“Beraber bir dünya kurduk, birbirimize inandık”

RÖPORTAJ 09.04.2022, 09:02 11.04.2022, 09:26
“Beraber bir dünya kurduk, birbirimize inandık”

Bazı oyunculara, çocukluktan bu yana ekranda gördüğümden beri ayrı bir heyecan hissim var. Çünkü bu dünyayı bana sevdiren, bir şekilde bu alanda çalışmama neden olan bir durumları var. Burak Altay’a da, Asmalı Konak’ta izlediğimden beri bu hisleri beslediğim bir heyecan var. Oyunculuğunu oldukça sevdiğim, projelerini ilgiyle takip ettiğim ve başarısını yer aldığı projelerindeki performanslarıyla kanıtlamış başarılı bir oyuncu… Yaptığımız röportajda kendisi hakkında bilmediğim o kadar şeyi keşfettim ki, bir kez daha hayran oldum. Birçok acı, tatlı ve komik anının bir arada olduğu çok keyifli bir sohbet çıktı ortaya. Şu sıralar rol aldığı “Üç Kuruş” dizisinden de söz etmeyi ihmal etmedik tabİi ki… İşte Burak Altay hakkında ve projelerinden detayların bir arada olduğu çok ilginç notlar bir arada sohbetimizde!

“Sen sahnede olmalısın hayatın boyunca diyerek, beni resmen sahneye ittiler”

Rize’de doğuyorsunuz, ama babanızın mesleğinden kaynaklı tüm Türkiye’yi gezdiğiniz için ‘Anadolu’lu diyebiliriz sizin için sanırım. Peki oyunculuk ve tiyatro sevdası tam bu noktada ne zaman başlıyor? Ne zaman Dokuz Eylül Üniversitesi Tiyatro Bölümü’ne girmeye karar veriyorsunuz?

İlkokula başladığımda yaşıtlarımdan küçüktüm. Aslında kendimi sahneye atmak, sürekli okul ve şehir değiştiren bir çocuğun kendini yeni yerlere kabul ettirme kendini sevdirme çabasıydı diye düşünüyorum. İlkokulda her sabah Andımız’ı bütün okula okuyan, okul hayatım boyunca özel günlerde şiir okuyan, sunuculuk yapan, mezuniyet gecelerinde taklit yapan, yıl sonu gösterilerinde dans, şarkı ve tiyatro oyunu oynayan her okulda olan o çocuktum. Bu sadece bir dönem sekteye uğradı, o da 90‘lı yılların başı terörün yoğun olduğu Şırnak’ta olduğumuz dönemdi... Sanırım dönüm noktası, ailemin beni gözlemleyip iki yılın sonunda memlekete anneannem ve dedemin yanına göndermesiyle başlıyor. Bir anda Şırnak’taki çatışma sesleri, yerini acayip bir mizaha ve büyük bir neşeye bırakıyor. Ben neşemi Çanakkale’ye Lise yıllarına taşıyorum. Lisede matematik öğretmeni müdür yardımcımız Sn. Belma Tuğlu, Edebiyat öğretmenim Ali Topçu, isimlerini özellikle anmak istedim çünkü bir çocuğu ne istediği konusunda bocalayan ve bir çocuğu iyi gözlemleyip yönlendirmek çok önemli. Benim ‘mühendis mi olsam psikolog mu olsam’ artistliklerime, ‘sen sahnede olmalısın hayatın boyunca’ diyerek beni resmen sahneye ittiler, sağ olsunlar…

Dokuz Eylül Üniversitesi Tiyatro Bölümü gerçekten de günümüzde adını bağırarak haykırdığımız birçok oyuncunun çıktığı bir kurum. Şebnem Bozoklu, Öner Erkan, Rıza Kocaoğlu, Evrim Alasya ve erken yaşta kaybettiğimiz Arda Öziri gibi… Hatta o dönem mezunları olarak birbirinize destek oyuncularsınız ve birçok yapımda da bir araya geldiğinizi de görüyoruz… O yıllara bugünden baktığınızda nasıl hatırlıyorsunuz ve anıyorsunuz?

