"Yöresel özelliklerini de kattığımız evrensel bir festival olmasını istiyorum"
Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Göbeklitepe Uluslararası Film Festivali direktörü Mustafa Deniz Doğan, "Bu festivali burada yapmaya devam etmek istiyoruz. Kendi yöresel özelliklerini de kattığımız evrensel bir festival olmasını çok istiyorum" diyor.
Bir kilisede film izlediğinizi, avlusunda bir şeyler içerken atölyelere katıldığınızı, sergi gezdiğinizi ve sinema konuştuğunuzu düşünün. İnsanların sosyalleştiği, gastronominin işin içine dahil olduğu, arkeolojinin hem perdede hem de çevrede size eşlik ettiği bir festival bu! Göbeklitepe Kültür Sanat Derneği tarafından bu yıl 20-23 Kasım tarihleri arasında dördüncüsü düzenlenen Göbeklitepe Uluslararası Film Festivali’nden bahsediyorum. Eski Urfa’da yer alan Reji Kilisesi olarak bilinen Vali Kemalettin Gazezoğlu Kültür Merkezi’nde gerçekleşen festivale katılım da atmosfer de muazzam. Butik bir festival Göbeklitepe Uluslararası Film Festivali… Bu yıl festival direktörü Mustafa Deniz Doğan ve kültür-sanat PR direktörü arkadaşım Hande Harmandalı Ermuraki davetiyle ilk kez katıldım. Şanlıurfa’da Balıkgöl’ün karşısında konaklayıp, şehrin çarşısında yürüyüp, şahane lezzetler tadıp, menengiç kahvesi içip festival alanına ulaştım ve güler yüzlü, sinema aşığı bir ekip tarafından karşılandım. Üç günde hem farklı bir film seçkisi izledim, hem de Göbeklitepe, Karahantepe gibi arkeolojik kazı bölgelerini gezdim. Fırsatını bulunca da festival direktörü Mustafa Deniz Doğan’la festivalin dünü, bugünü ve geleceğini konuştuk.

"SİNEMAYA GİRİŞ AMACIM DERTLERİMİ ANLATMAKTI"
-
Mustafa sen İstanbul’dan Şanlıurfa’ya gelince ne oldu da “Burada bir festival yapmalıyım” fikri içini kemirmeye başladı?
İstanbul Film Festivali’nin sıkı bir takipçisiydim. İlk saatlerde biletler tükenmeden alırdım ama bulamazsam da bekleyip merdivenlerde filmleri izlerdim, söyleşilere katılırdım. Benim yatılı okulda büyüdüğüm dönemlerden anlatmak istediğim hikayelerim de vardı. Zaten sinemaya giriş amacım da kendi dertlerimi ve hikayelerimi anlatmaktı. İstanbul’dan Şanlıurfa’ya döndükten sonra oyunculuk, senaryo ve yönetmenlik eğitimleri aldım. Kamera arkasında çalıştım. Oyunculuk yaptım.
- Anlatmak istediklerin bitti mi? İşin o tarafı seni tatmin etti mi?
Açıkçası biraz yarım kaldı. Ve ben hiçbir şeyi yarıda bırakmayı sevmem. Eksik parçaları burada tamamlayabileceğimi düşündüm ve ilk kısa filmim Sulara Kapılmak’ı çektim. Gerçek bir hikaye ve 16 dakika diyalogsuz olan filmim kadın cinayetlerini anlatıyordu. O filmle 20 festivale katıldım. Daha sonra bir uzun metraj belgesel çektim ama hiçbir yere göndermedim. Çünkü bir şeylerin olmadığını hissettim, onu daha sonra tamamlayacağım. Ayrıca ara sıra oyunculuk yapıyorum. Fakat bu şehre döndüğümde bir film festivalinin eksikliğini gördüm. Zamanında birileri bu işe girişmiş ama hep yarım kalmış. Sonra güzel bir ekiple tanıştım. Film için ekip kurarken Şanlıurfa’da yurt dışından da gelen arkadaşlar olduğunu, ayrıca sinemacılar olduğunu görmüştüm. Sonra bu arkadaşlarla görüşmeye başladık. Bir gün Ahmet Yavuzel’e festival fikrimi açtım. O da “Benim de aklımda bir fikir var” dedi. Sonra üç yıl boyunca akşamları kafelerde oturup her şeyi tartıştık. Logodan ödül heykelciliğine kadar her şeyi planladık. Ardından Göbeklitepe Kültür Sanat Derneği’ni kurduk. Derneğimizin kuruluş amacı film festivali yapmaktı. İlk maddemiz de festival yapmak. Sonra şehrimize kendimizi anlatmaya başladık.

