"İlk görüşte, hatta görmeden bile aşka inananlardanım"

Karantina günlerinde yeni teklisiyle moral olmaya gelen Sera Tokdemir, “Doğru insan ruhumuza, kalbimize en çok yakışan insan bana göre. Tam da İkimiz de Yanıldık şarkımda bahsettiğim iki yarımdan, bir tam olma durumu..." diyor.

RÖPORTAJ 20.04.2020, 12:47 23.04.2020, 22:08
"İlk görüşte, hatta görmeden bile aşka inananlardanım"

Bir virüs geldi ve tümden hayatımızı etkiledi. Doğa “Beni rahat bırakın da biraz temizleneyim” diyor adeta. Evlere kapandık ve bu süreci olabildiğince iyi atlatabilmek için elimizden geleni yapıyoruz. Bu aşamada bazılarımız üretmeye devam ediyor. Bu kötücül karanlık tablo içinde biraz olsun ruhumuza ilaç, kulağımıza hoş bir tını, gözlerimize parıltı ışınlıyorlar evden eve. İşte bunlardan biri de oyunculuğu kadar müzikte gösterdiği başarısıyla da dikkat çeken Sera Tokdemir... Sera Tokdemir'le 14 Nisan'da dinleyiciyle buluşturduğu “İkimiz de Yanıldık” şarkısından aşka, koronavirüsten oyunculuğa uzanan hoş bir sohbete imza attık...

Yeni tekliniz "İkimiz de Yanıldık" 14 Nisan'da müzik platformlarında yerini aldı. Dünyanın karamsar ve içine kapanmış, hatta evlerine kapanmış olduğu bir dönemde yeni bir projeyle karşımıza çıktınız. Tarihleri belirlenmişti ve siz buna sadık mı kaldınız, yoksa tamamen spontane mi gelişti şarkının dinleyiciyle buluşması?

Karanlığın içinde bir ışık yanmıyorsa, yanan bir ışık hayal etmek zorundayız. İçinde bulunduğumuz durumu yaşarken aynı zamanda yaşamaya da devam ediyoruz. Evde oturduğum yerde üretmeye devam etmeye çalışıyorum. Kendime ait söz ve müzikler dışında, hem Tarık İster’le hem de Serdar Ortaç’la yazıp bestelediğimiz onlarca hazır şarkımız var. “İkimiz de Yanıldık” da hazırda bekleyen şarkılardan biriydi. Yaklaşık bir sene önce Tarık İster’in stüdyosunda spontane oluşan ve aynı gün bitirip yine kaydettiğimiz bir şarkıydı. Şu an dinlediğimiz hali de, o gün ne kaydettiysek tam olarak o. Tarık bana besteyi dinlettiğinde, hem müziği, hem de tarzını çok sevdim ve o anda sözleri döküldü ruhumdan. Kısmeti bugüneymiş. 5 Nisan Pazar günü yapımcım Samsun Demir’le şarkıyı paylaştım. Bir sonraki salı günü de DMC etiketiyle dinleyiciyle buluştu şarkımız. Düzenlemesi ve şarkıdaki vokal de Tarık İster’e ait.

Koronavirüs hayatlarımıza girmesiyle az veya çok hepimizi mutlaka etkiledi. Şöyle ki bazılarımız fazlasıyla korku ve kaygı çalıştırıyor ve gündemin dışında herhangi bir şeye yabancılaşmış durumdalar. Bu anlamda tepki çekmekten çekindiniz mi hiç?

Çekinmedim çünkü tepki çekecek bir şey yapmadım. Bu izolasyon sürecini hiçe sayıp, stüdyoya girip yeni kayıt yapmadık. Klip de çekmedik salgın nedeniyle. Ne beni, ne de herhangi birini tehlikeye atacak hiçbir şey yapılmadı. Her şey sanal ortamda, dijitalde gerçekleştirildi. Bu pandemiyi dünya olarak hepimiz yaşadığımız için, ben de dahil olmak üzere hepimizde benzer korku ve kaygılar var. Gündeme yoğunlaştığımız kadar arada ruhumuza nefes aldırmaya da ihtiyacımız var. Ben müzik yolculuğunun çok başındayım. Mesleğim oyunculuk. Müzik ise ilgi alanım. Bu süreçte yeni çıkan şarkılar beni rahatsız etmek yerine mutlu etti. Ben kendi hissiyatımdan yola çıktım yani. Rutinimiz değişirken, bir çok şey devam edemezken; bazı şeylerin devam ettiğini de görmek iyi geldi. Nasıl ki beni yeni bir şarkı dinlemek bana iyi gelebiliyorsa, belki birilerine de bu şarkıyı dinlemek iyi gelebilir diye düşündüm.