Okul seçimi tamamı ile şans benim hayatımda. Ablam İzmir’de müzik bölümü kazanınca, babamın İzmir’de araştırıp ‘Burada Tiyatro bölümü var, başında da Özdemir Nutku var. İster misin denemek, az zaman var tecrübe olur sana?’ önerisiyle, hiç bir fikrim olmadan 16 yaşında D.E.Ü G.S.F Tiyatro bölümünün sınavlarına giriyorum… Evet çok mutlu oluyorum böyle anılan bir döneme şahit olmaktan, bütün okul arkadaşlarım adına teşekkür ederim.. İzmir bence okul hayatı için mükemmel bir yer. Okulumuzun eğitim sistemi birçok farklı üslup ve disiplini bir arada barındırıyor. Bu tabi ki Özdemir hocanın başarısı, gelenekle gelecek bir arada. Çok genç ve tecrübeli hocalarımız da vardı, yeni denemeler yapmak isteyen ve araştıran…

Mesela Özdemir Hoca başka bir ekolden Warlam Nikoladze’yi getirmişti. Bize rengarenk bir palet sundular. Başka yerlere dağılmamızı engelleyen, çok yoğun bir programımız vardı. Kafamızı kaldıramıyor ve çok uzun süre beraber vakit geçiriyorduk. Bu beraberlik, okul sonrasında da mümkün olduğu kadar devam etti ve ediyor. Büyük şehre giderken, güvendiği akrabasını arayan insanlar gibi birbirimize sarıldık (Gülüyor).

“Menderes Samancılar‘ın kolumdan çekip tavsiye verdiğini dün gibi hatırlıyorum”

Devlet Tiyatroları’na giriş ve Erzurum’da çalışma sürecinizi de çok merak ediyorum. İzmir’de okuyup İstanbul’da birkaç projede rol aldıktan sonra, Erzurum’da çalışmak nasıl bir hayat tecrübesi kazandırdı? Orada nasıl bir izleyici kitlesi var, hala devam ediyor musunuz?

20 yıldır çok sevdiğim işimi, Devlet Tiyatrosu gibi bir Cumhuriyet kurumunda aralıksız yaptım. Bunun ilk 13 yılı Erzurum’da geçti, neredeyse yaşamımın 3’te 1’i... Arkadaşımın annesi çok şiirsel tanımlamıştı bizi: ‘çalıya konmuş kuşlar gibisiniz’… Çok doğru buluyorum bu tabiri. Asmalı Konak’ın son zamanlarında, Erzurum’da başka bir hayat başladı benim için. Bolca tecrübe ve sahne üzerinde kilometre yapma şansım oldu. O zaman bu kararım çok eleştiriye neden olmuştu, bu kadar popüler olduğum dönemde kalkıp Erzurum’a gitmeme herkes şaşırmıştı. Ama ben zor olsa da bir koltuğa 2 karpuzu sığdırmaya çalıştım. Kariyerimi bir maraton koşusu gibi gördüm... Bu Maratonun en güzel koşusunu yaptığım şehir Erzurum oldu. Oradaki yaşadıklarım ve seyirciyle kurduğum ilişki, her zaman özel olacak benim için... Tiyatroya hiç gitmemiş insanları o salona çekmek ve o bağı o ilişkiyi kurmak, geriye döndüğümde hep beni mutlu edecek.

Bir dönemin efsane dizisi Asmalı Konak’ta, dönemin en ünlü ve usta oyuncularının yanı sıra başarılı yönetmenlerle bir araya geliyorsunuz. Salih karakteri de unutulmazlar arasında… İlk dizi projesinde bu kadar başarılı bir ekibin arasında yer almak büyük bir şans olsa gerek. Daha sonra “Kampüsistan” dizisinde aynı şansla devam etti. İlk set gününüzü hatırlıyor musunuz?

Çok büyük bir şanstı gerçekten... Set ortamına yabancı değildim aslında, Asmalı Konak dizisinden önce Ali Özgentürk ile ‘Balalayka’ filminde, Erden Kıral ile ‘Babam ve Biz’ dizisi ve Cemal Şan ile ‘Artık Çok Geç’ filminde çalışmıştım. Fakat Asmalı Konak‘ta harika bir ekibin içinde buldum kendimi. İlk sahnemiz kalabalık bir düğün sahnesiydi, net hatırladığım andır. Kalabalığın içinde, Menderes Samancılar‘ın kolumdan çaktırmadan yanına doğru çekip: “Kamerayı gör, sen onu görmezsen o da seni görmez!” dediğini dün gibi hatırlıyorum. Kapadokya’da işin hangi noktaya gideceğini bilmeden, hep beraber bir dünya kurduk, birbirimize inandık. Otobüsler konağın önünü doldurmaya başladıkça fark ettik neler olduğunu. “Kampüsistan” ise hemen ardından geldi. Uluç ile Asmalı Konak’tan arkadaştık, onun ilk yönetmenliği ve bizlerin ilk başrol deneyimleri olmuştu. Genç bir ekiptik ve yeni denemeler yapıyorduk aslında. İlk set günü Engin Hepileri ile kimyamız hemen tuttu, Oğuz ve Selçuk’un ev temizleme sahnesini unutamam mesela. Uluç bizi provada serbest bıraktı, deterjanla birlikte oyunculuğumuzda köpürdü ve Kampüsistan’ın ilk gününden aklımda kalan bu neşeli günü asla unutamadım…

