14.08.2021, 15:41

Nasıl mutlu olunur?

“Mutlu olmak, her şeye sahip olmak değil, sahip olduğun kadarını her şey yapabilmektir.” derler. Peki elimizde mutlu olabilmek için hiçbir şey bırakmıyorlarsa… Her gün sel, yangın, mülteci, kadın vahşeti gibi olaylar ve daha niceleri canımızdan can alıyorlarsa bu nasıl mümkün olabilir?

Yapılan bir araştırma sonucunu paylaşıyorum. Son 1 aydır yaşadığımız felaketlerde buna dahil değil üstelik.

En Az Gülümseyen Ülkeler

  • 1.Türkiye
  • 2.Bangladeş
  • 3.Nepal
  • 4.Lübnan
  • 5.Sırbistan

En Çok Öfkelenen Ülkeler

  • 1.Irak
  • 2.Türkiye
  • 3.Lübnan
  • 4.Tunus
  • 5.Mısır

En Çok Stres Yaşayan Ülkeler

  • 1.Peru
  • 2.Lübnan
  • 3.Ekvador
  • 4.Türkiye
  • 5.Yunanistan

En Az Keyif Alan Ülkeler

  • 1.Lübnan
  • 2.Türkiye
  • 3.Malta
  • 4.Benin
  • 5.Nambiya

Maşallah en az gülümseyen, çabuk öfkelenen, stres altında ve keyif almadan yaşayan millet olarak zirvedeyiz. Yakamıza yapışan ve 2 yıldır mücadele ettiğimiz Covid-19 yetmezmiş gibi yangınlar, seller, durmak bilmeyen kadın cinayetleri ve mülteci sorunlarıyla hayata küstük. Her gece çaresizlik hissi ile yatıp her sabah bize ait olmayan vicdan azabı ile uyanmaktan hepimiz yorulduk. Milletçe beden sağlığımızdan önce akıl sağlığımızı yitirmek üzereyiz. Dünyanın finali mi bize denk geldi, acımasızca katlettiğimiz doğa sonunda bizden intikamını mı alıyor orasını bilemiyorum ama artık eskisi gibi hesapsızca mutlu olabilmek herkes için zorlaştı.

Ben bir süre kendimi korumaya aldım. Dünyadan kopmayacak kadar çok kısıtlı haber okuyorum sosyal medyaya ise sınırlı giriyorum. Bu şartlarda cahillik en büyük mutluluk oldu.

Peki bu süreci atlatmak için neler yapabiliriz? Hayat inişleri ve çıkışları ile var. Ama maşallah biz bir belirsizliğe doğru freni patlamış kamyon misali son sürat gidiyoruz. Daha bir felaketin yaralarını sarmadan bir diğeri çörekleniyor tepemize. Ancak şu da bir gerçek ne kadar mutsuz, keyifsiz, agresif ve stresli olsak da duygusal ve yufka yürekliyiz. Yardımlaşmayı, destek olmayı bir şekilde hiç bırakmıyoruz. İşte bizi bu kurtaracak. İçimizdeki sevgi ve iyilik ona tutunmak zorundayız.

İşe de yardım etmekten başlamalıyız. Herkes yapabildiği, bütçesinin el verdiği yardımı yapmaktan elini taşın altına koymaktan kaçınmamalı. Yangın bölgesindeki köylere, selde evlerini kaybedenlere, sahipsiz kalan hayvanlara, korunmaya muhtaç her cana yardım eli uzatarak açılan yaraları iyileştirebilir, iyileştirirken de biz de iyileşebiliriz.

İçinde bulunduğumuz süreç bizi yardımlaşmaya birlik olmaya davet ediyor, bu mesajı ne kadar çabuk alırsak yaralarımızı o kadar hızlı tedavi edebiliriz. Kim ne yapabiliyorsa yardım illa maddi olmak zorunda değil. İnsanların dertlerini dinlemek, şefkat göstermek, zaman ayırmak ve doğru bilgileri yaymakta bir çeşit yardımdır.

Unutmayalım ki insan sadece yaptıklarından değil, yapabilip de yapmadıklarından da sorumludur. Bununla ilgili ilginç bir anımı aktaracağım. Yıl 2010 Eren ve babaannesiyle İspanya’ya gitmiştik. Ünlü ressam Salvador Dali'nin müzesini geziyoruz, babaannemiz yoruldu, oturmak istedi. Onu gezerken sürekli görebileceğimiz bir yere oturttuk. Yukarı katlara çıktıkça aşağıya her baktığımızda onu rahatça görebiliyorduk. Derken 3. kontrolde babaannenin yanında birinin oturduğunu fark ettik. Acayip koyu bir sohbete dalmışlardı. Herhalde bizim turdan biri dedik, üzerinde çok durmayıp tabloları keşfe devam ettik. Gezi bitip aşağı indiğimizde ise babaanne ile el ele diz dize oturup 1 saate yakın muhabbet eden kadının bizim turdan filan olmadığı ortaya çıktı. Yaşlı kadınla konuşmaya çalıştım ama İngilizce bilmiyor, İspanyolca konuşuyor. Bizim babaannemiz ise ikisini de bilmiyor. Anneme bu kadın kim? saatlerdir sana ne anlatıyor diye sordum:

-“Valla, siz gittikten sonra oturdu yanıma oturur oturmaz da başladı anlatmaya dedi.”

-“Eee nasıl anlaştınız? Ne anlattığını nasıl anladın dedim.”

-“Yok hiçbir şey anlamadım ama baktım çok dertli ve konuşmaya ihtiyacı var ben de dinledim dedi.”

Ne anlattı? Derdi neydi? Hiçbir fikrimiz yoktu. Fakat giderken arkamı dönüp baktığımda kadının arkamızdan gülümseyip bize el sallaması aslında çok şey anlatıyordu. Babaannenin taktiği işe yaramıştı. Hiç tanımadığı, dilini anlamadığı bir kadının 1 saat boyunca elini tutup anlattıklarını dinlemesi yetmişti. Derdini paylaşan kadıncağız mutluydu, dediğinin tek kelimesini bile anlamamasının hiçbir önemi yoktu.

Her canlıyı sevelim, birbirimizi daha çok dinleyelim, doğaya sahip çıkalım, sağduyulu olalım. Çocuklarımıza da bunları aşılayalım. Yoksa onlara bırakacak hiçbir şeyimiz kalmayacak. İçinizdeki sevgiyi büyütmeye paylaşmaya çalışın. Çünkü hepimizi sevgi, inanç ve içimizdeki iyilik kurtaracak.

Yorumlar (0)