BENİM HİKAYEMDE BEN TAMIM

İkimiz de Yanıldık bir ayrılık şarkısı. Özetle, eğer yanlış anlamadıysam iki yarımdık ama bir tam olamadık serzenişi ve yanılmışlık duygusu. Biten her aşkın insanda yarattığı ilk duygu bu değil midir? Yanılmak.

İki yarımdık, beraberken bir tam olmuşuz meğer ama bundan geç haberdar olduğumuz için şu an yarımız... Ayrılarak dahi ayrılamamış olmayı ve fakat birleşilse de hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını anlatıyor şarkı. Bir bardağı yere atıp, kırılan parçalarını yeniden birleştirmek gibi... Yanılmışlık her iki taraf için de geçerli olabiliyor. Benim şarkımda bahsettiğim yanılmışlık, o kişiyle beraber olduğu için pişman olma durumu değil. Bir aradayken iki yarımdan bir bütün olduklarını, ayrılınca fark etmeleri durumu. Ve serzeniş iki taraf için de geçerli. Kendi yalnızlığımızda çoğalırız zannederken ikimiz de yanıldık. Bir savaştan çıktıktan sonra sağ kalınsa bile o savaşın etkileri sürer ya hani, ölmemiş ama tamamen sağ da kalmamış gibi. Bu arada bahsettiklerim, bu şarkının hikayesi. Benim hikayemde ben tamım.

FİLMLERDEKİ GİBİ BİR AŞK

Sizin aşk tanımınız nedir?

Aşk tarif ile anlaşılan ve anlatılabilecek olan bir şey değil. Aşk kalp ile yapılan, kişinin ancak ruhunun alabileceği bir hal durumu. Herkes aşkı farklı hissettiği için, tanımı çok. Bana göre de, ayrıca kendi içimde de çok tanımı var. Aşk da zaman gibi kişiseldir. Allah aşkı benim tanımlarımın en kuvvetlisi ve aşkın ta kendisi. Bir çiçeğe de aşık olabilir insan. Yaşadığım bir şeyin aşk olduğunu, ruhumun hissettiklerinden anlıyorum ben. Beni heyecanlandıran bir müziğe de aşık olabiliyorum. Kalp atışlarım normalden daha hızlıysa, gözlerim parlıyorsa ve içim içime sığmıyorsa, aşk benim içimdedir o anda. Oğluma aşığım mesela. Rahmetli babama halen aşığım.

Aşk doğru insanı -doğru insan diye bir şey varsa şayet- bulana kadar süregelen bir deneme yanılma oyunu olabilir mi?

Doğru insan, ruhumuza kalbimize en çok yakışan insan bana göre. Tam da şarkımda bahsettiğim iki yarımdan, bir tam olma durumu... Aşkın genel tanımı, iki kişinin birbirine duyduğu bedensel ve ruhsal güçlü duygu. Bir dönem aynı projede beraber olduğumuz Prof. Dr. Sevil Atasoy da, “Aşk, kokusuna aşık olmaktır” diye tanımlamıştı aşkı. Herkesin tanımı doğru, çünkü aşk kişisel. Bana göre de birçok tanımı olsa da, kişinin kendi içinde başlayan çok kuvvetli bir güç aşk. Ve ben ilk görüşte, hatta görmeden bile aşık olunabileceğine inananlardanım. Bununla ilgili verebileceğim örnek; benim evlenmelerine vesile olduğum bir çift arkadaşım. Kimselere aşık olmayan Kubilay, Çiğdem’in telefondaki sesine aşık olmuştu. "Sera ben aşık oldum" dedi. "Saçmalama Kubi görmedin bile Çiğdem’i" dedim. Bir araya geldiler, Kubilay “Bende değişen bir şey oldu, daha da aşık oldum” dedi. Şu an evliler ve bir bebekleri var. Bu çok yakından yaşadığım bir aşk hikayesiydi mesela, filmlerdeki gibi dediğimizden. Bu örnekten daha da yakınını kendimde yaşadım. Onu da başka bir sohbetimizde anlatırım.

