Yılmaz Güney: Devrimci Sinema ağustosta MUBI’de

KÜLTÜR SANAT 27.07.2021, 15:11 28.07.2021, 10:53
Yılmaz Güney: Devrimci Sinema ağustosta MUBI’de

Günümüzde filmlerinden çok kamusal ve siyasi kimliğiyle gündeme gelen Yılmaz Güney, senarist ve yönetmen olarak, hem kendi sinemamızın hem de dünya sinemasının tarihinde yer etmiş bir isim. 1982’de Altın Palmiye’yi kucaklayan YOL öncesinde çekilen 6 altı film, Yılmaz Güney’in sinema tarihine bıraktığı mirasın temel taşlarını oluşturuyor. Güney’in SEYYİT HAN, AÇ KURTLAR, UMUT, AĞIT, ENDİŞE ve SÜRÜ filmleri ağustos ayı programında MUBI izleyicileri ile buluşuyor.

Umut, Yılmaz Güney, 1970

Yılmaz Güney’in, Yeşilçam’ın yarattığı Çirkin Kral mitine karşı bir başkaldırı niteliği taşıyan filmleri, sinemayı devrimci bir ifade aracı olarak görüyordu. 1968 yapımı SEYYİT HAN ile başlayan bu dönem, sinemamızdaki pek çok tematik ve estetik kırılmanın da temelini oluşturuyor ve aynı dönemde Latin Amerika’da filizlenen Üçüncü Sinema akımıyla diyalog içinde, politik sinema yapmanın olanaklarını arıyordu. Yılmaz Güney’i bir yönetmen olarak bugünün birikimiyle anlamaya çalışmanın, sinema kültürümüze yadsınamaz bir katkı sunacağı, genç sinemaseverler kadar yeni kuşak yönetmenlerin de sinemamızın geçmişiyle bağını sağlamlaştıracağı inancındayız.

MUBI’de ağustos ayında öne çıkan filmler

İÇİMDEKİ DENİZ, 2 Ağustos

​​Alejandro Amenábar, 2004

Ötenazi hakkını savunan İspanyol Ramon Sampedro’nun yaşamından ilham alan bu duygusal yoğunluğu yüksek Alejandro Amenábar filmi, 2005 yılında Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar kazanmıştı. Javier Bardem’in hayat verdiği karakterle, insan zihninin ne denli geniş ufuklara açılabileceğini hatırlatan unutulmaz bir öykü.

MADELINE MADELINE’İ OYNUYOR, 3 Ağustos

​​Josephine Decker, 2018

Son yıllarda Amerikan sinemasından çıkan en özgün bağımsız yapımlardan biri. Yıldızı giderek parlayan yönetmen Josephine Decker, genç bir kadının iç dünyasına dalıp, hakikat ve performansın iç içe geçtiği, kimliğin kırılganlığının test edildiği, çağrışımlarla dolu bir dünya kuruyor. Başroldeki Helena Howard'a Miranda July ve Molly Parker eşlik ediyor.

SİYAH BEYAZ, 4 Ağustos

Ahmet Boyacıoğlu, 2010

Türkiye’de pek çok festivalin perde arkasında çalışan Ahmet Boyacıoğlu’nun ilk uzun metrajı, Tuncel Kurtiz, Erkan Can, Şevval Sam, Nejat İşler, Derya Alabora gibi önemli isimlerden oluşan etkileyici bir kadroyu bir araya getiriyor. Çeyrek asırdır Ankara’da sanatçıların, gazetecilerin ve politikacıların uğrak yeri olan bir barın öyküsü.

SIBYL, 7 Ağustos

Justine Triet, 2019

Virginie Efira, Adèle Exarchopoulos ve Gaspard Ulliel gibi yıldızlardan oluşan bir kadroya sahip SIBYL, sinema ve psikanalizin kol kola girdiği, bilmeceyi andıran bir erotik gerilim. Genç Fransız yönetmen Justine Triet'nin kurmaca ve hakikat arasındaki çizgiyi bulandıran, sınıflandırılması zor filmi, 2019'da Cannes'da Altın Palmiye için yarışmıştı.

SEVGİLİ, 8 Ağustos

Jean-Jacques Annaud, 1992

Marguerite Duras’nın romanından uyarlanan bu modern klasik, tüm zamanların en tutkulu ve cüretkâr aşk filmlerinden biri. 1920’lerin başında, Fransız sömürgesi altındaki Güneydoğu Asya’da geçen yasak aşk öyküsü, ikonik sahneleriyle, Jean-Jacques Annaud sinemasının zirvesini teşkil ediyor. Jane March ve Tony Ka Fa Leung’un uyumu unutulmaz cinsten.

TURİST, 13 Ağustos

Ruben Östlund, 2014

İsveçli yönetmen Ruben Östlund’u dünya sinemasının yıldızlarından biri haline getiren TURİST, aile kavramına, erkeklik hallerine ve orta sınıf ahlakına bakışıyla sürekli yeniden gündeme gelen, tazeliğini koruyan bir öyküye sahip. Çıktığı yıl sayısız ödül kazanan, karanlık bir mizaha sahip bu provokatif film, modern klasikler arasına girmeye aday.

ARAB BLUES, 14 Ağustos

Manele Labidi, 2019

PATERSON ve ELLY HAKKINDA gibi filmlerdeki performansıyla göz dolduran İranlı oyuncu Gülşifte Ferahani'nin başrolde olduğu TUNUS'TA BİR DİVAN, kültür çatışmasına dayalı bir komedi. Uzun yıllar Paris'te psikoterapi eğitimi gördükten sonra, memleketi Tunus'a dönen Selma'nın öyküsü, devrim sonrası Tunus'un absürd bir portresini çıkarıyor.

