11.04.2020, 16:41

Dünyanın en güzel şehirlerini kendisine plato yapmış filmler

Siyaset bilimi okumuş, 32. Gün’de gazetecilik mesleğine başlamış, Haftalık dergisinde yazmış, Vatan gazetesinde röportajlar yapmış, Habertürk gazetesinde çalışmış, köşe yazıları ve kitapları yayınlanmış, Bloomberg TV, Habertürk ve Kanaltürk TV’de programlar yapmış olmasına rağmen yine de kendisini afili bir geçmişi olmayan, sıradan biri olarak tanımlayan çok sevgili arkadaşım Oya Doğan nam-ı diğer “Dizi Doktoru” tüm yoğun geçen medya çalışmalarından “Hadi Ben Kaçtım” diyerek uzaklaşmış ve bir inziva sürecine girmişti.

İnzivada olduğu bu süre içinde onunla birlikte pek çok kez kendimizi doğanın kucağına bıraktık; ağaçları kucakladık, ormanların nefesini içimizi çektik, engin maviliklerde dalgalandık, gökyüzünün, güneşin tadını çıkardık, bilmediğimiz şehirlerde dolaştık. Kimi zaman sessizliğimizi, kimi zaman sohbetlerimizi paylaştık. Ama her seferinde de birbirimize çok iyi geldik.

Onun bu inziva sürecine artık bir son vermesini isteyenlerin baskısıyla harekete geçen ve bu pandemi sürecinde tektipleşen iletişim kanallarına alternatif olarak kendine has tarzı ve vizyonuyla farklı bir soluk getirmeyi planlayan Oya, bu amaçla, kolektif bir yapılanmayla bu platformu oluşturdu.

Ben de “yaşam ayrıntılarda gizlidir” düşüncesiyle akıp giden günlük hayatın içinde arka planda kalarak gözden kaçanları keşfetmeniz için unutulmaya terkedilmiş filmlere bir dış ses olmak, bu platform üzerinden her hafta size film önerilerinde bulunmak istedim.

İstanbul’dan Paris’e, Brüksel’den Venedik ve Prag’a varan; dünyanın en güzel şehirlerini kendisine plato yapmış olan filmler arasından yaptığım bu seçimlerin evlere kapandığımız bu süre içinde sizi ruhsal olarak bir gezintiye çıkaracağından inanın şüphem yok.

İstanbul Kanatlarımın Altında

Yönetmen: Mustafa Altıoklar / Oyuncular: Ege Aydan, Okan Bayülgen, Beatriz Rico, Savaş Ay, Zuhal Olcay, Haluk Bilginer, Burak Sergen, Tuncel Kurtiz / Süre: 120 dakika

Türk sinema tarihinde dönem filmleri arasından gerek konusu gerek oyuncu performanslarıyla başarılı bir şekilde ayrışan bu Mustafa Altıoklar filmi, 17. yüzyıl İstanbul’unda, Osmanlı İmparatorluğu’nun 4. Murat himayesindeki yasaklarla dolu günlerinden bir kesit sunmaktadır.

Tarihe uçmaya teşebbüs eden ilk Müslüman Türk bilgini olarak geçen Hezarfen Ahmet Çelebi’nin tüm baskı, zorlama ve yasaklar yüzünden sığınmak zorunda kaldığı yer altı mahzenlerinden Galata Kulesi’nin semalarına varan yolculuğunu anlatırken, gerici zihniyetler ile şekillenen tarihimize de bir ayna tutmaktadır.

İstanbul Kanatlarımın Altında, Siyad Sinema Ödülü’ne layık görülürken, Sinema Yazarları Deneği tarafından Uğur İçbak, “En İyi Görüntü Yönetmeni” olarak ödüllendirilmiştir. Yine aynı yıl Ankara Uluslararası Film Festivali’nde Burak Sergen, “Umut Veren En İyi Erkek Oyuncu” ödülünün de sahibi olmuştur.

Filmde Zuhal Olcay “Kösem Sultan”, Burak Sergen “4. Murat”, Ege Aydan “Hezarfen Ahmet Çelebi”, Okan Bayülgen “Lagari Hasan Çelebi”, Savaş Ay “Bekri Mustafa”, Haluk Bilginer “Evliya Çelebi”, Tuncel Kurtiz “Topal Recep Paşa” rolleri ile yer alırken, Serdar Akar’ı Birinci Yardımcı Yönetmen olarak ve Yüksel Aksu’yu devamlılık takibinde görmek mümkün.

Tuluyhan Uğurlu’nun film için yaptığı müzikler ise film ile birlikte döneminde oldukça ses getirmiştir.

Jeanne Dielman, 23 Quai du Commerce, 1080 Bruxelles

Yönetmen: Chantal Akerman / Oyuncular: Delphine Seyrig, Jan Decorte, Jacques Doniol-Valcroze / Süre: 201 dakika

23 Quai du Commerce, 1080 Bruxelles adlı filmin baş karakteri Jeanne Dielman, kocasının ölümünden beri oğlu Sylvain ile birlikte yaşayan ve hayatlarını nasıl idame ettirdiği belirsiz olan bir dul kadındır. Düzenli ve titiz olduğu kadar her gün aynı disiplin ile sabahın erken saatlerinde kalkıp oğlunun o gün giyeceği kıyafetlerini hazırlar, ayakkabılarını parlatır, kahvaltısını hazırlar ve okula gönderir. Sonrasında ev işlerini bitirir, bir fincan kahve ve sandviç ile öğle yemeğini yer, alışveriş için dışarıya çıkar ve eve dönerek akşam yiyecekleri yemeği hazırlar.

