“Sıdıka ve Bir Kadın Bir Erkek dizilerinde çalışmayı sevdim"
Başkent Gazetesi'nden Makbule Akgül “Sıdıka” ve “Bir Kadın Bir Erkek” gibi birçok projede senarist olarak yer almış, Murat Dişli ve Zeki Enes Akkan ile birlikte kaleme aldığı “Ölü’n Bizi Ayırana Dek” ve “Romantizma” oyunları büyük ilgi görmüş, Hıbır, HBR Maymun, Joker, Şebek gibi mizah dergilerinde yazılar yazan Alper Atalan ile mizahla olan serüvenini konuştu.

“Kız Sıdıka, sen Elif Su ile fazla arkadaşlık etme, evde bilgisayar başında bi çubuğu mıncıklıyormuş.” “Öf anne... O, tetris oynuyor onunla.” “Neee? elalemin testisiyle mi oynuyor? Aman Allah’ım... Sen oynamadın di mi?” “Hayır ya, ben mousela oynadım.” “Koş git gusül abdesti al, baban parçalar vallahi.” diyaloglarıyla şüphesiz ki gelmiş geçmiş en iyi yapımlarından bir tanesiydi Sıdıka. İşte o diyalogları kaleme alanlardan biri de Alper Atalan.
Günlük hayatın koşuşturmacasında olaylar akıp gider, hepimiz aynı şeyleri görürüz ama bazıları onu farklı bir şekilde yorumlar, esprili bir şekilde anlatır. Onlardan biri de sizsiniz. Mizahla nasıl kesişti yolunuz?
Çocuk yaştayken evimize Gırgır, Fırt, Çarşaf, Laklak gibi mizah dergilerinin tümü giriyordu. Benim mizahla olan ilişkim bu dergiler üzerinden gelişti. Olan bitene tuhaf gözlerle, değişik açılarla bakmayı bu dergilerden öğrendim. Çevremdeki insanlar, ailem ve arkadaşlarımın da buna çok katkısı oldu. Rahmetli anneannem çok muzip bir kadındı. Örneğin, bizi uyutmak için anlattığı masalları her gece süsler, değişik değişik konular uydurur, masallarına başka başka finaller icat ederdi. Babam da bana göre değişik bir insan. Dışarıdan buz gibi duran bir subay emeklisidir ancak birden bire akıl almaz komik bir şey anlatır. Ve tabi ki rahmetli dayım. Küçük bir şaka yapabilmek için günlerce plan kurardı. Bir şaka uğruna olmadık şekillere girip çıkardı. Örneğin; yılar önce bir Avrupa şampiyonası sırasında, maçları evden gece seyrediyorduk. O zaman maç yayınları banttan yayınlanıyordu. Dayım, kuzenim ve benle her gece iddiaya giriyordu. Çikolatasına. Her gece maçın sonucunu biliyordu. “Kim yenecek, kim kazanacak?” şeklinde de değil. Maçın skoruna, hangi dakika gol atılacağına kadar biliyordu. O bildikçe kuzenimle ikimizin borçları birikti birikti… Final maçının olacağı gece dayım elinde bir kutu çikolatayla geldi. Meğer her akşam eve gelmeden önce akşam gazetesi alıp maçların sonuçlarını önceden öğreniyormuş. Çikolataları üçümüz birlikte afiyetle yedik. Böyle işte. Mizahla bu şekilde kesişti yolum.
“YAZMAK HAPŞIRMAK GİBİ”
İTÜ Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği mezunusunuz ama onun öncesinden Astronomi, Elektrik Mühendisliği, İşletme gibi bölümlerde de okumuşsunuz peki yazma sürecine nasıl evrildi yolunuz?
Astronomi ve Elektrik bölümlerine girdim ama okumadım o bölümleri. Jeodezi’yi bitirdim, daha sonra Medya ve İletişim okudum. Şimdi de Sosyal Medya Yöneticiliği okuyorum. Yani okumanın zararı yok. Yazmak için de okumanın çok gerekli olduğunu düşünüyorum. Öte yandan yazmak biraz hapşırmak gibi. Geldi mi tutamıyorsunuz. Durumun kendisi yani. Kendinizi en iyi ifade edebildiğiniz yolu bulduğunuzda ondan vazgeçemiyorsunuz. Belki oturup sayfalarca kitaplar, senaryolar yazmazdım ama balıkçı da olsam, büfe de işletsem iki satır mutlaka karalardım gibime geliyor.
“SIDIKA VE BİR KADIN BİR ERKEK DE SENARİSTLİK YAPMAYI SEVDİM”
Yazarlığın yanı sıra senaristlik de yapıyorsunuz. “Bir Kadın Bir Erkek” ve “Sıdıka”nın yanı sıra hangi dizilerde senaristlik yaptınız?
Birçok dizide senaristlik yaptım ama en çok “Sıdıka” ve “Bir Kadın Bir Erkek” dizilerinde çalışmayı sevdim diyebilirim.
“Ölü’n Bizi Ayırana Dek” ve “Romantizma” oyunlarını da kaleme almışsınız. Bize biraz bahsedebilir misiniz bu projelerden? Ayrıca bu oyunların dışında başka kaleme aldığınız tiyatro oyunu var mı?
