordum. Pek çok anne gibi çocuğumun geleceği ile, iyi bir anne olup olamayacağım ile ilgili kaygılarım vardı. Bizler ne kadar “mükemmel” çocuk yetiştirirsek o kadar iyi anne-baba olacağımızı düşünüyorduk. Belki burası bir yanılma noktasıydı. Sokaklarda gördüğüm, tanıklık ettiğim çocukluklar içimde bir yerlerde sanki herkesten gizlediğim çocukluk yaramı kanatıyorlardı. Derken anne olma sorumluluğu, başaramama korkusu… Zaten hep meselesi olan bir insandım ve bu meseleler taştığı an yazarak rahatlardım. O dönem de böyle oldu sanırım. Çocukluğum ve çocuklar ile ilgili meseleler içimde büyüdü büyüdü ve taşarak Kelebek Kayalığını ortaya çıkardı.

Eminim birçok öykü arasından bir seçki olmuştur. Kitaptaki öyküler nasıl bir araya geldi? Seçimleri nasıl yaptınız?

Toplumsal gerçeklikten yola çıkarak ve tarihsel süreçleri dikkate alarak seçim yaptım. Kitap neredeyse yarım yüzyıllık bir dönemi kapsıyor. Örneğin geri dönüşüm 1960’lı yılların çocukluğunu anlatan bir öykü. Burada içten içe vurgulamak istediğim, çocuklar ile ilgili sorunların kayda değer bir zaman sürecinde dahi ne denli çözümsüz kaldığıydı. Nesnel ya da mekansal olarak meydana gelen değişmelere rağmen güvenli bir alan yokluğu/yoksunluğu hep hissediliyordu. Bu sıralamada dikkat ettiğim zaman süreci aslında tüm kitaplarımda var. Bu da bana mesleğim olan arkeolojinin de katkısı olabilir.

Kitaptaki bir öykünüzde “çocuk sorar; Baba bu vapur ne taşıyor?” Baba yanıt verir; “Hayat”. Çok etkilendiğim bir bölüm oldu. Öykülerinizin genelinde farklı kimlikler üzerinden hayata dair öyküler var. Bu öyküler kimin öyküleri? Sizin hayatınızdan esinlenmeler de var mı?

Tüm kız babaları gibi benim babam da ölümsüz olsun istedim sanırım. Babasını kaybetmiş, yüreğinde küçücük yetim bir kız çocuğu taşıyanlar beni daha kolay anlayacaklardır. Evet diğer kitaplarımda olduğu gibi bu kitabımda da babamdan, ondan geriye kalan hayal meyal anılardan izler var. Belki hayatım boyunca savunmaya, korumaya çalıştığım tüm o çocuklar da biraz kendi çocukluğumdur. Ancak, tanıklığım ettiğim pek çok çocukluğun öyküsü de var. Örneğin Işık çok sevdiğim bir komşumuzun otizmli oğlu ama aynı öyküde kızımın otizmli kuzeni Mehmet de var ya da Aleyna… Ne yaptığını hala merak ettiğim küçük bir kız.

Sizin aile ilişkileri, anne-baba olma ve çocukluk çağına bakışınız nasıldır?

Bir çocuk için en temel ihtiyacın güven duygusu olduğunu düşünüyorum. Bizler ebeveyn olarak çocuklara o duyguyu verebiliyor muyuz? Ya da toplum olarak? Bence hayır. Günümüzde ebeveyn olmak ne kadar zorsa çocuk olmak da bir o kadar zor. Yaşadığımız ekonomik koşullar, eğitim eksikliği hatta eğitim sistemi ve bu sistemin sürekli değişmesi problem. Diğer yandan toplumlara dayatılan tuhaf “idealler”, fiziksel ve maddi hedefler (çok zayıf olma, çok zengin olma, üretim yerine tüketimi koyma, ünlü olma gibi) Bakın yapılan akademik araştırmalara göre çocuklarımız okumuyor. Bir videoyu izleme süreleri ise dikkat odaklı olarak en fazla 60 saniye. Neden? Çünkü ailenin bu konuda belli bir kültürü ya da eğitimi yok. Öte yandan annesiz ve babasızlık kadar acı olan durumlar da var: var olan annenin ya da babanın yokluğu. Bu konuda yazacak, anlatacak, konuşulacak pek çok öge var. Toplum olarak harekete geçmek için öncelikle duygularda birleşmemiz gerektiğini, bunu da edebiyatın gücüyle yapabileceğimize inanıyorum.

Kitaba adını veren öykünüz “Kelebek Kayalığı” için, “korunmasız çocukların olduğu bir yer” ve “bir annenin ya da babanın çocukluğunu kaybettiği yer” olarak tanımlıyorsunuz. Bunu açabilir misiniz?

Çocukluğunu kaybeden bir anne ya da baba çocuğunu anlayabilir mi? Hayata hazırlayabilir mi? Koruyabilir mi? Çocukluğunuzun yaralarını sarmadan ne ebeveyn ne yönetici ne sanatçı ne politikacı olarak hiçbir çocuğa yardım edemezsiniz. İşte bu çok acı.

Öykü girişlerinden hep kısa bir şiir var. Siz aynı zamanda şairsiniz ve şiir kitaplarınızda var ama böyle bir başlangıcı tercih etmenizin sebepleri nelerdir?

Şiir benim için bir tutku. Beynimi, kalbimi harekete geçiren bir nefes, dost. Öykülerimi böyle yazıyorum. Şiirsel bir cümleyle el ele tutuşup sorgulayan, anlamaya çalışan, belki hayal kuran ama mutlaka hedefi ve umudu olan bir yolculuğa çıkıyoruz. Coşku ve haz veren, nereye varacağını bilmediğim, merak uyandıran; sonunda mutlaka bir yere ulaştıran yolculuk. İşte orada öykü başlıyor. Bu sanırım benim yazma biçimim, kendi özgü imzam bundan mutlu oluyorum.

Son olarak yeni kitap projelerinizi sormak isterim?

Bu defa tarihsel süreçte çok daha gerilere gidiyorum. Yaklaşık altı asır geriye. Kitap yine gerçek yaşamlara dayanıyor. Belgesel hatta bilimsel nitelikte bir çalışma olduğunu ve üzerinde uzun yıllar emek harcadığımı söyleyebilirim. Sizlere eski Türk sanatlarımızdan çininin hikayesini anlatacağım. Oradaki sabrı, hayatın temel felsefesinde nakkaşlığın yerini ve önemini. Sabır gibi: sır gibi, ar gibi, sınav gibi… Fatih Sultan Mehmed’in baş mimarından yola çıkarak çini ile, İstanbul ile, şiir ile cumhuriyetimizin kuruluşuna ve 1970’li yılların sonuna dek geleceğiz. Baba Nakkaş, Şukufe Nihal, Mithat Sadullah Sander, Nejdet Sander, Günay Alok, Selahattin Özyazgan gibi önemli kişilerin yaşam hikayelerini belgeleriyle ilk elden okuyacaksınız.

[email protected]

Yorumlar (0)