SULARDAN KURTARILAN BOUDU, 18 Ağustos

Jean Renoir, 1932

Fransız sinemasının büyük ustası Jean Renoir’dan, 1930’lu yıllara damga vurmuş bir klasik. Seine Nehri’nde boğulmak üzereyken kurtarılan bir sokak serserisinin, burjuva bir ailenin dinamiklerini altını üstüne getirişini anlatan, anarşizan bir ruha sahip, hareketli bir güldürü.

NEON ŞEYTAN, 22 Ağustos

Nicolas Winding Refn, 2016

PUSHER serisiyle tüm dünyaya ismini duyuran Danimarkalı Nicolas Winding Refn, perdede yarattığı benzersiz estetiği bu kez güzellik takıntılı çağımızı anlatmak için karşımıza çıkarıyor. Görsel oyunları ve Elle Fanning’in hipnotize edici performansıyla hafızalara kazınan, genç bedenleri sömüren moda endüstrisine karşı lafını sakınmayan bir gerilim.

YANGIN YERİNDE ORKİDELER, 27 Ağustos

Selin Şenköken, 2017

Ressam, fotoğrafçı ve caz tutkunu Ali Arif Ersen, onu yatağa mahkûm eden, nadir görülen bir hastalığa yakalanır. Tiyatro yönetmenliği de yapan Selin Şenköken’in imzasını taşıyan belgesel, bu özgün kişiliğin hayatını aktarırken, Ali Arif Ersen'in zengin düş gücünü, dirençli duruşunu, yaşama duyduğu merak ve heyecanı perdeye yansıtıyor.

DOGMAN, 28 Ağustos

Matteo Garrone, 2018

​​GOMORRA gibi sert öyküleriyle İtalyan sinemasına taze bir soluk getiren Matteo Garrone, 1980'li yıllarda işlenmiş vahşice bir cinayeti temel alan filminde, yozlaşmış bir toplumun karanlık köşelerini perdeye yansıtıyor. Bol ödüllü DOGMAN'in dikkat çekici yanlarından biri de, buradaki rolüyle Cannes'da En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazanan Marcello Fonte.

DOVLATOV, 31 Ağustos

​​Aleksey German Jr., 2018

1970’li yıllarda Leningrad’da geçen öykü, yazar Sergey Dovlatov’un 6 gününü anlatırken, Sovyetlerinin de ruh halini aktarıyor. Yaşamı boyunca hak ettiği ilgiyi bulamayan, ancak ölümünün ardından saygı gören bir adamın varoluş mücadelesi, bir yazar biyografisi olmaktan çıkarak, dönemin siyasi ikliminde sanat ve edebiyatın konumu üzerine anlam kazanıyor.

Serhat Karaaslan'dan Üç Kısa Film

İlk uzun metrajı GÖRÜLMÜŞTÜR ile adından sıkça söz ettiren Serhat Karaaslan, yıllardır kısa filmleriyle sinemaseverlerin ilgisini çekmiş bir isim. Karaaslan’ın hem tematik hem de estetik bir tutarlılığa sahip üç kısa filmi, yönetmenin sinemasal yolculuğunu takip etmek için ideal bir başlangıç noktası oluşturuyor. İtalyan Yeni Gerçekçiliği esintileri taşıyan BİSİKLET, korsan DVD satan, Zeki Demirkubuz hayranı genç bir seyyar satıcının portresi MUSA ve Van’daki bir dağ köyünde sıcak bir yaz gününde geçen DONDURMA, başta çocuklar olmak üzere toplumun sesi işitilmeyen kesimlerinin ve ezilmişlerin öykülerini, yalın ve güçlü bir sinema diliyle anlatıyor.

İnsan Olmak: Aki Kaurismäki'den İki Film Birden

Kuzey mizahı denince akla gelen ilk isimlerden Aki Kaurismäki, sade üslubu ve en karanlık konuların içinden bile bulup çıkardığı mizahı ve hümanist bakış açısıyla Avrupa sinemasında özel bir konuma sahip. Finlandiyalı yönetmenin son 10 yılda çektiği her iki film de, Avrupa’nın en önemli güncel meselesine, göçmenlere karşı ahlaki sorumluluğumuza odaklanıyor. Birbirini tamamlayan iki film, UMUT LİMANI ve UMUDUN ÖTEKİ YÜZÜ, göçmenlerin yaşadığı deneyimin vahametini resmederken, mizahın yaydığı ışıkla, insanlığa dair umuda kapı aralamayı ihmal etmiyor.

Olağan Patlamalar: Asghar Farhadi Filmleri

Yeni filmiyle Cannes'da Jüri Büyük Ödülü'nü kazanan İranlı usta yönetmen Asghar Farhadi'nin 2010'larda çektiği dört yapıt MUBI koleksiyonuna ekleniyor. Ustanın başyapıtı olarak görülen, Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar sahibi BİR AYRILIK ile başlayan özel gösterim, yönetmenin karakterlerin zaaflarını derinlemesine işlediği filmleri GEÇMİŞ, SATICI ve KİMSE BİLMİYOR ile devam ediyor. Farhadi, sınıfsal ve ahlaki çıkmazları, kimseyi yargılamadan, herkesin suçun ve yozlaşmanın ortağı olduğu bir kurgunun içinde anlatmayı başarıyor. İran toplumuna dair fikir veren modern tragedyalar ortaya çıkarıyor.

Yorumlar (0)