08.05.2020, 09:48

Karşı pencereden Anneler Günü

Anneler gününü sevmeyenler, sizi şöyle alalım. Küçüklükten kalan bir imge var hafızamda. Annemin kucağına başımı koymuşum, saçlarıma dokunmasına, beni sevmesine kendimi bırakmışım. O anı o kadar kuvvetli ki yılların geçmesi, bunu düşündüğüm zaman içimde oluşan huzura hiç engel olmadı. Aksine bile bile köpürttüm o anın büyüsünü içimde. Yaşı tekli hanelerde ya da onlu yaşlarda annesini kaybedenlerin anne imgeleri zihnin bir yanılsaması olabilir. Bilinçdışı sana büyüdükçe türlü oyunlar oynar. Belki de hiç yaşanmamışlar anı olarak kaydedilir. Bu bölük pörçük anımsı karelerle geçer çocukluğun.

Yarımlığımla hatalar yaptım

Derken ilk gençliğim, ergenliğim. Acı, öfke, başı buyrukluk, isyan... Her yanını saran hormonlarınla başlarsın hayatla kavgaya. Kendinledir kavgan bilmezsin. Sen kusursuzsundur, dünya ise hatalı. İmrenirsin itiraf edemezsin, hırçınlaşırsın. Korkarsın yediremezsin, tavrın kabalaşır. Özlersin, geceleri ellerin açık uyursun, ben hiç ağlamam dersin. Kendini beğenmezsin özel ilişkilerinde sıkıntı yaşarsın. Sorumluluklar, hayat, gelecek gibi birçok buluğ çağı sorunlarıyla pençeleşirken içindeki hayalperestle büyürsün. Çok sordum, neden benim başıma geldi diye. İnanç sisteminde her sapağa dokundum. Yarımlığımla hatalar yaptım. Düşe kalka kuvvetlendim. Mutsuz demem kendime ama bir buruk, bir eksiktim. İçime kapanmadım hiç, hep sevildim. Çok eğlendim. Ailemin kalanları hep çok sevdi beni, bende onlara sahip olduğum için çok şanslı hissettim kendimi.

Hayalini kuramıyordum

Okul hayatı bitti, sanat geldi önce, iyi ki geldi. Kendimi ifade edebilmenin en yadırganmadan yapılabilecek platformunu bulmuş oldum. İçinde ne var, ne yok kusabildiğin ve bunun, sanatçı egosu sayıldığı yer. Karakterden karaktere koşarken tüm gelgitlerimden beslendim. İş yaşamı vardı sırada, artık özgüvenli genç bir kadın olarak annemden bahsederken ölümün doğallığı ve kanıksamışlığın bir abidesiydim adeta. Annemi çocukken kaybettim derken, ben teselli ettim çevremdekileri. Sesi yoktu artık annemin. Hayalini kuramıyordum ki, sadece fotoğrafındaki kıyafetiyle oynatıyordum onu aklımda kalmadığı için. Unutmuştum yaşayan halini. Ne enteresan arkadaşlarımın ana-kız ilişkileri diyordum. Kıymet bilmezlerdi ama bunu anlatmam da çok dramatik olacaktı. En iyisi gülüp geçmekti. Öfkeyle olgunlaşmış, kavgayla büyümüştüm. Sapaklardan en ağırına, en acısına bir adımım kalmıştı.

Anne Olmak...

Düşüncelerim tepetaklak oldu. Neden gitti beni bıraktı dediğim, hayata isyan ettiğim, pekçok kere kızdığım annemi kendi çaresizliğimle affettim. Bu kadar yıla utandım. Ölüyorsun yahu, çocuğunu bırakıyorsun. Korkunun en büyüğünü annem yaşamış. Bir daha evladını göremeyecek olmak, koklayamayacak olmak, dokunamayacak olmak ve en önemlisi onu artık izleyemeyecek olmak. Benimki yoksunlukla mücadele iken, anneminki dayanılmaz bir acıymış. Ayrılmak. Can parçanı, bu kocaman dünyada annesiz, korunaksız, nefessiz bırakmak. ÖZÜR DİLERİM ANNE. Kendi penceremden isyan etmek kolaya kaçmakmış. Kendi hatalarımın ardından öksüzlüğe bahanelenmekmiş benim ki. Senin ki öyle mi ya? Çaresizlik ve tüm hayallerin sonu. Bana şimdi bir şey olacak olsa ilk oğlumu düşünürdüm. Ne yapar, nasıl korunur diye...

Genç yaşta ayırmasın ölüm hiçbir anneyle evladını. Ne yığıl bir telefonun ardından, ne ayakta durmaya çalış metanetle camii avlusunda bir ezan vakti. Evlat zamanı gelmeden giderse dünyanın en büyük acısı kabul, evet, ama gidenin ardından da insan salt kendisi korkuyor sanmasın yalnızlıktan. Giden ne dualar eder kalan için, bıraktıkları için, biraz düşünmeli insan...

Yaşayanların ve yaşatanların kutlu olsun anneler günü, kırgınlara empati, pişmanlara ise vicdan diliyorum. Diğerleri için dua ve doğaya çiçekler...

Yorumlar (1)
Kerim Akman 4 yıl önce
Daha güzel anlatılamazdı. Işıklar içinde uyusun.