20.04.2020, 11:49

Ne dilerdin bu japonbalığından?

Etgar Keret'i çok severim. Bilmeyenler için; dünyanın en dar evinde yaşayan kısa öykü yazarı kendisi. Polonya'daki evinin eni sadece 1.33 metre. Karantina günlerini o minik evinde mi geçiriyordur bilinmez ama bildiğim şey kısacık hikayelerinde çok uzun meseleleri anlatabildiği. Evlere kapandığımız şu günlerde gözlemlediğim şeylerden biri tüm imkansızların içinde, iletişimin en etkin yolu olan video çekme merakı. Bir yanıyla eğlenceli, bir yanıyla fazla maruz kalındığında sıkıcı bir aktivite. Öte yandan TV dünyasının ve diğer sektörlerin, kaptıkları virüsle nasıl baş edecekleri sorunsalı... Yani özünde, insanların ne yapabiliriz telaşı, Keret'in çok sade bir dille yazılmış çarpıcı öykülerinden "Ne Dilerdin Bu Japonbalığından?"ı anımsattı.

Kapı Birden Vuruldu kitabında yer alan bu öyküde, kahramanımız Yonatan aklına gelen bir belgesel fikriyle büyük heyecana kapılıyor. Tek ihtiyacı olan küçük bir kamera. Çekim ekibine ihtiyaç yok. Sadece kendisi, tek başına. Yapması gereken şey ise kapıları çalıp, "Size üç dilek tutma hakkı tanıyan konuşan bir japonbalığı bulsanız ne dilerdiniz? diye sormak. Yanıtları alacak ve seçtiği en iyi cevaplardan oluşan bir klip hazırlayacak, izleyiciye sorunun muhatabının geliri, ailevi durumu ve belki son oy verdiği partinin isminin bilgisini verecek. Tutulan dilekler ve bu bilgiler birleştiğinde ortaya gerçek bir toplumsal yorum çıkabileceğini düşünüyor. İnsanların düşleri ve gerçeklik arasındaki muazzam çatlağa dair bir belge sunacak, hiç de azımsanacak bir iş değil. Zaten kendisi de bunun dahiyane bir fikir olduğundan emin. Üstelik sıfır maliyet. Şayet düzgün bir çekim gerçekleştirebilirse ulusal kanallara satabileceğine dair de inancı tam. Hatta iyi bir sloganla paketleyip, banka veya benzeri bir kuruma pazarlayabilirse, iyi paralar kazanabilir düşüncesinde.

Alıyor kamerasını eline, ne kurgu, ne bir hazırlık... Evden çıkıyor ve kapıları çalmaya başlıyor. Sıradan cevaplarla karşılaşıyor çoğunlukta. Para, iyi bir ev, sağlık, kilo vermek vb. Ama nadir de olsa, aradığı çarpıcı cevaplar da buluyor Yoni'yi. Geniş omuzlu, ihtişamlı bir erkeğin kadın olmayı dilemesi veya içine kapanık yaşlı bir kadının çocuk dilemesi gibi... Sadece evinin çevresinde aldığı bu cevaplar daha fazla insana ulaşması gerektiğini düşündürüyor ona... İşsizlerin, yobazların, Arapların, vatanseverlerin, akla gelebilecek her ırktan, her inanıştan insanın bu soruya verecekleri cevapları tahayyül bile edemiyor... Bu işin ağırlığı için alanını genişletiyor. Fakat kapısının çalınmasından pek hoşlanmayan Sergei'yi seçmiş olması, Yoni'nin hikayesinin sonunu maalesef mutlu kılmıyor...

Peki bizim hikayemize gelirsek, aynı düşünce kafamda dönüyor. Kapalı kapılarının ardında bir hayat sürerken insanların istedikleri gerçekte nedir? Bir kamera ile kapılarına dikilsek kaçı, samimi, ta derinlerinde yer alan dileğini söylemeye cesaret eder? Herkesin derinlerinde yatan tatmin olmamış ve yaralı, belki acı çeken, belki sonsuz bir labirent içinde çıkış yolu arayan, belki birinin özlemiyle yanan, belki pişmanlıklarla dolu, belki haksızlığa uğramış ve çok daha fazlasını kendine yük edinmiş çocuklar yatıyor. Bu karantina sürecinde tekrar emin olduk ki, ya kendimizi oyalayacak oyunlar bulacağız, ya da zihnimizde kaygı ve korku çalıştırarak içimizdeki çocuğu daha da karanlığa boğacağız.

Bizim en iyi bildiğimiz oyunlar elbette, filmler, diziler, kitaplar... İnsanı kendi hikayesinden alıp, farklı bir hikayeye seyirci kılmak ve onu yüzleşmek istemediği tarafından belli bir süre uzaklaştırabilmek bir nevi küçük hediye paketi... Hal böyleyken, şartlar ne olursa olsun, ister virüs, ister savaş, ister daha farklı bir felaket, oyunlar mutlaka devam edecektir... Yeni diziler, yeni kitaplar, yeni filmler, yeni hikayeler... Bazısı, Yoni'nin sonunu anlatmadığım hikayesinde olduğu gibi umduğunu bulamayacaktır. Bazısı hangi kapıyı çalması gerektiğini iyi bilecektir...

Peki, size üç dilek tutma hakkı tanıyan konuşan bir japonbalığı bulsanız ne dilerdiniz?

Yorumlarda cevabınızı bekliyorum:)

Yorumlar (1)
Dila İsliler 4 yıl önce
Harika bir yazıydı