12.02.2021, 10:45

Cadı avı tersine mi döndü?

İllaki duymuşsunuzdur eskilerin "Birini ya yolculukta ya da içki masasında tanırsın" sözünü. Fakat emin olun çok daha etkili bir yöntem daha var. Bir insanın esas karakterini eline güç geçtiğinde anlarsınız.

Her zamanki girişlerimizden farklı oldu evet farkındayım ama bu haftaki konumuz da biraz farklı. Hollywood şu an öyle ince bir çizgide yürüyor ki kimsenin yeri, rolü garanti değil. At izi it izine karışmış durumda. Düşüncelerini dile getirdikleri için cezalandırılan aşırı sağcılar, her zaman tarafsızlıkları ile övünüp kendinden olmayanlara sıfır tolerans ile yaklaşan demokratlar, sol kesim. Dediğim kadar karışıkmış değil mi? Haydi bakalım biraz derine dalalım.

Dilerseniz önce başlıktaki Cadı Avı'nın ne olduğundan biraz bahsederek başlayalım.

İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika’nın bir numaralı paranoya malzemesi haline gelen komünizm tabii ki bu topraklarda da kendine taraftar bulmuştu. Fakat her zaman Beyaz Hakimiyet’in kutsallığına inanan standart Amerikan vatandaşı ve hatta (kendilerince) daha seçkin kesim olarak konumlandıran Beyaz Anglo-Saxon’lar için bu bir kabustu. Daha kendi topraklarını paylaştıkları Afrikalı Amerikalıları kabullenemeyen bu sözde üstün ırk komünizmin gölgesini dahi kabul edemezdi. Amerikan Hayatının her alanında, özel hayatlarda, her sektörde bir cadı avı başladı. Tabii sinema da bundan nasiplendi.

Tüm bu avın çıkış noktası olan Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi - House Un-American Activities Committe – HUAC 1938 yılında kuruldu. 1944 yılında da Hollywood’da Amerikan Değerlerinin Korunması İçin Sinema Birliği (Motion Picture Alliance far The Preservation of American Values) adlı bir dernek kuruldu ve 1947 yılında ise meşhur Kara Liste’nin oluşmasını sağlayan süreç başladı. Komünist olarak etiketlenen ve isteye alınan oyuncu, yönetmen, senarist hatta set temizlikçileri bile uzun yıllar işsiz kaldı. Sadece sinema da değil federal yönetimde görev alan yani devlet kademesinde çalışan herkes soruşturmaya alındı. Gücün doğası gereği Hollywood’da da kutuplaşma oluştu. Zamanın tanınan simaları olan Walter Brennan, Gary Cooper, Cecil B. DeMille, Martin Berkeley, Ward Bond, Walt Disney, Irene Dunne, Victor Fleming, Clark Gable, Hedda Hopper, Leo McCarey, Adolphe Menjou, Robert Montgomery, Dick Powell, Ayn Rand, Ronald Reagan, Ginger Rogers, Barbara Stanwyck, Robert Taylor, King Vidor ve John Wayne gibi isimler hakim güce yanlayarak Beştepe’ye ziyarette bulundular. Pardon karıştı o başkaydı, yok yok demedim demedim.

Bu Cadı Avı ile ilgili detaylı ve şahane bir yazıyı Öteki Sinema’nın linkinden okuyabilirsiniz :
https://www.otekisinema.com/cadi-avi-ve-hollywood/

Yine konuyla ilgili güzel bir film izlemek isterseniz de buyurun, The Majestic:

Gelelim günümüze, yani neredeyse günümüze. Şimdi malumunuz SJW diye bir olgu artık hayatımızda. SJW’nin açılımı Social Justice Warrior – Sosyal Adalet Savaşçısı. Gayet tadında uyarı ve protestolarla yola çıkan bu akım manyaklığa dönüşmüş durumda. Herkes bir şeye güceniyor, herkese bir şeyler ‘’saldırgan – ofansif’’ geliyor, herkes bir şeylerden ‘’offended’’ oluyor. Aslında bu bambaşka bir yazı konusu ama bugünün ana konusuna gelen yolun döşendiği en önemli taşlar. Mevzunun içeriğinde kadın ve Lgbt-i oyunculara, sinema ve TV emekçilerine uygulanan haksız ücret politikası, istismarlar gibi nice kangren konu varken bu savaşçılar kendini bir anda yeni Bond neden kadın ve zenci değil derken buldu. Ortalık bir anda lgbt-i süper kahramanlar, kadın hayalet avcıları ve bunun gibi nice ilginç deneme ile doldu. Burada samimiyetle belirtmeliyim ki bunlar şikayet ettiğim, saçma dediğim konular değil. Uygulama yöntemleri yanlış ve saçma. Evet zamanında tek hakim güç olan beyaz, tutucu kesim hakimiyeti sebebi ile her kahraman beyaz, erkek ve heteroseksüel idi. Bunların çeşitlenmesi tabii ki güzel; bu değişim olmalı, olacak ama intikam ve zafer çığlıkları ile değil.