ŞARKI YAZMAK, AKLIN, KALBİN VE RUHUN İŞ BİRLİĞİ 

Öyleyse bir sonraki sohbetimizi sabırsızlıkla bekliyorum. Peki, şarkı sözü yazarken, kendi yaşanmışlıklarınızdan ve hayatın içinde size geçen hisler doğrultusunda mı yola çıkıyorsunuz? Yoksa zamanla bu herhangi bir iş gibi daha mekanik bir hale mi dönüşüyor?

Bir besteyi dinlerken etkilenip yazdığım da oluyor, bir anda bir kelimenin beni harekete geçirdiği de. Kendi yaşadıklarım, arkadaşlarımın, yakınlarımın ve hatta hiç tanımadığım birinin yaşanmışlıklarından da yola çıkabiliyorum. Haberleri izlerken birinin hikayesinden etkilenip, o konu üzerine de yazdığım oluyor. Neyin beni harekete geçirdiğiyle alakalı tamamen. Ben yolun çok başında olduğum için mekanik bir duruma geçmedim hiç. Bence şarkı yazmak, aklın, kalbin ve ruhun işbirliği. Oyunculuktaki gibi.. Kendi yazdığım bir şarkıda en keyif aldığım şey ise, hikayemdeki kahramanlara ne olacağına karar verme özgürlüğümün olması. Üzülecek mi, sevinecek mi, şarkıdaki ahvalinin ne olacağı benim kalemimin ucunda. Serdar Ortaç’la ortak imza attığımız Sürgün şarkısının hikayesini Serdar çok güzel anlatmıştı bir röportajında. Şarkının sözlerinde, terk edilen kişiye acı çektirmişti Serdar. Ben dedim ki "Niye acı çeksin? Terk edeni sürgüne yollayalım, kıymetini anlasın terk ettiği kişinin, geri dönmek istesin ama dönemesin" Öyle yaptık. Bazen hayali kahramanlardan da ortaya bir şarkı çıkabiliyor..

Peki siz neler dinlersiniz?

Ruhuma iyi gelen her şeyi dinlerim. Daha minicikken Türk Sanat Müziği dinleyip söylerdim. Ortaokul yıllarında gitarla ilgilenmeye başladığımda metal ve rock müzik çok dinliyordum. Babam klasik müzik çok dinlerdi ve dinletirdi. Üniversite yıllarında popüler müzik dinlemeye yatkındım. Zaman geçtikçe, müzik türünden ziyade; dinlediğim zaman bana iyi gelen ve o an’daki ruh halime iyi gelecek olan müzikler dinlemeye başladım. Bir şarkıyı çok sevdiğimde arka arkaya defalarca sıkılmadan dinleyebiliyorum. Bir kitapta, müziğin an’da kalmamızı sağlayan tek şey olduğunu okumuştum. An’da iyi hissettiren eski ve yeni her müziği dinliyorum.

DİLBER HATUN HİKAYENİN SARAY KISMINDA

Sizi ekranda en son Diriliş Ertuğrul’un Marya Hatun olarak gördük. Bu kez yine bir dönem dizisi olan Hay Sultan'da Dilber Hatun karakterine hayat vereceksiniz. Dönem dizilerinin terazide artıları eksileri var mı?

