Güliz Gençoğlu: “Gözlerimde yıldızlar parladı..."

RÖPORTAJ 21.12.2021, 11:39 22.12.2021, 12:24
Güliz Gençoğlu: “Gözlerimde yıldızlar parladı..."

Karşımda pırıl pırıl enerjisi ve oyunculuk için göz dolduran heyecanıyla bulunan genç bir kadın var: Güliz Gençoğlu! 32. Ankara Film Festivali’nde tanıştık ve ondan sonra birçok festivalde bir aradaydık sevgili Güliz ile… Muhammet Çakıral’ın yönettiği “Lacivert Gece” filmindeki performansıyla ona hayran kaldım ve ardından kariyerine dair sohbet edebilme şansı buldum. Leyla ile Mecnun dizisinde canlandırdığı Sema karakteriyle de bildiğim Gençoğlu’na dair, aslında bilmediğim pek çok şeyi öğrenme şansı buldum sohbet ederken. Tiyatroda birçok karaktere hayat verdiğini, ‘Latife Hanım’ olarak bir dönem televizyonda göründüğünü, Reha Erdem’in filmlerinde rol aldığını ve ödüllü olduğunu…

32. Ankara Film Festivali’nde “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülü aldığında o kadar sevindik ki, başlıkta bulunan ve kendisine ait “Gözlerimde yıldızlar parladı ve elim ayağım buz kesti” cümlesini biz de yaşadık adeta. Hemen ardından kendisiyle bir röportaj yapmak için söz aldım derken, iyi bir haber daha aldık. Güliz’e bu kez “9. Antakya Uluslararası Film Festivali” nden de ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülü gelmişti. Hemen ödüllerden aldığımız heyecanla, Güliz Gençoğlu’nun oyunculuk kariyerini, Leyla ile Mecnun’a dair merak edilenleri ve ödül kazandığı ‘Lacivert Gece’ filmine dair keyifli bir sohbete dalıyoruz!

“Bir olayı anlatırken, olayın içindeki kişilerin taklidini yapardım”

Aslında birçok kişi seni Leyla ile Mecnun dizisinde canlandırdığın karakterle biliyor, ama onun öncesinde birçok film, dizi ve tiyatro projesinde de yer aldın. Adapazarı doğumlusun ve Akademi İstanbul Tiyatro mezunusun. Oyunculuğa başlama sürecini nasıl anlatırsın?

Süreç aslında çocukluktan başladı. Konuşkan, meraklı ve sosyal bir çocuktum. Yaşıtlarımla ve yetişkinlerle iletişimim her zaman iyi oldu. O zamanlar çok farkında değildim ama bir olayı anlatırken mutlaka olayın içindeki kişilerin taklidini yapardım, karşımdaki daha iyi anlasın diye. Tabii ki bu durum bir süre sonra aman bu çocuk ne yetenekli, bu kesin tiyatrocu olur gibi bir yere evrildi. Başka bir meslek aramama gerek kalmamıştı böylece. Liseyi bitirip İstanbul’a geldim. Akademi İstanbul’un müthiş bir eğitmen kadrosu vardı o zamanlar ve iyi ki burada okumuşum dediğim şahane bir üç yıl geçirdim. Okulun ikinci yılında da İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen ‘Cyrano De Bergerac’ adlı oyuna girdim ve böylece profesyonel olarak oyunculuğa başlamış oldum.

Esra Bezen Bilgin ile beraber rol aldığınız “Önce Bir Boşluk Oldu Kalp Gidince Ama Şimdi İyi” adlı tiyatro oyunu, uzun zamandır sahneleniyor. Hatta Sadri Alışık Yardımcı Dalda En İyi Oyuncu Ödülü’nü kazandığın oyun hakkında neler söyleyebilirsin?

Ben de söylerken hayret ediyorum hala, 11. yılımızdayız. Esra ve ben bu yıllar içerisinde bambaşka oyunlarda da oynamaya devam ettik. Bir oyunun bunca yıl devam etmesi, sevilmesi, seyircisinin olması tabii ki müthiş bir şey. Çok özel bir oyun ikimiz için de ve hiç sıkılmadık oynamaktan. Oyun hakkında çok şey anlatmak istemiyorum, hala merak edip görmek isteyenler var çünkü. Oyunu yaparken güzel bir oyun çalıştığımızı biliyorduk ama böylesi olağanüstü bir ilgi olacağını tahmin etmemiştik. Hala güncelliğini koruyan meselesi, sanırım oyunun bu kadar ilgi görüyor olmasının en temel sebebi. Oyun başladığı yıldan itibaren toplamda 8 ödül aldı. Oyunumuzun, performanslarımızın ödüllendirilmesi tabii ki gurur verici ama yine de en büyük ödülümüz seyircinin beğenisi ve sevgisi.

