09.05.2020, 02:38

Saime ninenin son yolculuğu!

Mahallemizin tecrübeli ninelerinden Saime nine 102 yıllık ömrüne devam etmeme kararı alarak terk-i diyar etmiş. Umarım ışıklar içinde uyur. Bazısı ışıkta uyuyamaz bu arada. Ben mesela karanlıkta uyuyabiliyorum sadece. Neyse! Ev ziyareti ve ailemin taziyelerini iletmek bana düştü. Salon gerektiğinden daha sessiz. Beni karşılayan komşu teyzeye “Terlik var mıdır acaba?” diyerek yersiz bir ilk cümle seçimi yaptım. Komşu teyze gözlüklerini düzelterek sabırlı bir iç çekti. Evet. Hoş geldim. Sayemde evin içinde var olan tecrübeli sessizlik negatif bir yoğuşum göstererek daha da karanlıklaştı. Komşu teyze umursamaz bir tavır ile önüme bir çift tuvalet terliği atıp koridorda kayboldu. Birkaç dakika dolmadan yeni girdiğim bir ortamda işimi zorlaştırdım her zamanki gibi. Terlikler berbat. Ben bunları giyecek bir insan değilim. Bir personam var benim! Düşünüyorum. Önümde iki seçenek var. Bu terliği giymezsem teyzeye madilik yapmış olacağım ve ziyaretim boyunca aramızda bir gerilim olacak. Ya da hiç söylenmeden giyip ona bir mesaj vereceğim. Kaptan Amerika desenli mavi çoraplarımın, turuncu lastik terliklerle oluşturduğu rüküş tavra sahip çıkıp “I can do this all day teyzecim” diyip bir karşı duruş göstereceğim. Önemli olan boyun eğmemek sonuçta! Ama niye bu hale getirdim ki olayı. Hepsi benim iletişim becerimin zayıflığı! Bu tarz sosyal durumlarda sıklıkla bocalarım. Terlikten önce komşu teyzenin hatırını sorsaydım keşke. Eminim zulada daha değerli misafirler için saklanmış on liralık sahte ‘Ugg’ terlikler vardır. Ama benim iletişim olayını çözmem lazım böyle gitmez. Terapi şart. Ki cenaze evlerinde iletişim becerisi çok öncelikli değildir. Üzüntünü belirt, acıyı paylaş, sessizliği asla sen bozma, yeni bir sohbet başlığı açma, helvanı ye ve uza! Bir şempanze bile üzüntüsünü belirtip var olan acıya ortak olabilir. Ama ben, ah bu ben… Neyse terlikleri giyeyim bari, komşu teyzeyle aramda psikolojik bir savaş başlatmak istemem.

Salona kafamı uzatır uzatmaz fark ediyorum ki, sosyal mesafe kuralı sağlık bakanımızın gözlerini dolduracak kıvamda. Herkes birbirine uzak. Toplasan yedi kişi var zaten. Yaş ortalaması 61. Neyse annem “Üzüntülerimizi belirt çok saçma bir şey yapma hemen eve gel” demişti. Babamsa “Niye saçma bir şey yapsın, bu çocuk aptal mı?” diyerek çayını içmeye devam etmişti. Retorik bir soru muydu babamın sorduğu, yoksa bir gerçeğin altını mı çiziyordu sinsice anlamamıştım. Başım önde salona girip annemin ezberlettiklerini söyledim. Yaş sınırı yüzünden evden çıkamadıklarını anlattım. Muhittin amcanın bıkkın kulakları beni umursamadı. Olsun. Keskin gözlem yeteneğimle etrafı süzüyorum. Bu sırada insanların cenaze evlerinin mega starı olan irmik helvasıyla da sosyal mesafeli olduğunu fark ediyorum. Masanın üzeri el değmemiş irmik helvalarıyla dolu. Belli ki kimse sevmemiş helvayı, margarin kullanmamak lazım irmik helvasını yaparken... Kesin komşu teyzenin işidir. Neyse ortamı kokluyorum. Bu bir deyiş aslında ama gerçekten kokluyorum. Kavruk bir margarin kokusu salonu esir almış. Tecrübeli ayakları sarmalayan çorapların kokusu da olabilir. Emin değilim. Cam mı açsam diye düşünüyorum ama bu tarz kararlar veremem. Sonuçta koku gitsin diye açtığım bir camdan giren hafif esinti hemen karşımda oturan Rıfat amcanın zatürre olmasına neden olabilir. Gerçi Rıfat amcayı pek sevmem.

