"Kafamızdaki Şeref Bey, Haluk Bilginer'di"

RÖPORTAJ 11.01.2021, 20:45 13.01.2021, 12:57
"Kafamızdaki Şeref Bey, Haluk Bilginer'di"

Acun Ilıcalı'nın 2020'de müjdesini verdiği dijital platformu Exxen 1 Ocak itibariyle yayın hayatına başladı. Birbirinden iddialı dizi ve programların yer aldığı platformun en dikkat çeken yapımlarından biri, kara komedi tadında, hayatı kaosa dönen bir adamın eğlence dolu ve bir o kadar da hüzünlü hikayesinin anlatıldığı “Şeref Bey” oldu. Biz de Haluk Bilginer, Songül Öden, Ertan Saban, Devrim Yakut, Şükran Ovalı ve Serhat Kılıç gibi başarılı isimleri bir araya getiren dizinin mutfağına sızdık ve “Şeref Bey”in senaristi Yusuf Reha Alp ile konuştuk...

Senaristliğini yaptığınız Şeref Bey dizisi yakın zamanda Exxen’de izleyiciyle buluştu. Öncelikle yolu açık olsun. Tepkiler nasıl?

Teşekkür ederim, umarım hayırlı olur. İlk tepkiler gayet olumlu. Bu şekilde devam etmesini temenni ediyoruz.

Şeref Bey sizin ilk senaryonuz olsa da, daha önce yayınlanmış öykü ve roman kitaplarınız var. Yazmak ne zamandır hayatınızda?

Çok uzun zamandır. Yazmayı öğrendiğimden beri yazıyorum. :)

Biyografinizi okuyunca şaşırmadım dersem yalan olur. Hukuk, tarih, ilahiyat bölümlerinde eğitim almışsınız. Birbirinden farklı bu disiplinlerde eğitim almak, bir yandan avukatlık yapmak diğer yandan öyküler, romanlar yazmak. Şimdi ise senaryo... :) Nasıl oldu tüm bunlar?

İnanın çok da anlatılmaya değer bir hayat hikayem yok. ne bir gümüş kaşık durumu, ne de acıların çocukluğu hali.. Yok yani.. Dümdüz, sıradan, orta halli bir hayat. O yüzden anlatmayayım, çok sıkılırsınız.

Öyleyse ilginç bir şeyle devam edelim. Kısa bir süre Kolombiya’da Şaman Kofan Kızılderilileri ile birlikte yaşamışsınız. Bu nasıl bir deneyimdi?

Oldukça değişik. Amerika Birleşik Devletleri’nde başladı o hikaye aslında. Sonra da Kolombiya’da devam etti. Yüksek Lisans tezimi “Şamanizm” üzerine yaptığım için, sadece teoride bilmenin yetmeyeceğini düşünerek, pratikte de görmek istedim. Amerikan yerlilerinin “Şamanizm” pratiği ile Türklerinki arasında büyük bir fark var. İlkinde siz son derece etken bir pozisyondasınız. Bizzat bu süreci yaşayan sizsiniz ve inanın bu yaşadığınız süreç oldukça korkutucu. Kendinizi tanıdığınız zannediyorsunuz ama “ayahuasca” denen “ilacı” içtiğiniz anda öğreniyorsunuz ki, aslında derinlerinizde bir yerde hiç de tanımadığınız birisi var. İnsanı ters yüz eden, kendiyle yüzleşmesini sağlayan son derece sancılı bir süreç bu. Türklerde ise bu serüveni sizin adınıza yaşayan bir Şaman var. Siz olayın bir parçası değilsiniz. Daha edilgen bir konumunuz var. O yüzden Amerikan yerlileriyle böyle bir deneyim yaşamak daha cazip geldi bana.

Şeref Bey’in hikayesine dönersek, 20’li yaşlarda Arnavutluk’tan Türkiye’ye göç eden aksi ama eğlenceli bir adam Şeref Bey. Evinin kira geliriyle bir öğrenciye burs verdiğini zannediyor ama olaylar tam da burada patlak veriyor. Gerçek bambaşka. Nasıl çıktı bu hikaye ortaya?

Bir gün Ali (Atay) aradı beni ve birlikte bir iş yapalım dedi. Oturduk, konuştuk ortaya bir şeyler çıktı. Sonra bu hikaye değişti, dönüştü, genişledi. Özlem (Çadırcı) de girdi hayatımıza ve bu izlediğiniz en son halini aldı.

Haluk Bilginer başta olmak üzere birbirinden iyi oyuncular yer alıyor dizide, siz hikayeyi yazarken kafanızda belli isimler var mıydı? Oyuncularla hayal dünyanızdaki cast örtüştü mü?

En baştan beri Şeref Bey karakteri için Haluk Bilginer vardı kafamızda. Ama sadece sizin kafanızda olması yetmiyor. Yapımcının da kafasında olması gerekiyor. Hadi o da oldu diyelim. Ya Haluk Bilginer’in kafasında siz yoksanız! Bu işte tüm bu zincir o kadar güzel işledi ki meğer bütün kafalar aynıymış, onu öğrendik. Diğer oyunculara gelince, hepsi de tam hayal ettiğimiz gibiydi. Her biri Türkiye'nin en değerlileri. Böyle bir oyuncu kadrosuyla çalışıyor olmak bir senarist icin hem çok büyük bir şans hem de büyük bir lüks. Sadece oyuncu kadrosu değil, Onur Ünlü gibi bir yyönetmenle çalışmak da inanılmaz öğretici. Onun gibi birini bulabilmek gerçekten çok zor.

Bildiğim kadarıyla Şeref Bey dizisinin hazırlıkları pandemi döneminde başladı. Tüm dünya evlere kapanmışken, yeni bir hikaye yazmak eski düzene oranla daha mı kolaydı? Siz pandemiyi yazma fırsatına çevirenlerden misiniz?

Açıkçası yazmak için herhangi bir motivasyona ihtiyacım yok. Pandemi bize ekstra bir fırsat olmadı yani. Tam tersine moral bozan, insanın isteğini öldüren bir dönemdi. Hayatımız tam anlamıyla normale döndüğünde çok daha verimli çalışacağımızı düşünüyorum.

Konuşan Öyküler ve Bari Soyup Verseydin adında iki kurgu kitabınız var. İlerleyen dönmelerde onları bir dizi veya film olarak izleme şansımız olur mu?

Konuşan Öyküler’de pek çok öykü var. İlk yayınlanan öykü kitabım Talkın’da da. Bilemiyorum bir gün bunların bir tanesinden bir sinema projesi çıkar mı? Bari Soyup Verseydin’le ilgili olaraksa şunu söyleyebilirim. Bu günlerde onun üzerinde çalışıyoruz. Romanı sekiz bölümlük bir mini diziye çevirmek üzere bir projemiz var. Tam olarak ne zaman bilmiyorum ama çok da uzak olmayan bir gelecekte hayata geçecek gibi duruyor.

Yeni projeler var mı? Kaleminizi ekranlarda uzun süre takip edecek miyiz?

Siz de biliyorsunuz ki bu bir arz talep meselesi. İnsanların beğenisine sunduğunuz şeyler bir karşılık bulduğu müddetçe birileri kapınızı çalıp, “hadi bunu da yaz” derler. Aksi takdirde yeniden kitaplarıma dönerim. Yazma eylemi son bulmaz yani. Yol alacağı mecrayı belirlemek yazanın dışında gelişen, tamamen halkın yazılan şeyi sevip sevmediğiyle alakalı bir durum.

Yorumlar (0)