“Hissettiğiniz, hissettirmeye çalıştığınız şeyin seyirciye en yakın olduğu yer sahne”

Tiyatro sahnesi için er meydani derler. Film ise genellikle belirli bir zamanda diliminde çekilirken, dizilerde ise süreç bazen belli olmuyor. Peki sen bir oyuncu olarak, üçü arasında nasıl bir denge kuruyorsun ve hangisini daha çok seviyorsun?

Ben öncelikle oyunculuk yapmayı, oynamayı çok seviyorum. Bunu yaptığım yer sahne de olabilir sette olabilir. Tiyatro sahnesi hem daha zor hem daha zevkli geliyor bana. Hissettiğiniz, hissettirmeye çalıştığınız şeyin seyirciye en yakın olduğu yer sahne. Seyirci ve sizin aranızda mucizevi bir iletişim, paylaşım oluyor. Çok heyecan verici bir deneyim oyuncu için. Film de dizi de oynamayı da seviyorum tabii ki, orada ki en zevkli kısım da kayıt ve kestik arasında ki zaman bence. Denge kurmaktan ziyade uyumlanmaya çalışıyorum diyebilirim.

Dizi, film veya tiyatro için teklif edilen karakterlerde, seni oynamaya en çok cezbeden şey ne oluyor peki?

Karakterin çok iyi yazılmış olması ve o karakterin hikayesi…

Bir dönem dizisi olan “Kırık Kanatlar” dizisinde, tarihimizin önemli isimlerinden Latife Hanım’a hayat vermiştin. Tarihte var olmuş bir karakteri canlandırmak nasıl bir duyguydu?

Çok heyecanlanmıştım diziden teklif geldiğinde. Diziyi o dönem Haluk Bener çekiyordu. Ben de Semaver Kumpanya’da ‘Murtaza’ adlı oyunda oynuyordum. Tiyatroya giden, oyuncuyu sahne de izleyen yönetmenlere çok saygı duyuyorum. Haluk Bey’de oyunu izlemiş. Sonrasında görüşmeye çağrıldım ve rolü bana verdiler. Hazırlanmak biraz stresli oldu benim için, çünkü var olmuş bir karakter ve onu en sahici haliyle oynaman gerekiyor ve çok az zaman vardı. Beş yüz sayfalık biyografisini okudum, yüzlerce fotoğrafa baktım, başka kaynakları araştırdım, doldum taştım Latife Hanımla... Duruşu, yürüyüşü, yüzüğünle oynayışına kadar çalıştım.

Ve set günü geldi çattı. İlk şokum yönetmen değişmişti, tarihi bir karakteri oynuyor olmam sadece benim umurumdaydı, kimse benimle rol hakkında bile konuşmadı. Şok oldum tabii ki. Karakteri nasıl oynayacağımdan çok makyajla karaktere ne kadar benzetebiliriz daha önemliydi. İpek elbiseleri giydirip beni top atışları sahnesi için arazinin ortasına bıraktılar, aylardan ocak ve tabii ki zatürre oldum. Dublajını da başka biri yaptı. Benim için çok özel olabilecek bir rol, hayal kırıklığı ile son buldu.

“Mecnun’un Leyla’nın nişan törenini basmaya beyaz bir atla gelmesi efsanedir”

En uzun soluklu yer aldığın dizi ise “Leyla ile Mecnun” oldu. Dizide ‘Sema’ karakterine hayat veriyorsun. 104 bölümlük ilk seriyi nasıl hatırlıyorsun ve sana neler hissettiriyor 2011-2013 dönemi?

“Leyla ile Mecnun” evreni diyorlar ya, hani gerçekten de öyle. Bambaşka bir set. Hayatımda en çok o dönemde gülmüş eğlenmiş olabilirim. Çok yetenekli, çok zeki, mizah duygusu güçlü insanlarla çalıştım ve bunun için kendimi çok şanslı hissediyorum. İlk başta ne olduğunu çok anlamamıştım, komik eğlenceli bir iş yapıyoruz diye düşünüyordum ama sonrasında aslında Onur Ünlü tarafından tasarlanmış Burak Aksak’ın kaleminden çıkmış senaryosuyla, her şeyin olabileceği her şeyin değişebileceği, bütün duyguların iç içe geçebileceği bir dünyanın ortasında buldum kendimi.

