"Dört duvar doğru aşkı korur, yanlışı hapseder"

RÖPORTAJ 05.03.2022, 21:38 07.03.2022, 13:14
"Dört duvar doğru aşkı korur, yanlışı hapseder"

ÖZELLİKLE günümüzde raf ömrü kısalmış da olsa aşk insanın başına gelebilecek en müthiş şeylerden biri. Ancak şunu da kabul etmeliyiz ki bize hayatımız boyunca ilişkiler hakkında gerçekler söylenmedi. Sinemada izlediğimiz, bir çiftin birbirlerine delicesine aşık olup, evlenip sonsuza dek mutlu yaşadıkları her film bir nevi izleyiciyi yanlış yönlendirdi. Elbette aşkın ömür boyu süremeyeceğinden değil, evliliğin ömür boyu "mutlulukla" sürdürülemeyeceğini -istisnalar olabilir- göstermedikleri için... Sinan Biçici'nin senaryosunu yazdığı ve yönettiği başrollerinde Tuba Ünsal ve Cemal Hünal’ın yer aldığı "Sadece Bir Gece" ise sözünü ettiğim filmler gibi izleyicisini kandırmak şöyle dursun, sorgulamaya iten hikayesiyle dikkat çekiyor. Neyi mi sorgulamaya itiyor? Aşkı, sadakati ve güveni... İzleyici, zor bir sınavdan geçen evli bir çiftin duygusal karmaşasına eşlik ederken film ona şunu soruyor: "Tek bir geceliğine aldatılsanız affeder misiniz?" Şüphesiz bu cümleyi okuduğunuzda kendi cevabınızı verdiniz bile... Hayır hayır, sizi biraz daha düşünmeye davet ediyorum... Ama daha da öncesinde, Sinan Biçici'yle gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbete... 

Filmin çıkış öyküsü nedir?

İnsanları zor durumlara sokan meseleler çok ilgimi çekiyor. Aldatılmak çok travmatik, ölüme yakın bir yıkıcılığı var. Günümüzde çok yaşanıyor ama biz dışarıdan olayın çok klişe taraflarını biliyoruz. Oysa iki kişi arasında çok da beklenmeyen durumlar yaşanabiliyor. Biraz ona odaklanmak istedim. Ama bu kez başka bir açıdan bakmak istedim.

İlk yönettiğiniz film, yazarken yönetmene yapamamış dediğiniz anlar olur. Şimdi o koltuğa oturunca kendinize "nasıl yazmışım" diye çıkıştığınız oldu mu?

Bilgisayar başında sadece bir ekrana bakarak yazarsınız senaryoyu. Ama sette insanlar, mekan, kostüm, aksesuar, iklim bir sürü değişken vardır. Hesaplayamadığınız çok şey olur. Sette, yazar düşünememiş demek ki dediğim anlar oldu. Senarist kendime çıkıştığım oldu evet.

Yönetmek nasıl bir duyguymuş?

Güzel. Sevdim ben bu işi.

Filmin kadınların bakış açısına hizmet eden bir noktası da var. Pek çok kadın senarist kadınları nasıl bu kadar iyi anladı yorumlarında bulundu. Siz kadınları nasıl bu kadar iyi anlamak için kaç kadın dinlediniz?

Teşekkür ederim iltifatınız için. Yazarlık empati işi. Empati olmadan yazarsanız asla insanların duygularına hayatına dokunamazsınız. Ben de kadın, erkek, çocuk hep anlamaya çalışırım. Çok kadınla konuştum, kadınların dört duvar arasındaki tepkilerini öğrenmek için çok erkekle de konuştum. Anlayabilmiş ve anlatabilmişsem ne mutlu.

Aldatılmak hakikaten bir ilişkinin en büyük sınavı mı?

Aşkın en zor sınavı sadece sadakat değil. "Sevdiğin için neden vazgeçebilirsin" sorusu. Sorunun yanıtı filmde şu sözle anlatılıyor: "Sevince affedilmiyor ki sevdiğin için affedesin!"

Peki erkek neden aldatır? Tamer'in Begüm'ü aldatmasının altında yatan, alkolün etkisi ve sadece fiziksel bir arzudan daha derin bir sebep yok mu?

Tabiiki birçok sebep var. Filmde bunları gizli ya da açık bir şekilde anlatmaya çalıştım. İlk akla gelen tek eşliliğinin erkeklerin doğalarına uygun olmadığı. Bu da var tabii. Ama Tamer’in psikologtan yardım isterken lise çağında erkekliğini ispat çabası, kuralları yıkmak istemesi, baskıdan sıkılmasını anlattığı sahne de başka bir yanıt. İnsan merak eder başka ruhları, başka bedenleri. Bu merakı hiç bitmez ama bir ilişkisi varsa bunu kontrol altına alır sadece. Öte yandan elde ettiği için şükrettiği bir şeyi bile kaybetmeye çalışır bazen. Asla vazgeçmek istemediği karısını bile kaybetme pahasına yaptığı kaza gibi. İnsan garip, kaybetmekten korktuğunu kaybetmeye meyillidir bence. Bunu uzman görüşü gibi söyleyemem ama insanı anlamaya çalıştığım kadarıyla böyle görüyorum.