Çocukken yaptığımız mahalle maçlarında attığımız beceriksiz şutlar Rıfat amcanın camından evine girerdi. Kendisi de gözlerimize bakarak plastik toplarımızı bıçakla patlatıp bize geri fırlatırdı. O yüzden Top Rıfat derdik. Homofobik çocuklar değildik ama Rıfat amcanın bizi sevmemesi için haklı bir neden oluşturmuştuk. Onun için bu hikayede ben Steve Rogers’sam eğer Rıfat amca da Hydra. Girer girmez hatırladı zaten beni, pis pis bakıyor. Lakap meselesini açıklamak ve özür dilemek için çok geç sanırım. Ayrıca o patlattığı toplar çok pahalıydı! Kaç harçlık birleşiyordu top almak için? Kaç sahte gözyaşı ile ana-babadan koparılan paralar mahallede futbol coşkusu yaratıyordu? Top neydi Rıfat amca? Top emekti. Bunlardan haberi yok Rıfat amcanın. Boş veriyorum. Hem evin sahibi Muhittin amca sonuçta, ben çok konuşmayayım. Bu arada herkes kavruk margarinin kokusunun etkisinde... Kimse konuyu açmıyor. Öğrenilmiş bir çaresizlik mi acaba? Kokunun gitmeyeceğine mi inanıyorlar. Sonuçta benden çok bulundular cenaze evlerinde. En iyisi ekibin dram ‘level’ını anlamak ve strateji geliştirmek. Hızlıca bir analiz ile anlıyorum ki, cenaze evi ikiye bölünmüş durumda.

- “102 yaşına kadar yaşamış! Allahın dediği olur!” diyenlerle;

- “Daha yapacak işin vardı be Saime’cim!” diyen eşi Muhittin amca karşı karşıya.

Muhittin amca yapacak işin vardı derken kadının Türk aile yapısındaki yerini kast etmiyor sanırım. Sonuçta perdeler kirli, camlar toz içinde. Herhalde bu işleri kilitlemeyecekti Saime nineye. Sadece yemek yapan, çocuk doğuran biri olarak görmemiştir diye ümit ediyorum biricik aşkı Saime’yi. Kendisi de 106 yaşında olan Muhittin amca mahallenin ve hatta gezegenin en eskilerinden. Gelenekselci olma olasılığı fazla. Ama önyargılı olmamalıyım. Dinlemeli ve anlamaya çalışmalıyım. Empati becerim yüksek çok şükür. Dikkatle dinlersem eğer Muhittin amcanın ömrü boyunca milyonlarca cümle kurmuş ağzından çıkanları duyabilirim. Yeter ki Top Rıfat amca gerilim yaratmasın derken;

- Ölenle ölünmüyor Muhittin, hem bak ne diyeceğim sana. Eve internet bağlattı benim çocuklar. Hdfilmcehennemi.kom diye bir site var oradan film izliyorum. Ama Netflix diye bir meret var asıl Muhittin! Görmen lazım…

Muhittin amca uyukluyor ama Top Rıfat ilginç bir giriş yaptı. Önüme tuvalet terliği atan komşu teyze Rıfat amcanın bu girişinden memnun. Çapkın bakışlarla cenaze evinin ortasına flört enerjisinden bir portal açıyor adeta. Tesseract halt etmiş komşu teyzenin yanında. Top Rıfat amca da durur mu flört enerjisini göğsünde yumuşatıp;

- Bu Netflix’te bir dizi var. After Life. Şahane! Karısı ölen bir adamın hayata tutunma hikayesi. Tam senlik! Karım yok ama yine de çok sevdim. İzle ve acını dindir Muhittin. Benim biraz gaz sancım vardı, izleyince geçti Muhittin!

Kafam allak bullak. Top Rıfat amca ortamı ele geçiriyor ve yetmez gibi film dizi tavsiyesi veriyor topukları erimiş çoraplarına aldırmadan. Bu kadar abartılmış bir işi Muhittin amcama önermesi beni çileden çıkarıyor. Muhittin amcayı hafiften silkeliyorum.

- Muhittin amca. Şşt Muhittin amca! Bak ne anlatacağım… Bu After Life dizisinin iki sezonunu da izledim. Öncelikle sana Ricky Gervais’ten bahsedeyim. Bu adam benim favori komedyenlerimdendir. Özellikle The Office, Extras, Derek gibi dizilerle gönlümü çalmıştır kendisi. Hatta Karl Pilkington ile yaptığı podcastları bile benim kuzenle dinleyip gülmüşlüğümüz çoktur. Bu arada kuzen gelemedi, o da başı sağ olsun dileklerini iletti.

- “Sen kimin oğluydun?”

Diye kontra bir soru çıkarıyor gözleri yarım açık Muhittin amca. Afallıyorum ama başladım artık anlatmaya basıyorum gaza. Pasif agresif bir tavırla Muhittin amcama anlatır gibi Top Rıfat amcaya anlatıyorum.