2021 yılında ise “Leyla ile Mecnun” dizisi dijital platform Exxen’de yeniden başladı. Sanki hiç bitmemiş ve ufak bir aranın ardından yeniden başlamış gibi hissettik. Yeniden’ ‘Sema’ karakterini canlandırma teklifi geldiğinde ne hissettin?

’Hayat asla bıraktığın yerden devam etmez. Zaman geçer ve her şey değişir. Sen de değişirsin. Sadece bunun farkında değilsindir.’ diye yazmıştı Burak Aksak. Öyle işte diyorum ben de …

Yeni “Leyla ile Mecnun” setinde nasıl vakit geçiriyorsun? Burak Aksak ve Onur Ünlü ile anlaşabiliyor musunuz?

Burak sürekli yazdığı için sete gelmesi zor oluyor. Onur Ünlü hep bizimle sette. Harika insanlar anlaşamamak, sevmemek pek mümkün değil.

Bugüne kadar göre aldığın setlerden, unutamadığın ve kahkahalarla hatırladığın bir anı var mı?

O kadar çok var ki hangi birini anlatayım. Mecnun’un Leyla’nın nişan törenini basmaya beyaz bir atla gelmesi efsanedir.

Sinemaya Reha Erdem’in “Korkuyorum Anne” ve “Hayat Var” filmleriyle adım attın. Aslında döneminin oldukça konuşulan filmleriydi. O süreçler hakkında neler dersin ve Reha Erdem’le çalışmak nasıldı?

’Kaç Para Kaç’ı izledikten sonra umarım ilk filmim Reha Erdem’in filmi olur diye dilemiştim. Öyle de oldu. Hatta ikincisi de oldu. Reha Erdem çok özel bir insan, çok önemli bir yönetmen. Benim onu anlatmaya kelimelerim yetmez. Mümkün olsa da her oyuncu onunla çalışsa, setinde bulunsa keşke.

“Beyza karakterini oynamak, benim için sürpriz oldu”

Son olarak rol aldığın “Lacivert Gece” filmi, birçok festivalde yarışıp ödüller alıyor. Film için ekiple bir araya gelme sürecini ve Beyza karakterini nasıl anlatırsın?

Menajerim aradı, küçük bir rol var ve Zonguldak’ta çekilecek dedi. İki üç günlük bir işin olur dedi sette. Oyunda oynadığım için çakışma olabileceği tereddütü yaşadım, ama program ayarlanınca görüşmeye gitmeyi kabul ettim. Yolda senaryo geldi kabaca bir göz attım senaryoya ama tam okuyamadım tabii. Yönetmen, yapımcı ve cast direktörü ile görüştüm. Siz okuyun çalışın tekrar görüşelim dediler. Dönerken tekrar menajerim aradı ve ekibin ‘Beyza’ karakteri için beni tekrar görmek istediklerini söyledi. Birkaç gün sonra deneme çekimi için gittim ve iki rolü de oynadım. ’Beyza’ için sende karar kıldık demeleri, benim için sürpriz oldu. Beyza, küçük bir şehirde aslında hiç de konforlu olmayan hayat şartlarında yaşamaktan şikayetçi olmayan, elindekiyle yetinen, kocası, kızı ve kayınpederi ile yaşayan bir kadın.

“Lacivert Gece” filminin çekimleri Zonguldak’ta gerçekleşti. Peki set sürecinde neler yaşadın?

İki hafta kaldım Zonguldak’ta. Film çekmek zor iş biliyorsun. Programa uymak zorundasın. Neyse ki İstanbul’da çalıştığım başka bir iş yoktu bu da orada kalmam konusunda rahatlık sağladı. Sürekli sette olunca da diğer oyuncularla ve ekiple çok çabuk uyum sağladım. Sürekli sette olduğumuz ve hava da çok soğuk olduğu için zor bir set süreci yaşadık. Sahneler beni duygusal ve fiziksel olarak yoruyordu ama, bütün bu süreç çok öğretici ve geliştiriciydi benim için. Zonguldak kocaman bir plato gibi zaten. Sisli, puslu çoğu zaman depresif… Maden ocaklarını hiç unutamayacağım, soyunma odalarını, her yere sinmiş kömür karalarını…Kozlu’daki evi, trenleri, fabrika bacalarını, gri denizi…

Filmde başrolü Cansu Fırıncı ile paylaşıyorsun. Bence filmde çok başarılı bir uyum yakalamışsınız bence, nasıl bir çalışma arkadaşıydı senin için?