“Proje seçmek konusunda hislerimle hareket ederim”

Sezon başından bu yana ilgiyle izlenen “Üç Kuruş” dizisinin hayranları çok fazla. Diziler konusunda pimpirikli bir oyuncu olarak sizi cezbeden şey ne oldu? “İçerde” ve “Çukur” dizilerinin bağlanışı olarak nitelendirilen “Üç Kuruş” un dünyasında kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?

Pimpirikli demeyelim bence (Gülüyor). Proje seçmek konusunda hislerimle hareket ederim. Genel hikaye, oynayacağım karakterin konumu ve hikayesinin potansiyeline göre değişiyor. Eğer katkı verebileceksem, yapımcı ve yönetmene de inanırsam girerim o dünyaya. Üç Kuruş en başta, Türk televizyonlarına yaptığı projeler ile yön veren (herhalde bunun aksini düşünen yoktur) Ay Yapım’ın bir projesiydi. Hikaye bir seri katil hikayesi ile başlıyordu ve teklif edilen rol Cinayet Şube baş komiseriydi. Yönetmeni Sinan Öztürk, Çukur’da kimi zaman fantastik görünebilecek bir dünyayı kurmayı başarmış bir yönetmendi. Cezbeden tarafı çok fazla bu anlamda. Benim konumum belli, dizinin hikayesinin gidişatı da konumunuzu belirliyor. Şimdi Bülent artık organize şubeye geçti ve konumu değişiyor. Bende merakla bekliyorum her bölümü, çünkü gerçekten nereye gideceğini bilmiyorum kendi adıma..

“Üç Kuruş” dizisinde canlandırdığınız Bülent karakteri, cinayet büro amiri olarak dikkat çekiyor. Sanırım babanız da polis müdürü olduğunuz için kader sizi bu role çağırmış. Bir ara bununuzda bandajlı bile oynadınız karakteri... Dizide nasıl bir süreç geçiriyor sizin açınızdan?

Aslında bir önceki soruda bunun cevabını biraz verdim. Babamın mesleği dolayısıyla, yabancı olmadığım bir dünyanın içindeyim kendi adıma. Ama bir şeyin altını dikkatle çizmek isterim. Biz bir hikâye anlatıyoruz, dolayısıyla kişilerin gerçek kurum ve kuruluşlarla alakası yoktur. Bülent baş komiser, benim alt metnini kendi içimde bildiğim ve biraz gizemli duran bir karakter. Net iyi veya net kötü değil aslında; böyle ele alarak her şeye evirilebilir bir tercihte bulundum. Süreci beraber göreceğiz aslında…

“Dizi setine de ‘tiyatro kulisi’ gibi bakarım”

Sette oyuncu kadrosu ve teknik ekiple nasıl iletişiminiz var? Güçlü ve başarılı oyuncular bir araya geliyorsunuz dizide. Senaryo gereği daha çok Ekin Koç, Muttalip Müjdeci ve Tuğçe Yolcu ile sahneleriniz oluyor. Çekimler dışında sette neler yapıyorsunuz?

Ben sete de bir yerde ‘Tiyatro kulisi’ gibi bakarım. Ekip yıllardır uyumlu çalışan ve birbirini çok iyi tanıyan bir ekip. Biz misafir gibi geldik onların yanına ve çok hoş karşılandık. Çekim aşamasına kadar, hazırlık sürecinde keyifli, saygılı ve eğlenceli dakikalar bizleri bekliyor (Gülüyor). O kadar hızlı ve yetiştirme telaşı içindeyiz ki, ‘çekimler dışında sette napıyorsunuz’ un cevabı bende yok. Olur da bir ara olursa çay, kahve, muhabbet, dinlenme, ezber ve diğer sahneye hazırlanma şeklinde geçiyor.