-The Invention of Lying uzun metraj filmlerindendir. Kitlesini de gayet memnun etmiştir. Genel olarak Gervais küçük adamların, dışarıda kalanların yolcuğunu müthiş zekasıyla son derece güçlü karakterlerle anlatır. Hatta şu sıralar politik doğruculukla sınanan dünyada mizahın sivri uçlu topuzunu hiç umursamadan sallar etrafa. Bir komedyen olarak müthiş ilham verici, öğretici ve vizyoner bir adamdır. Bu başka Muhittin amca, bunu koy bi' tarafa.

- Ne tarafa?

- Boşver Muhittin amca. Şimdi bu Rıfat amca sana After Life dizisini övdü baya. Evet, hikaye kısaca karısının ölümü ile baş etmeye çalışan Tony’nin hikayesi. Bir yas hikayesi. Ama son kısımda söylemem gereken şeyi hemen söyleyeyim. İlkokul kıvamında deyişler, didaktik bir anlatım, kişisel gelişim kitabından kopmuş repliklerle Gervais zekasından uzak bomboş bir iş After Life. Mesela Extras dizisinin Christmas özel bölümünde yarattığı katharsis televizyon tarihine geçecek kıvamda kuvvetlidir. Psikolojik çözümlemeleri ile filozof kıvamında bir öykü anlatıcısı olan Gervais’in kupkuru After Life’ı neden övüldü bu kadar anlamam mümkün değil. Tony’nin yolcuğunu korkunç tembel bir senaryo ile kaleme alan Gervais, ne katharsis, ne karakter, ne dönüm noktası gibi hikaye anlatıcılığının temeli olan meselelerle hiç ilgilenmiyor. Kuru kuruya olan sahneler, kendiliğinden gelen değişimlerle Netflix dünyasının tembel ve hızlıca yaratılmış dizilerine ayak uyduruyor. Ne rejisi, ne performansı, ne öyküsü beni yakaladı. Elimden geleni yapmama rağmen hikaye çalışmadı. Çünkü çalışması için benim değil Gervais’in senaryo aşamasında uğraşması gerekiyordu. Golden Globes monologları, yeni jenerasyon ile Twitter ilişkisi onu çok popüler bir adam haline getirdi. Ben de severim Gervais’i ama After Life asla kendisinden beklediğim performansta bir iş değildir. O da modaya uymuş ve Netflix’e dahil olmuş. Netflix ünlüler bizimle iş yapsın yeter derdinde zaten. Var güzel işler tabii platformda ama Netflix’in özel becerisiyle değil yaratıcıları sayesinde. Ah HBO ah, iyi ki sen varsın. After Life anca Instagram’da replikleriyle etkileşim kasar. Onun için Muhittin amca, sen bu Top Rıfat’ın dediğine bakma. Yasını tut bir şeye ihtiyacın olursa ara beni. Bir de Allah rızası için eve yedek terlik al…

Tiradım biter bitmez Top Rıfat amca yıllardır biriktirdiği öfkeyle iç cebinde sakladığı bıçağı çekip üzerime atlıyor. Bedeni zıplamayı unuttuğu için bıçak elinden düşüyor ve çekyatın altına kaçıyor. Bıçaktan vazgeçip sağlı sollu yaşlı yumruklar atıyor suratıma. Bunu fırsat bilen komşu teyze de dizlerine vurarak “Sen kimsin ki kaliteli terlik giyeceksin” diyerek ağıt yakmaya başlıyor. Ne olduğunu anlamıyorum. Boğazıma yapışmış Rıfat amcanın pamuk çenesini ellerimle itmeye çalışıyorum. Takma dişleri oluşan basınç yüzünden safları sıklaştırıyor. Muhittin amcaya bakıyorum yalvaran gözlerle, Muhittin amca?

- Margarin kokusu var evde, Saimem hiç sevmezdi…

Ah Muhittin amca ah. Top Rıfat’ı üzerimden itiyorum. Diğer komşuları yarıp koridora ulaşacakken komşu teyze ritüelini bırakıp üstüme atlıyor. Bu sırada Top Rıfat çıkan dişlerini düzelterek ev telefonundan polisi arıyor. Salon Endgame’in finali gibi kaotik bir sona sürükleniyor. Annem konuşma demişti bana ama nereden bilebilirdim böyle olacağını. Polis ‘Arka Sokaklar’ misali anında olay yerinde. Hepimizi toplayıp ekip arabasına koyuyorlar. Ayağımda terliklerle başkomiserin önünde buluyorum kendimi. Komşu teyze, Top Rıfat, Muhittin amca ve öykü boyunca sesi çıkmayan figüranlarım ile başkomiserin karşısına sıralanıyoruz. Başkomiser dikkatle dinliyor herkesi, olayı anlamaya çalışıyor, notlar alıyor. Sıra bana geldi. ‘İşte şimdi adalet yerini bulacak’ diyerek yutkunuyorum. Başkomiser;

- Sen kimsin ulan Ricky Gervais’e dil uzatıyosun puşt! Gardiyan, atın bunu içeri!

Yorumlar (0)