Her iki oyunu da Murat Dişli ve Zeki Enes Akkan ile birlikte yazdık. İzleyiciler teveccüh gösterdi ve her iki oyun da kapalı gişe oynadı. Ölü’n Bizi Ayırana Dek’i Hakan Yılmaz ve Ebru Cündübeyoğlu oynuyorlar. İlişkileri bitme noktasına gelmiş bir çift boşanacakları gün uyandıklarında salonlarında çok yakın arkadaşlarının ölü bedeni ile karşılaşıyorlar ve ne yapacaklarını şimdiye dek yaşadıkları ilişkinin muhasebesiyle birlikte bulmaya çalışıyorlar. Romantizma’nın başrollerinde ise Janset Paçal ve Gökçe Özyol var. Yıllar önce evlenmiş bir çift yıllar sonra içlerinde ukde kalan düğünü yapmaya karar veriyor ve yapacakları o tantanalı düğün birden ikisinin de şimdiye dek yaşadıklarının bir özeti oluveriyor. Her iki oyunu da kendi adıma çok severek ve gülerek çalıştım. Oyuncular ve sahne arkasında emeği geçen arkadaşlar da aynı özveri ve sevgiyi yansıttılar sağ olsunlar. Bu iki oyun dışında çalıştığım ancak henüz sahnelenmemiş ve sahnelenmeyi bekleyen oyunlar var evet ancak malum virüs nedeniyle, biraz daha bekleyeceğiz galiba.
“Sanal Uyku”, “Mart”, “Çok Kısa Bişi Anlatıcam” ve “Kısmet” İşte adında dört kitabınız bulunuyor bize biraz kitaplarınızdan bahsedebilir misiniz?
“Sanal Uyku” ve “Mart” roman; “Çok Kısa Bişi Anlatıcam” ve “Kısmet İşte” adlı kitaplarım da öykü kitabı. Kitapları anlatmak bana biraz zor geliyor. O yüzden, belki de okuyanların takdirine bırakmak en doğrusu olur.
“ÖĞRENCİ KALMAYI ÇOK SEVİYORUM”
Aynı zamanda “Hayalya” ve “Ardanın Rüyası!” isimli çocuk kitaplanınız da var?
Bu alana nasıl yöneldiniz? Yazı alanında kendimi geliştirmek adına farklı türlerin örneğin film senaryosu, tiyatro yazımı gibi konularda kitaplar okurum. Bu alanlarda seminerler, atölye programları olursa fırsat buldukça katılmaya çalışırım. Söz konusu öğrenme olduğunda, öğrenci kalmayı çok seviyorum. Bir çocuğum yok ancak arkadaşlarımın, akrabalarımın çocuklarıyla oynamayı, onlara oyunlar icat etmeyi de çok seviyorum. Yetişkin birine bir şeyler anlatmak için yazmak bildiğim bir kavramdı. Sonra kafama “Acaba çocuklara nasıl anlatırım, onlara yazarak nasıl dile getiririm?” gibi sorular takılmaya başladı. Önce çocukların kafalarına takılan ancak yetişkinlerin yanıt vermekte zorluk çektiği bilimsel konuları ele aldım. “Balıkların neden göz kapakları yoktur? Parayı suya atınca batıyor ama neden gemi batmıyor?” gibi sorular. Oturdum bu soruların yanıtlarını çocukların anlayacağı dilde yazmaya çalıştım. Bir dosya haline getirdim. Yayınevi bu dosyayı kitaplaştırmakta gönülsüz olunca ben de şansımı tiyatro oyunlarında denedim. Oturdum yazdım, yayınladılar. Belki önümüzdeki sezon sahnede de görebiliriz diye düşünüyorum.
Şu an üzerinde çalıştığınız projeler nelerdir?
Murat Dişli ile bir televizyon dizisi çalışıyoruz. Zeynep Dadak ile de bir bilim kurgu filmi. Bir de uzun zamandır üzerinde kafa patlattığım kitabımı artık bitirmek istiyorum. Projelerim şimdilik bunlar.
“BU İNSANLIK SUÇLARI HER YERDE İŞLENİYOR”
Çocuk edebiyatı alanında yayımlanan kitaplar incelendiğinde cinsiyetçi bir yaklaşım sergileyen ve eril söylemi pekiştiren metinlerin oldukça fazla olduğunu görüyoruz. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Eril, cinsiyetçi, ırkçı, şiddet içeren, nefret suçu barındıran, etnik aşağılamaya neden olan… Söylem bir tane değil ki, hangi birini sayalım. Sadece çocuk edebiyatında da değil, yetişkin edebiyatında, genç edebiyatında, tiyatroda, televizyonda, internette her yerde bu insanlık suçları an be an işleniyor. Benim şansım, çocuk tiyatrolarını yazarken işinin ehli bir editörle çalışmak oldu. Dijital ya da basılı yayın yapan herkesin, her kurumun, her yazarın bu sorumluluğu edinmesi gerekiyor diye düşünüyorum.
Hıbır, HBR Maymun, Joker, Şebek, Gırgır gibi dergilerde uzun süre mizah yazarlığı yapmışsınız. Ve sizin için “Aziz Nesin'den gelen mizah geleneğini sürdürüyor.” deniliyor. Siz mizahta kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz?
Aziz Nesin’den gelen mizah geleneğini sürdürebilmem için daha kırk fırın ekmek yemem lazım. Aziz Nesin kim, ben kim?