Evde olduğunuzda “Üç Kuruş”u izliyor musunuz? Bülent’in sahneleri geldiğinde kendinizi eleştirdiğiniz, güldüğünüz ya da mutlu olduğunuz anlar oluyor mu?

İzlerim, izleyemezsem sonradan mutlaka bakarım. Kendini izlemeyi seven var mı, bilmiyorum. Ben gereğini yapabilmiş miyim, sahneye hizmet etmiş mi ona bakarım. Kendi bulunduğum sahneleri izlerken, kendimi duygusal olarak işe kaptırmakta zorlanırım. Bu biraz da mesleki deformasyon aslında…

Sosyal medyadan ve sokaktan “Üç Kuruş”a ve “Bülent” karakterine nasıl tepkiler geliyor? Bugüne kadar bir proje ile ilgili aldığınız en ilginç tepki hangisiydi?

Çekimler sırasında mahallede genç bir çocuk bana bir kurulmuştu ‘Sen niye öyle yüksek yüksek bağırıyon millete, akıllı ol sonun iyi olmaz!’ diye bir ayar verdi mesela bana. Daha sonra tatlıya bağladık (Gülüyor) Sosyal medyayı takip etme konusunda çok iyi olmamakla birlikte, tepkiler güzel ve olması gerektiği gibi geliyor.

“Sinema, tiyatro ve diziye aynı disiplin ve ciddiyetle yaklaşırım”

Devlet Tiyatrosu dışında rol aldığınız oyunlar da bir dönem ses getirmişti. “Kaplan Sarılması” oldukça ilgi toplamıştı, son olarak "İsimsiz” oyunu da dikkat çeken oyunlar arasındaydı. Yeni oyun fikirleri var mı?

“Kaplan Sarılması”nda, Şebnem’e (Bozoklu) dış ses olarak katıldım sonradan. Kemal’in (Hamamcıoğlu) çok zekice yazdığı bir oyun. Hala bir üçlemeye çevirmesini ve erkek tarafını oynamaya talip olduğum bir metin aslında (Gülüyor). Çok keyifli bir süreçti benim açımdan. Oyun, sahnede Şebnem’in göründüğü, benim de bir ‘yazılım’ı canlandırdığım ve benim için farlı bir deneyimi olan bir oyundu. Buradan Kemal’e selamlar, hala talibim ve bekliyorum belki bu sefer ses Şebnem olur (Gülüyor). “İsimsiz” ise, Eylem (Yıldız) ile birlikte kurulan Kavim Tiyatro’nun ikinci oyunuydu. Her şeyi ile ilgilendiğimiz bir süreç, hem patronluk hem oyunculuk yapmak yorucu ama zevkliydi. Oyun sürecine devam ederken, pandemi dönemi başladı ve sonra hem Eylem’in hem benim başka işlerimizin araya girmesi sonucunda doğalında durdu. Yani tabi ki her zaman yeni projeler var, olmaması söz konusu değil. Çünkü bizim rutinimiz bu, bir şeyi yapıp başka bir şeye geçmek... Ama beni çok heyecanlandıran bir proje var, malesef şu anda bilgi veremiyorum çünkü tek başıma değilim. Zamanı ve şartları oluşunca zaten ortaya çıkacak.

Bugüne kadar birbirinden farklı özelliği olan ve zıt karakterler canlandırdınız. Kimi zaman kötü kalpli, kimi zaman saf-masum, kimi zaman da eğlenceli tiplerdi. Belki bir dönem kötü ve antagonist (baş karaktere karşı) karakterler üstü üte oldu dizilerde… Bir karakter tipimin üzerine yapışması korkunuz oldu mu? Proje ya da karakter teklifi geldiğinde seçici olabiliyor musunuz, neye göre seçiyorsunuz?

Hayır öyle bir korkum olmadı. Sizin de belirttiğiniz gibi, farklı rollerde ve farklı türlerdeki yapımlarda oynadım. Oynadığım işlerin arasında da belli bir zaman arası verdim. Benim seçim yaparken ilk kriterim, hikaye ve senaryo. Eğer bir kaç karakter üst üste geldiyse, o benim de seçimlerimdendir mutlaka. Yani sorunun cevabını şöyle verebilirim samimiyetle; benim için sinema, tiyatro ve dizi oyunculuğu arasında keskin bir fark yok. Oyunculuğu ölçeklendirme dışında tabi ki… Birini diğerinden kutsal veya aşağıda görmüyorum. Dolayısıyla hepsine aynı disiplin ve ciddiyetle yaklaşırım. Bir bütünün bir parçası olmaya çalışırım her zaman. Bazen bir puzzle‘ın büyük bir parçası bazen de küçük bir parçası…