Erkekler tohumlarını saçmaya programlı olduklarına inanarak, aslında kendi aldatma sebeplerini görmezden geliyor olabilir mi? Konu cinsellikten öte duygusal bazı boşlukları doldurma isteği gibi geliyor bana...

Kesinlikle. Hayvan tarafı tohum saçmak isteyebilir. Filmde birkaç kez insanın içindeki hayvana gönderme yapmaya çalıştım. Ama bir önceki soruda da değindiğim gibi mesele o kadar basit değil. Çok derinlerde, insanın varoluşsal sorunları ile ilgili. Tek gecelik bir ilişkide cinsellik aktivitesi yüzeysel sebeplerle açıklanabilir ama insanı ona iten sebepler çok derinlerde. Bu filmin amacı zaten bunu tartışabilmek için bir zemin yaratma çabası. Kadınların ve erkeklerin birlikte tartışabildiği, kendi gerçeklerini masaya koyabilmelerini sağlayabilmek.

Uzun süreli ilişkilerde bir süre sonra çiftin onaylanma beklentisi birbirleri tarafından karşılanmıyor veya kanıksanmış oluyor çoğunlukla. Tamer'in de aldatma sebebi bir nevi bir başka kadın tarafından arzulanıyor olmanın yaşatacağı öz güvenden ziyade aslında mevcut yetersizlik hissinden kaynaklı diyebiliriz miyiz?

Bu da çok önemli bir etken evet. İnsan öz güvenini ispat etmeye ne zaman ihtiyaç duyar, eksikliğini hissedince. Partneri ona bir eksiklik duygusu hissettirince bunu bir cinsel “zafer”le karşılamak erkeklerin başvurduğu yöntemlerden biri. Ben de bir erkek olarak bir meşrulaştırma yapmaya çalışmadan kendi gerçeğimizi de anlatmaya çalıştım. Mesele ortada, peki ne yapalım, nasıl çözelim? Bunu ancak erkekler ve kadınlar birlikte halledebilir. Karşı kutuplarda olarak, bunu bir çatışmaya, yarışmaya dönüştürerek asla bir yere varamayız bence. Filmde bir yere varmıyor finalde. Ucunun açık olması bu yüzden.

Begüm'ün affetmek için öne sürdüğü şartın amacı eşitlenmek mi, yoksa aslında kendisinin de başka bir erkek tarafından tercih ediliyor oluşuyla Tamer tarafından kırılan kadınlık gururunun bir başkası tarafından yapıştırılması arzusu mu?

Görünürde eşitlenmek gibi. Filmin başındaki tepkisi bu. Ama sonunda amacının yaşadığını yaşatarak anlaşılmak istemesi. Ya da ben bu şekilde anlatmaya çalıştım. Bunu açıkça da söylüyor: "Benim istediğim bir cümle, bir yanıt..." diyor. "Beni anlaman."

Kadının aldatması ve erkeğin aldatması arasında temel bir fark var mı?

Çok fark var. Finalde Begüm aldatmadığı için beni cesur davranmamakla eleştirenler oldu. Muhafazakarlığımdan böyle bir tercih yapmadım. Konuştuğum kadınların asıl meselesinin gidip intikam için başka biriyle birlikte olmak olmadığını anladığımdan böyle yaptım. İntikam için yapan var, evet ama bu anlık bir tepki. Asıl istediklerinin bu olduğunu düşünmüyorum. Ya da şöyle diyelim, Begüm’ün istediği bu değil. Her kadın aynı değil ama kadınların da erkeklerin de kendilerini yansıtan ortak çok noktaları var.

Aristo "Büyük erkekler orijinal olarak melankolik bir doğaya sahiptir." der, başarılı görünen erkeklerin çoğunlukla parçalanmış bir ruh haline sahip olduğu düşüncesi için siz ne düşünüyorsunuz?

Romantik komedilerde, kafelerde kadınlar erkeklerin çok düz olduğundan şikayet ederler. Aristo’nun büyük dedikleri sanırım o düz olmayan adamlar. Böyle bir dünyada melankolik olmak çok insani. İnsan kendi doğasından o kadar kopuk ki. Hele hele modern insan. Melankolik olmayıp da ne halt edecek?

Sevgi, bir kadın ve erkeği ömür boyu aynı çatı altında tutmaya yeterli mi?

Sevgi bana göre çok düz bir kavram değil, özellikle aşk. Birçok biçimi, boyutu türü var. Ayrıca partnerlerin aşk ve sevgilerini bir araya getirdikten sonra 3. bir sevgi ve aşk tarzı ortaya çıkıyor. Yani sizin bir sevgi aşk tarzınız vardır ama başka başka kişilerde farklı tezahür eder. Doğru zaman doğru insan denir ya, bu sorunun yanıtı ancak öyle olumlu olabilir. Yanlış bir aşkı dört duvarla kurtarmak mümkün değil. Dört duvar doğru aşkı korur, yanlışı da hapseder…

Yorumlar (0)