05.05.2020, 10:51

Türk dizileri bizi de dünyaya kazandırdı

- “Sizin ne güzel bir memleketiniz var. Hele İstanbul! İzlemeye doyamıyorum.”

- “Hepsini severek izliyorum ama İbrahim’in (Çelikkol) olduğu dizileri tekrar tekrar seyredesim var. Sahi gerçekten o kadar yakışıklı mı?”

- “Fatmagül’ün hikayesi gerçek mi?”

- “Hani balonla geziyorsun, evler kayaların içinde sanki, dizide izlemiştim. Neydi o şehrin adı?” - “Biz Türkleri hep esmer biliyorduk ama şaşkınım, siz ne kadar Avrupai tiplermişsiniz meğer!”

Sene: 2020

Konumuz: Türk dizileri

Mekan: Toronto, Kanada

Evet bütün bu konuşmalar oluyor hemen her gün okyanusun ötesinde. Dünyanın bir ucunda birçok farklı kültürden gelmiş kalabalığın oluşturduğu Toronto şehrinde, karşılaştığım ve tanıştıklarımın birçoğu Türk olduğumu öğrendiğinde bu ve benzeri soru ve yorumlarla sarmalıyor beni. Hele bir de eski bir TV yöneticisi ve de yapımcılık yaptığımı öğrendiklerinde daha da detaylı sorular geliyor art arda.

Netflix’in en çok izlenen dizilerinin arasında bizim isimlerimizi görünce ayrı bir gurur duyuyorum. Ne mutlu diyorum kendi kendime, nereden nereye geldik.

Sene: 1995 Mekan: Avrupa’da bir şehir

Elimde birkaç VHS kaset, Türk filmlerimizden örneklerle Avrupa’daki TV istasyonlarının yöneticileriyle toplantıdayım. Türk sinemamızı, farklılığımızı ama evrenselliğimizi anlatıyorum da anlatıyorum. Kibarca dinliyor ve ilgilenmediklerini söyleyerek uğurluyorlar beni.

Daha zamanımız var demek ki diyorum, daha çok yolumuz var.

Sene: 1996 Mekan: Haifa, İsrail

Haifa Film Festivali’ne misafirim. Birçok milletten sinema yapımcısı ve yönetmenleriyle tanışıyorum. Dünyanın değişik ülkelerini gezdiğini söyleyen Amerikalı belgesel yönetmeni abla bana dönüyor ve “Sen nasıl bir Türksün? Çarşaf giymiyor musun?” diyebiliyor bana. Çünkü bizi bilmiyor tanımıyor.

Sene: 2006 Mekan: Bükreş, Romanya

Yurt dışında kurulan ilk Türk kanalı Kanal D Romanya’nın yayın hayatına başlayacağı ilk günlerdeyiz. Romanya’da Romence yayın yapmak üzere hazırlanıyoruz. Halk ne izler, ne ister, biz ne fark yaratabiliriz diyerek birçok araştırmalar yaptırıyoruz. Kanal D’ye ait birkaç Türk dizisini de altyazı ile izleyen focus grupların yorumlarını bekliyoruz heyecanla. Sonuç maalesef istediğimiz gibi çıkmıyor. Beğenilmiyor, acımasızca eleştiriliyor. Olsun diyorum yine, daha zamanımız var demek ki.

O güne dek Türkler hakkında tam net fikirleri oluşmamış Romen halkının... Komünizm sonrası buraya ucuz mallar getiren Türkler çok iyi izlenim bırakmamışlar. Tarihteki Türk hakimiyetini de eklersek, kısacası bizi tanımaya pek de meraklı değildi çoğu.

Binbir Gece’yle maceramız başladı

Ama yılmadan devam ediyoruz focus grup araştırmalarına... Derken o gün geliyor; “Binbir Gece” ile başlıyor maceramız bir pazartesi gecesi. Ertesi sabah reyting sonuçlarını alana kadar çektiğim sancıyı tarif edemem. Ya hep, ya hiç demiştim. Ve sonuç istediğimizden de iyi çıkıyor. İki gün sonra sabah kanala giderken yolda korsan DVD satan adama rastlıyorum. Bu kadar çabuk nasıl oldu bu iş? Ardından “Haziran Gecesi”, sevgili rahmetli Osman Yağmurdereli’nin “Elveda Derken”i geliyor ve diğerleri...

O güne dek bize karşı önyargılı bakanların Türkiye ve Türk insanı hakkındaki bakış açısını tamamen değiştirdi bizim dizilerimiz. Doğal güzelliklerimiz, insanlarımızın renkleri, kültürümüz, yemeklerimiz, giyim kuşam tarzımız… Daha neler neler! Bize çok da bayılmayanlar sabah “günaydın” ile başlıyordu güne. Ve ilk tatil fırsatını da Antalya’da, Bodrum’da ama illaki Türkiye’de gerçekleştiriyordu.

Daha niceleri olsun

Türk dizi sektörü sadece çalışanlarına kazandırmadı. Bizi tüm dünyaya anlatarak bizi de dünyaya kazandırdı. Kültürel zenginliğimiz, insanımızın güzelliği, Türkçemizin temizliği, müziğimizin coşkusu, dokunuşu, çeşitliliği… Bizi biz yapan, özel yapan ama evrensel olduğumuza da imza atan daha nice güzel işler olsun…

“Annem” dizisini izlerken annesiyle birlikte nasıl ağladığını anlatan Lübnanlı Fahir, İbrahim’den (Çelikkol) imzalı resim isteyen Makedon Amelia, Fatmagül’ün benzer hikayesinin kendi ülkesinde de yaşandığını ama bu kadar güzel anlatılabilmesine hayranlık duyan Colombialı Sofia, yurt dışına hiç çıkmamış olup da ilk seyahatini Kapadokya’ya yapmak için sabırsızlanan Lena, sırf yerinde yemeklerimizin tadına bakmak için Antep’e gitmek isteyen aşçı Leo ve daha niceleri olsun…

Yazar Hakkında: 1968’de Sakarya’da doğan Hatice Soysev, 1991 yılında Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Üniversite yıllarında çalışmaya başladığı Warner Bros TV Distribution firmasından, 1992 yılında Türkiye’nin üçüncü özel televizyonu olan Kanal 6’ya Dış Alımlar Sorumlusu olarak geçti. 1997 yılında Dış Alımlar Müdürü olarak göreve başladığı Kanal D bünyesinde önce Dış Alımlar ve Program Planlama Direktörlüğü, ardından programdan sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı görevlerini üstlendi. 2006 senesinde Türkiye’nin yurt dışında yayın yapan ilk TV kanalı olan Kanal D Romanya’nın kurucu Genel Müdürü olarak Bükreş’e taşındı. Romanya’da ölçümlenen yaklaşık 50 TV kanalı arasında Kanal D Romanya’nın izlenme oranlarını hızla yükseltmiştir. Kanal bugün de hala 3. kanal olarak yayın hayatına devam etmektedir. 2011 yılında Türkiye’ye dönen Soysev, TRT 1’de yayınlanan Bosna Savaşı’nı anlatan “Mavi Kelebekler” dizisinin ilk 11 bölümünün yapımcılığını üstlendi. Ardından Seray Sever ile birlikte D-Smart digital platfromu için 80 bölüm “Aşk Kaç Beden Giyer” sitcom dizisini, “Anladık Oldu Teşekkürler” komedi dizisini ve “Tipsizler” adlı komedi show yapımcılığını üstlenmiştir. 2016 senesinde Kanada’ya yerleşen Soysev ikizleri ile birlikte Toronto’da yaşamaktadır.

Yorumlar (0)