Diriliş Ertuğrul’dan sonra beyaz perdede yer aldım. Bu sene de yine bir sinema filminde oynadım. Yönetmenliğini Emre Kavuk’un, yapımını Cesur Taş’ın üstlendiği “Aşk Çağırırsan Gelir” isimli filmimiz de sağlıklı günlerimize döndükten hemen sonra sinemaseverlerle buluşacak inşallah. Ekranda kısmetim, dediğiniz gibi yine dönem dizisi oldu. Seyircinin ilgisi açısından baktığımızda artısı var. Dönem dizilerine ilgi duyan, tarihte neler yaşandığını merak eden büyük bir kesim var. O dönemi, o dokuyu hissetmeyi seviyorlar. Sevdikleri ve merak ettikleri için de dönem dizilerinin çoğu çok izleniyor, bu da bizim için olumlu bir geri dönüş sağlamış oluyor. Oyuncu olarak benim açımdan fark etmiyor dönem ya da günümüz projesi olması. Bana emanet edilen karaktere maksimum fayda sağlamaya çalışıyorum. Dönemde olmayı da ayrıca seviyorum. Hatta bazen kendimi kaptırıp o dönemde yaşıyor gibi hissediyorum :)

Hay Sultan, İslam tarihinin önemli isimlerden biri, tasavvuf âlimi Abdülkadir Geylani'nin hayatını konu ediyor. Dilber Hatun hikayenin neresinde?

Dilber Hatun hikayenin saray kısmında. Yönetmenliğini Sedat İnci’nin üstlendiği, senaryosunu İsa Yıldız’ın yazdığı ve Çetin Tekindor’un başrolünde yer aldığı Hay Sultan projesi, 30 bölümden oluşan ve Abdulkadir Geylani’nin hayatını konu alan gerçek bir hikaye olduğu için, senaryonun odağında; Geylani’nin hayatı, yaptıkları ve düşünceleri var. Yapımcılığını Emre Konuk’un üstlendiği, seyircimizin heyecanla beklediği kadar benim de içinde olmaktan heyecan ve mutluluk duyduğum dizimiz, sağlıklı günlerimize döndüğümüzde TRT1 ekranlarından seyirciyle buluşacak inşallah.

DUALARIM VİRÜSLE MÜCADELE EDEN HERKES, ÜLKEMİZ VE DÜNYA İÇİN 

Bir anda çıkıp dünyayı alt üst eden koronavirüs sizi nasıl etkiledi?

Bizi de herkes kadar etkiledi. Hayata pozitif bakmaya çalışan biri olduğum için elimden geldiğince bu durumun üstesinden gelmeye çalışıyorum kendimce. Sağlıklı ve güzel günlere kavuşacağımıza inanıyorum. Sağlık çalışanları canını ortaya koyarak bu virüsle mücadele ederken, benim oturduğum yerden şikayetçi olmamın adı sadece şımarıklık olur. Çalışmak zorunda olduğu için her gün bu virüsün bulaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalan insanlar varken, evde kalabilme lüksüne sahipken şikayetçi olmam, o insanlara haksızlık ve bencilce bir tutum olur. Bizim ailece aldığımız ilk önlem, ülkemizde salgının başladığı ilk günden itibaren evde kalmak oldu. Oğlum, annem ve ben hükümetin aldığı kararlara ve sağlık bakanımızın uyarılarına dikkat ederek yaşamaya çalışıyoruz. Oğlum Boran düzenli olarak sanal okuluna devam ediyor, biz de günlerimizi ev dahilinde yapılabilen uğraşlarla geçiriyoruz. Bence hepimiz, önemine öncelik vermediğimiz bir çok şeyin kıymetini anladık bu süreçte. Sağlık gibi, özgürlük gibi, hava gibi... Ve sağlık olmadan hiçbir şeyin olmadığının ve en durdurulamaz gibi düşündüğümüz şeylere devam edilemediğinin, dünya dönerken zaman devam ederken bizim durabileceğimizin da farkına varmış olduk. Dualarım bu virüsle mücadele eden herkes, ülkemiz ve dünya için.

Bu kara günler aydınlanınca ilk ne yapacaksınız?

Sosyal medyada bir video görmüştüm. Açıp açıp gülüyorum. İşte o videodaki gibi yapmak istiyorum. Ayaklarımı birbirine çarpıştıra çarpıştıra “Ne güzel yerler, ne güzel yerler, ay ne güzel simitçi, ne güzel çöpçü, ay ne güzel bank, ah ne güzel yerler, ne güzel yerler” diye zıplaya zıplaya dışarıya çıkmak istiyorum. Sonra doğru sete...

Yorumlar (1)
Ada 4 yıl önce
Insan okurken kendini sohbetin içinde hissediyor, çok doğal , akıcı ve samimi bir yazım şekliniz var