İnternetin kontrolsüz linç gücü ile birleşen bu yeni cadı avı şimdi ters kutuptan vuruyor. Güç şimdi çağ dışı kalan tutucu beyaz kesimde değil. Bireyselliği ve özgürlüğü savunan kesimde. Liberaller, demokratlar vs.

Şimdi bu satırları çok dikkatli yazmalıyım ve sizler de çok dikkatli okumalısınız çünkü bıçak sırtı ve yanlış anlaşılmaya çok müsait.

Fikir özgürlüğünün sınırları her zaman muğlak olmuştur. Ama kesin olan tek bir şey vardır ki düşünce özgürlüğünün sınırı hakim gücün ayağına basana kadar. İdeoloji, politika, siyasi görüş fark etmez. Yobazından mütedeyyinine, tutucusundan özgürlükçüsüne hatta –iddialı olacak ama- nihilistine kadar böyledir. Çünkü insan doğası bencildir ve elindekini kaybetmeye, gücünün azaldığını görmeye başladığı zaman ilkelerini satar.

Fikir özgürlüğünden neden dem vurdum? Bu yazının fikrini veren Gina Carano olayı sebebi ile. Mevzu şu; sıkı bir Trump taraftarı olan Carano,demin hakim güç olarak adlandırdığım kısım tarafından faşist, bot yalayıcı, anti semitik, transfobik ve covid yalanlayıcısı –hatta aşı karşıtı- olmakla suçlanıyor ve 2 ay önce paylaştığı alttaki paylaşım sonrası hedefte.

Hatta The Hollywood Reporter’a göre 2 aydır Lucas Film kendisini kovmak için fırsat kolluyordu. Gina Hanım bu fırsatı altın tepside sundu. Yaptığı ‘’Bugünlerde Cumhuriyetçi olmak İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudi olmak gibi bir şey’’ tarzındaki paylaşım ve alttaki görseldeki açıklaması ile.

Takdir edersiniz ki belirtmek istediğim konu bu paylaşımların haklılığı haksızlığı, Carano’nun haklılığı haksızlığı değil ki bence yerden göğe haksız. Evet düşüncelerini ifade etmekte özgür ama bu düşünceler zehirli ise de düşünce özgürlüğü kapsamında mı olur? Dünyanın çözemediği bu ikilemi ben azıcık aklımla çözemem tabii ki.

Benim esas demek istediğim, zamanında Hollywood’da yeri göğü titreten beyaz hakim güç şu an şamar oğlanına dönüşmüş durumda. Zamanında uyguladığı cadı avında namlular kendisine döndü. Ektiği rüzgar fırtına olarak onu sağa sola savuruyor. Zamanında ezilen kesim şimdi ayarsızca eziyor.

Yazının başında bahsettiğim güç sınavı da burada önem kazanıyor. Çok yakın bir örneğini halen yaşamaktayız. Vesayet altında ezildik diyerek demokrasi sözü ile iktidara gelenler şimdi güç sarhoşluğu içerisinde yeni bir vesayet destanı yazıyor. İnsanoğlu böyledir, güç ele geçince her konuda kendini haklı görür. Kendisi çekiç olana herkes çivi gözükür. Tıpkı 1947’deki gibi bir kelimenizle komünist – terörist olabilirsiniz.

Umarım etrafımız gücü elde etse de zehirlenmeyen; bir çiçeğin kokusundan, bir kuşun ötmesinden, ayağına sürtünen kediden mutlu olan insanlarla çevrilir.

Mutlu ve sağlıklı bir hafta dileğiyle.

Yorumlar (0)