14.06.2025, 16:05

“Reklam yapma!” dediğin an PR başladı bile…

"Reklam yapma."
"Reklam kokuyor."
"Ne PR yapmışlar ama!"

Hepimizin kulağına çalınmış cümleler bunlar. Güncel yaşamda, sosyal medyada, ofis dedikodularında, haber başlıklarında sıkça duyuyoruz. Üstelik çoğu zaman fark etmeden reklamla PR kavramlarını sıkça birbirine karıştırıyoruz.

Açıkça söylemeliyim ki, halkla ilişkiler (PR) denince akla ilk gelen tanımlardan biri hâlâ beni rahatsız ediyor: "Düzgün Türkçe konuşan, prezentabl görünen ve insan ilişkilerinde başarılı bir karşılama görevlisi...

Oysa halkla ilişkiler, yalnızca yüz güldüren bir karşılama ya da nazik bir diyalog değil; iletişim bilimiyle, stratejik planlamayla, kriz yönetimiyle, medya diliyle ve marka algısıyla şekillenen çok katmanlı, analitik bir uzmanlık alanıdır.

Bu yanlış algı, PR’ın sadece "iyi görünmek" ya da "iyi konuşmak" sanılmasından kaynaklanıyor. Oysa PR, görünenden çok daha fazlasıdır: Planlanmış bir algı yönetimi sürecidir.

Peki ya, REKLAM?

Benzer bir algı, reklam için de geçerli. Çoğu zaman reklam dendiğinde gözümüzde beliren şey; yüksek bütçeli kampanyalar, ünlü yüzler, televizyon jingle'ı ya da sosyal medya sponsorlu içerikleri oluyor. “Reklam” kelimesi, sanki sadece büyük markaların yapabileceği, gösterişli ve biraz da manipülatif bir çaba gibi algılanıyor.

Oysa reklam; bir ürün, hizmet ya da fikri belirli bir hedef kitleye, belirli bir mesajla ve ölçülebilir yöntemlerle tanıtma sanatıdır. Görünür olmak ister, dikkat çekmek ister. Ve bunu genellikle doğrudan konuşarak, açık açık söyleyerek yapar.

Reklam, bir markanın sesidir. Söylemek istediklerini planlar ve kendisi söyler. PR ise, planın perde arkasındaki stratejisidir.

Aynı hikâyenin iki anlatıcısı olmak!

Reklam görünürlük sağlar, PR derinlik katar. Öncelikle şunu kabul edelim: PR da reklam da iletişim aracıdır. Her ikisinin de amacı, markaların hedef kitleyle bağ kurmasına yardımcı olmaktır.

Bu iki kavramı birbirine rakip olarak görmek yerine, artık onları bir ekip gibi düşünmek gerekir. Tıpkı iyi bir dizinin senaryosu ve yönetmeni gibi: Biri hikâyeyi kurar, diğeri o hikâyeyi görünür kılar. Biri ruhtur, diğeri sesi.

Reklam dikkat çeker, PR güven kazandırır. Reklam bir davet gibidir; “Gel bak ne yaptım!” der. PR ise sofraya buyur eder; “Gel birlikte oturalım, konuşalım” der.

Yeni yayına girecek bir dizinin TV'de dönen tanıtımları, yer yer billboardlarda boy gösteren afişleri... İşte bu reklamın alanı. Aynı dizinin senaristi dizinin yapım sürecini, çıktığı yolculuğun hikayesini anlatan bir röportaj veriyor... İşte bu da PR'ın alanı.

Davulun sesi ve kemanın ruhu gibiler.. 

Bu iki alan birlikte çalıştığında markalar sadece görünür olmaz, aynı zamanda sevilir, benimsenir, sadakat kazanır. Bir reklam kampanyasıyla heyecan yaratırsın, ama PR ile o heyecanı sürekli hale getirirsin.

Reklam bir davul gibidir. Sesini duyurur.
PR ise bir keman gibidir. Ruhuna dokunur.

Reklamla “Ben buradayım” dersin,
PR’la “Neden burada olduğumu bil” dersin.
İkisinin de işi ayrıdır ama hedefi aynıdır: Bağ kurmak.

Zamanlama her şeydir!

Günümüz dünyasında PR ve reklamı ayrı düşünmek mümkün değil. Önemli olan zamanlama!

“PR mı, reklam mı?” dersen...
Unutma, doğru kelimeyi yanlış zamanda söylersen yankısı olmaz. Tıpkı iyi bir şarkının yanlış notayla söylenmesi gibi; iletişimde de ne söylediğinden çok, ne zaman ve nasıl söylediğin önemlidir.

Doğru Zaman, Doğru Strateji

Markanın o anki ihtiyacına, hedef kitlesine, bulunduğu sektöre, hatta zamanlamasına göre değişir. Yeni bir ürün tanıtımı için bazen hızlı bir görünürlük gerekir – işte o zaman reklam devreye girer. Bazen de o ürünün hikayesini anlatmak, arkasındaki vizyonu paylaşmak gerekir – işte orada PR sahneye çıkar.

Doğru karar verebilmek için ürünün özellikleri, hedeflenen algı ve zaman/mekân dengesi detaylı şekilde analiz edilmelidir.

Kimi zaman reklam yeterli olurken, bazen PR ile desteklenmeden kampanya yetersiz kalabilir. En doğru yaklaşım ise, ikisini entegre şekilde planlayarak hem görünürlük hem de güven inşasını aynı anda sağlamaktır.

Marka öngörüsü ve sezgisi 

PR ve reklam, stratejik iletişimin tamamlayıcı parçalarıdır ve markayı doğru zamanda doğru yere taşır. Önemli olan, markanın bu zamanı anlayacak öngörü ve sezgiye sahip olmasıdır.

Yorumlar (0)