06.06.2020, 18:02

Sette Özcan Deniz’in menemenine bayılırlardı

Asmalı Konak’tan sonra iletişimini yaptığım dizi ya da projeleri saymayı bıraktım. Kimler, neler geldi geçti ama benim heyecanım hiç geçmedi. Hala yeni işlerin genel hikayesini, karakter analizlerini ve senaryosunu ilk günkü heyecan ve hevesimle okurum. Yaptığım işin genel hatları, tanıtım aşamaları değişmese de her proje ayrı bir dünyadır. Hepsinin ayrı bir ruh ve enerjisi vardır. Her set orada çalışanların enerjisine göre yaşayan, nefes alan canlı bir organizma gibidir. Eğer oyuncusundan çaycısına, yönetmeninden reji asistanına zarlar doğru gelmişse setteki ritim her şeye etki eder. Ekranda nedenini bilmeseniz de çok severek izlediğiniz, yayın gününü iple çektiğiniz, onlarcasının içinden sıyrılan bu diziler doğru ritmi yakalamış şanslı işlerdendir.

Set ekibi mutluysa haber yapmak kolaydır

Bu setin haberini yapmakta kolaydır, iletişimini sürdürmekte… Çalıştığı saatlerin karşılığını alan oyuncu da, set ekibi de mutludur. Röportajları kolay kabul eder, çıkartmak istediğiniz haber için gönüllü olur fotoğraf çektirmeye. Tam tersi reyting kaygısı yaşayan her hafta yayından kaldırılma tehlikesi ile karşı karşıya olan sete girmek başlı başına bir problemdir. Menajeri ikna etsen bile oyuncu keyifsizdir, yönetmen de tolerans göstermez doğru dürüst kayıt yapamadan, soru soramadan oyuncusunu sete alıp bir an önce çekimi bitirmek ister. İşte bu tarz projelere set ziyareti düzenlemek başlı başına bir meseledir, herkesin ayakları geri geri gider.

Başarı hikayeleri hep taze kalır

Bunca yıl içerisinde şanslıyım ki, çok nadir başıma geldi böyle durumlar. Çoğunlukla zevkle, severek ve koşa koşa gittiğim setlerde çalıştım. İşte ekranın unutulmazları da kamera arkasında çalışanların bile koşa koşa gittiği projelerden çıkar. Kimi oyuncu çok profesyonel takılır, karavanında yalnız kalıp ezber çalışır, iş biter set biter eve gider. Ama bazıları ise karavanı, özel odası da olsa herkesle iletişim halindedir. İşi bitse bile acele etmez. Sette kalır, eğer çekim erken biterse ekibi yemeğe götürür. Hatta ortam uygunsa kendi pişirir tüm  emekçilere servis eder. İşte böyle setlerin ruhu dizi bitse bile asla ölmez. Başarı hikayeleri her zaman taze ve capcanlıdır.

Avrupalı gazetecileri ağırladık

Anlattıklarıma en güzel örnek verebileceğim setlerden biri de şüphesiz İstanbullu Gelin’in setidir. Ünü Türkiye sınırlarını aşan dizi için yurt dışından da çok fazla röportaj talebi alıyorduk. Neredeyse her hafta sete dizinin satıldığı çeşitli ülkelerden çekime geliyorlardı. Son sezonun finaline yakın gelen tüm talepleri toplayıp basın gezisi yapalım istedik. Angola, Sırbistan ve Romanya’nın olduğu bir ekibi Boran Konağı’nda ağırladık. Ekibe seti gezdiriyorum, konak dışında ekibin hazırlandığı yerleri de görmek istediler. Makyaj, kostüm odası gibi kamera arkasında kalan hazırlık bölümlerimizi tek tek gezerken içlerinden biri yanlışlıkla yemekhane bölümüne girdi. Bir de ne görsünler Faruk Boran (Özcan Deniz) kardeşleriyle ocak başında menemen yapıyor. Hepsi şokta! Başrol oyuncusu koca tencerenin başında biberle domatesleri kavuruyor. Bizim ekip durur mu; “Hoş geldiniz, bugün Özcan’ın yemek günü sette yemekleri her gün sırayla yapıyoruz” diye patlattılar bombayı. Bu durumu Avrupalı gazetecilere anlatmam biraz zaman alsa da, ekibin birbirleri ile kurdukları bağ ve samimiyetin gerçekliği onları derinden etkiledi.

Yeter ki gönüller bir olsun

Aslında o gün gördükleri bizim için gayet sıradan bir gündü. Evden annesine zeytinyağlı dolma sardırıp sete dağıtandan, bahçede döner ekmek ya da ızgara partisi organize uygulayıcı yapımcıya, ekibin menemenine bayıldığı Özcan Deniz’e paylaşmayı seven bir ekiptik. İstanbullu Gelin’in neden bu kadar başarılı olduğunu şimdi çok daha iyi anladık diye setten ayrılan misafirlerimiz haklıydı. İletişim, paylaşım, samimiyet ve yakın temasın olduğu setler keyiflidir, işle eğlence bir aradadır. Zorlu anlar kadar renkli anlarda yaşanır ve ekibin bu enerjisi ekran başındakilere kadar ulaşır. Peki, “yeni normal” hayatımızda ufak ufak sete çıkmaya başlayan setlerde sosyal mesafe ve maskeli yaşam enerjileri düşürür mü meraktayım doğrusu. Ateş ölçer, termal kamera, dezenfektan kokan ambulanslı setler yeni normalimizin gerçekleri olacak ne yazık ki. Aramıza sosyal mesafeyi tabii ki koyalım, önlemlerimizi alalım yanlış anlaşılmasın buna hiçbir itirazım yok. Varsın aramızda 1.5 - 2 metre mesafe olsun, yeter ki gönüller bir olsun.Aramızda giren uzaklık kalpleri de soğutmasın. Unutmayalım ki mesafeler dokunmaya engel, sevmeye değil!

Yorumlar (0)