"BİZE İNANAN DA OLDU, HİÇ İNANMAYAN DA"
- Eminim işin en hırpalayıcı tarafı budur. Bu coğrafyada film festivali yapacağız diye yola çıktığınızda çok zorlandınız mı?
Bize inanan da oldu, inanmayan da… Bürokrasiyi de, Şanlıurfa halkını da ikna etmek de zordu. Hala da zorlandığımız oluyor. Çünkü bu işi biraz kirletmişler. Para alıp kaçanlar da olmuş, aldığından az hizmet edenler de… Birkaç kişiyi getirip tuhaf ödüller veren de, televizyonda görüneyim diyen de olmuş. Bizim öyle bir gayemiz, derdimiz, niyetimiz yoktu. Anlamaları için zamana ihtiyacımız vardı. Şimdi insanların görüşleri, tepkileri oturuyor. Artık bakış açışarı çok farklı.
- Uluslararası bir festivalsiniz ama arkeoloji temalı uzun metraj belgesel seçkiniz var…
Evet, uluslararası bir festival olmasını istedik. Ayrıca nazımızın geçtiği yönetmenlerimizle, dostlarımızla uzun metraj özel gösterimler eklemeye başladık festivale… Onlar jüri üyemiz olarak da bize destek oldular. Ama hiç inanmayıp destek vermeyenler de oldu. Onlara gerçekten kırgınım. Çünkü bize inanmıyorlardı. “Aaa sen bunu getireceksin?” diyorlardı. Bu dünyada hiçbir şey zor değil ki? Bence; sen bir şey hayal ediyorsan mümkündür. Şimdi buraya çok güzel insanlar geliyor, burada tanışıyor. Mesela geçen yıl Ayvalık Film Festivali Direktörü Azize Tan jürimizdi. Seçkimizi beğendi ve Ayvalık Kış Programı’nda seçkimizi gösterdi.

- Festivale “Göbeklitepe” adını vermek bile ağır bir sorumluluk yüklüyor…
Gerçekten ağır, güzel ve dünya tarihini değiştirdiği için festivalimize uyan bir isim. Film başvurularında adının etkisi var. İnsanlar burayı gelip görmek de istiyor. Göbeklitepe, Karahantepe, Şanlıurfa gerçekten bambaşka bir dünya… Festivalimizde ayrıca gezilerimiz de oluyor. Ayrıca insanlar filmleri izliyor aralarda Balıklıgöl'e, Arkeoloji Müzesi’ne, Mozaik Müzesi’ne gidiyor. Gastronomi çok zengin...
"BAMBAŞKA BİR ATMOSFERDE FİLM İZLİYORLAR"
- Dünyaya bir şehri anlatmanın en güzel yolu da festival değil mi?
Kesinlikle bir festival yaptığında kültürünü de anlatıyorsun. Ayrıca gösterdiğin filmin arkasında çalışan insanlar senden haberdar oluyor. Senin şehrin, kültürün araştırılıyor. Bu çok büyük bir etkileşim. İnsanlar merak ediyor, paylaşım yapıyor ve şehir gelişiyor.
- Bu festivale ilk kez geldim ama görüyorum ki, çok daha fazla büyüyecek…
Bunu gün geçtikçe taleplerden, insanların o güzel yorumlardan görüyorum açıkçası. O yüzden isteriz ki, sadece Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi değil, bütün kurumların desteği olsun… Çünkü festival dediğimiz şey zaten insanları bir araya getirmek. Yani biz zaten festivale başlarken bile bütün kurumların olmasını istiyoruz. Yani bakanlık, sanayi odası ilçe belediyeleri de bize destek versin… Önemli olan sanatla ilgili yapılan bir etkinlikte katkı sağlamak, büyümesine, gelişmesine önayak olmak.

- Bu festival Reji Kilisesi’nde gerçekleşiyor. İnsanlar kilisede film izliyor, sohbet ediyor, atölyeler, söyleşiler yapıyor. Bu çok etkileyici…
Eski Urfa’yı çok sever ve buralarda gezerdim. 7 yıl önce bu kiliseyi gördüm ve iki kolon arasına bir perde çekersek harika bir festival alanı olacağını düşündüm. Avlu da harika ve akustuği çok iyi. İnsanlar kendisini başka bir dünyada hissediyorlar. Festivalin bu yıl dördüncüsünü yapıyoruz ve insanlar salonlara sığmıyorlar. Festival büyüse de başka salonlarımız olur ama buradan vazgeçmeyiz. Gerçekten burası bizim kurulduğumuz, kendimizi bulduğumuz bir alan. Gelen herkes çok memnun oluyor. Bambaşka bir atmosfer içerisinde filmini izliyor.
"ÇEVRE İLLERDEN DE FESTİVALİMİZE GELİYORLAR"
- Bundan sonraki hedefiniz ne?
Türkiye’de çekilen uzun metraj filmlerde başvurabilecekler. Burada söyleşiler, atölyeler, göstermler, masterclass, workshoplar olacak. Onun altyapısı için şimdiden çalışmaya başladık. Biz gönüllülerimize ve öğrencilerimize eğitimler de veriyoruz ve bir kültür oluşturmaya çalışıyoruz. Herkesin tek dileği var, bu festival seneye de osun. Sonraki senelerde de… Çünkü bazı insanlar bu tarz etkinlikleri çok istiyor, çok meraklı, çok seviyor. Biz de o alanı doldurmaya çalışıyoruz. Çevre illerden de festivalimize geliyorlar.

- Şimdi ben dördüncüsüne geldim. Sekizincisine geldiğimde ne değişecek?
Bu festivali burada yapmaya devam etmek istiyoruz. Kendi yöresel özelliklerini de kattığımız evrensel bir festival olmasını çok istiyorum.
- İnşallah uluslararası taraf daha da kuvvetlenir.
İnşallah...