“Mesut var ama bir süre sonra ortamdan kayboluyor. Orada olmasına rağmen unutulmuş gibi…”

Sinema oyunculuğundaki yolculuk konusunda neler düşünüyorsunuz? “Okul” filmindeki Gökalp karakteri, o dönem filmi izleyenlerin birçoğunun kabuslarına bile girmişti mesela… “Barda” filmi de döneminin sarsıcı yapımlarındandı…

Okul filmi ile ilgili, Taylan Biraderler’in ilk filminde çalışmak ve o yolculuğun başlangıcında olmak, bir tür filmi denemesinde o kadro ile birlikte olmak çok özeldi. Atılan çok sahne var o filmden, hep merak etmişimdir o sahneleri. DVD’ye de konulmadı o sahneler... Film, yapımcı müdahelesiyle korku türünden korku-komedi türüne evrildi, ticari başarıyı da yakaladı tabi ki... Barda filmine ise, resmen kendi çabamla girdim çağırılmadığım halde. Serdar Akar filminde olma coşkusuyla kapıyı çalıp: ‘Bir audition verebilir miyim bu role?’ diyerek girdim oraya. Hikayesi çarpıcı ve şiddetliydi filmin. Net bir mesajı vardı. Ama beklentim, iyilerin tarafının tutulmasıydı. Fakat kötülerin kadrosu o kadar güçlü oldu ki, iyiler kazanamadı diyeyim (Gülüyor).

“Biz Böyleyiz” filminde canlandırdığınız Mesut karakteri; filmin belki de en komik, tuhaf ve bir o kadar da sıra dışı karakteriydi. Zaten Şebnem Bozoklu ile bir araya geldiğinizde, aranızdaki ‘kimya’yı diğer projelerde de görebiliyoruz. Bir yandan dramatik bir hali de vardı karakterin… Film boyunca tek bir repliği bile olmayan Mesut karakter için teklif geldiğinde ne düşündünüz? Filmi izlediğinizde nasıl hisler oluştu?

Aha işte mesela “Biz Böyleyiz” filmi de, küçük bir parçası olduğum bir iş. Caner Özyurtlu, ‘Okul’ filminde birlikte çalıştığım ve filmden sonra da takip ettiğim bir arkadaşım. Hümeyra zaten hayran olduğum bir kadın oyuncu ve oyuncu kadrosunda yer alan tüm oyuncular da tanıdığım insanlar... Senaryoyu okuduktan sonra Caner’e şunu dediğimi hatırlıyorum: “Mesut var ama bir süre sonra ortamdan kayboluyor. Orada olmasına rağmen unutulmuş gibi…” Caner ile konuşurken, Mesut’a belki sette bir şeyler ekleriz diye konuştuk. Sonra gidişatta hiç gerekmedi bir şeyler eklemek. Bence çok az konuşması ve fiziken orda olmasına rağmen başka bir dünyada olması komikti karakterin. Öyledir çünkü; onlar karısının arkadaşları ve zorla getirilmiş oraya. Ortama dahil olmaya çalışıyor ama olamıyor. Dominant bir eşi vardı Mesut’un, ki Şebnem de mükemmel oynadı bence o karakteri…

“Çalışma isteğim ve iştahım üst düzeyde, belki de uzun zamandır olmadığı kadar”

En çok canlandırmak istediğiniz karakter türü, bir biyografi filmi olsa canlandırmak isteyeceğiniz kişi kim olurdu?

Seyfi Dursunoğlu yani Huysuz Virjin’i oynamayı çok isterdim…

‘Hayatımın filmi’ dediğiniz bir film var mı? Bu ara izlemekten kendinizi alıkoyamadığınız bir dizi var mı? Beraber oynamayı istediğiniz bir oyuncu var mı?

Bir tane yok bir çok film var... Dizi olarak “Succession” u izliyorum bu ara, mükemmel… Benedict Cumberbatch ile oynamayı çok isterdim.

Gelecekte nasıl projelerde yer almayı hedefliyorsunuz ve başka planlarınız var mı?

Artık kırklı yaşların başındayım. Fakat çalışma isteğim ve iştahım üst düzeyde, belki de uzun zamandır olmadığı kadar... Gelecekte ki hedefim, kızım Arya’ya gurur duyacağı bir kariyer bırakmak, en büyük planım bu!

Yorumlar (0)