Cansu ile tanışmıyorduk, provalarda gördük birbirimizi ilk. Aslında sete çıkana kadar çokta karı-koca oynayacak iki oyuncu gibi değildik. Sonrasında çok çabuk adapte olduk ve gerçekten iyi bir uyum yakaladık. Karşısındaki oyuncuyla empati kuran, partnerine yardımcı ve sahne olana kadar tekrar tekrar oynamaktan sıkılmayan çok çalışkan bir oyuncu. Birbirimizle rahat oyun alışverişinde bulunduğumuzu düşünüyorum. Mutluyum onunla çalıştığım için.

“Ankara’ya giderken de dönerken de çok mutlu ve coşkuluydum”

Filmdeki rolünle “32. Ankara Film Festivali” nden “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülü aldın. Ardından “9. Uluslararası Antakya Film Festivali’nden de “En İyi Kadın Oyuncu” ödülü aldığın haberi geldi. Sinemadaki ilk ödülünü aldığını duyduğun anda neler hissettin?

Gözlerimde yıldızlar parladı ve elim ayağım buz kesti tabii ki. Ankara Film Festivali, her şeyiyle benim için hep çok özel olacak. Ankara’ya giderken de dönerken de çok mutlu ve coşkuluydum. Ankara Film Festivali’nde emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum bir kez daha. Daha sonra Antakya’dan ödül aldığımı duyduğumda da çok mutlu oldum. Tekrardan beni bu ödüllere değer gören herkese çok teşekkür ederim.

İş Sanat kapsamında YouTube’da yayınlanan “Teos'ta Tragedya” adlı tiyatro oyununda şahane bir performans sergiliyorsun. Tarihin en eski alanlarından ve şu anda arkeolojik kazı alanı olan bir yerde tiyatro yapmak nasıl bir süreçti?

Teşekkür ederim, beğenmene çok sevindim. Sabah 6-8 arasında iki saate çekildi oyun. Elif Ürse, İpek Türktan ve Gizem Erdem hepsi müthiş performans gerçekleştirdi. Çok farklı bir deneyim oldu hepimiz için. Mehmet Ergen ve Lerzan Pamir birlikte yönetti ve müthiş bir çekim ekibi vardı İŞ Sanat bünyesinde çalışan. Çok zor olabilecek bir işi çok kısa sürede sorunsuz çıkardığımızı düşünüyorum. Gelen yorumlar da hepimizi çok mutlu etti. Üç farklı tragedyadan seçilmiş sahneleri gerçek bir antik tiyatroda oynamak olağanüstü.

“Oyunculuk mesleğinin uzun bir yolculuk olduğunu unutmasınlar”

Oyuncu olmak isteyen çok gencimiz var. Sen o gençlere oyunculuk konusunda nasıl tavsiyelerde bulunuyorsun?

Oyunculuk dışarıdan bakınca müthiş ışıklı pırıltılı görünen bir meslek. Sahneye çıkmak, alkışlanmak, övülmek, sevilmek cezbedici. Hep güzel roller oynayabilirsin çok para kazanabilirsin tahmin ettiğinden daha da çok sevilebilirsin. Ya da tüm bunların tam tersi şeyleri de yaşayabilirsin. Ancak, bütün bunları düşünerek yola çıkmalarını tavsiye ederim. Yeteneklerini geliştirsinler, bol bol oyun izlesinler ve okusunlar diyebilirim. Oyunculuk tüm hayatı kapsayan bir meslek. Sosyoloji de bilsinler psikoloji de; müzikten de anlasınlar, heykelden ve resimden de… Ne kadar donanımlı olursalar avantajlı hale gelirler. Ve bu mesleğin uzun bir yolculuk olduğunu unutmasınlar. Ukalaca bir yerden söylemiyorum asla bunları, kendi tecrübelerimden hepsi…

Yeni projelerin var mı? Oyunculukta nasıl hedeflerin ve hayallerin var geleceğe dair?

Oyun ve dizi devam ediyor bu sezon. Bizim ülkede maalesef hayal kurup hedef belirlemek çok kolay değil. Şimdilik sağlıklı kalıp işimi yapmaya devam etmek istiyorum.

Yorumlar (0)