Kocası öldüğünden beri altı yılın istisnasız her gününü aynı rutinde geçiren Jeanne Dielman’ın düzenli hayatında bilinmeyen tek şey her öğleden sonra eve aldığı bir erkek ile yatak odasında geçirdikleri o birkaç saattir. Chantal Akerman’ın bir ev kadının neredeyse durağan denilebilecek “güvenli” yaşantısından 3 gününü 201 dakikaya sığdırarak uzun planlarla anlattığı film “sinema tarihinin ilk kadınsı başyapıtı” olarak adlandırılmıştır.

Kafka

Yönetmen: Steven Soderbergh / Oyuncular: Jeremy Irons, Theresa Russell, Joel Grey, Ian Holm, Jeroen Krabbé, Armin Mueller-Stahl, Alec Guinness / Süre: 98 dakika

Senaryosu Lem Dobbs tarafından yazılan ve Steven Soderbergh tarafından yönetilen gizemli bir gerilim filmi olan Kafka, tam olarak Franz Kafka’nın yaşamı ve yazılarına dayalı olmasa da yoğun bir şekilde yazarın “The Castle” ve “The Trial” eserlerinin Kafkaesk atmosferinden esinlenerek çekilmiştir. Film, Kafka’nın derinliğine yaklaşamaması, insanlıktan çıkaran aşılması zor bürokrasiler karşısında yazarın çaresizliğini verememesi, dönemin politik ortamını iyi yansıtamaması gibi gerekçelerle uluslararası eleştirmenler tarafından vasat bulunarak yerilse de dışavurumun siyah-beyaz çekimlerle güçlü aktarımı ve Kafka’nın paronayasını oldukça iyi anlattığı için izlemeye değerdir.

1991 Prag kentinde geçen filmde Oscar ödüllü oyuncu Jeremy Irons’ın rolüyle hayat bulan Kafka, İşçi Kazaları ile ilgili sigorta şirketinde çalışan bir memurdur. Özel yaşamında tek başına yaşam mücadelesi veren yazar bir taraftan da hamam böceğine dönüşen bir adamın hikayesini yazmaktadır. Bir gün ortadan esrarengiz bir şekilde kaybolan iş arkadaşı Eduard Raban’ın ölüm haberi üzerine şüpheler Kafka üzerinde toplanır. Kafka tüm bu kayboluşların sırrı ile yüzleşebilmek ve Şato gerçeğini öğrenebilmek için şehrin yeraltı dünyasına nüfuz etmek zorunda kalır.

Köprüdeki Kız

Yönetmen: Patrice Leconte / Oyuncular: Vanessa Paradis, Daniel Auteil, Frederic Pfluger / Süre: 90 dakika

http://www.allocine.fr/video/player_gen_cmedia=18817527&cfilm=10044.html

La fille sur le pont (Girl on the Bridge) adlı bu film; gerçek mutluluğu hiçbir zaman yakalayamadığını düşündüğü için, gözyaşları içinde acısını bastırmak üzere Seine Nehri sularından başka bir yol göremeyen kompulsif bir seks bağımlısı, sevmeye ve sevilmeye aç Adele ile çeşitli sirklerde hedef tahtasına bağladığı genç kadınlara bıçak fırlatarak geçimini sağlayan ve şansın kendisinden her zaman bir parmak uzun olduğunu düşünerek Adele ile aynı sona uzanmaya çalışan Gabor’un bunalımdaki kızı kurtarma girişimi ile Paris köprülerinden birinde başlayan bir tesadüfler zincirinden ibaret.

Öyle sanıyorum ki bu kadar tesadüf, bu kadar şans, bu kadar tutku hiçbir aşk filminde başka bir eylem üzerinden bu kadar güzel anlatılmamıştır.

Senaryosunu Serge Frydman’in yazdığı, Patrice Leconte’un yönettiği 1999 yapımı, BAFTA ve Golden Globe adayı romantik-komedi türündeki Fransız filmi söz konusu ödülleri kazanamamış olsa da 90 dakikanın sonunda bünyelerde bıraktığı etki ile bu ödülleri kesinlikle hak etmiş bir filmdir.

Venedik Taciri

Yönetmen: Michael Radford / Oyuncular: Al Pacino, Jeremy Irons, Joseph Fiennes, Lynn Collins / Süre: 131 dakika

William Shakespeare’in aynı isimli oyununa sadık bir şekilde Michael Radford yönetmenliğinde sinemaya uyarlanan The Merchant of Venice, 1596 yılında Venedik’te bir gettoda yaşamak zorunda bırakılmış Yahudi bir tefeci Shylock’un, bütün gemileri açık denizlerde olan ve nakit sıkıntısına düşen Venedikli tacir Antonio ile arasındaki dramatik olduğu kadar gerilim dolu hikayesini konu alır.

Antonio yakın arkadaşı Bassanio’nun âşık olduğu kadın Portia’nın zengin talipleri arasına girebilmesi için Shylock’tan borç almaya gider. İçinde bulunduğu koşullar ve geçmişteki husumetleri yüzünden zaten öfke ile dolu olan Shylock, eline böylesi bir fırsat geçince borcu verirken geri ödeme koşullarını oldukça acımasız bir şekilde belirleyerek intikam almanın zeminini hazırlar. Bu anlaşmaya göre Antonio üç ay içinde borcunu geri ödememesi halinde Shylock onun yarım kilo etini kesme hakkına sahip olacaktır. Her bir oyuncunun oldukça başarılı sergiledikleri karakter oyunculukları arasında Al Pacino’nun Yahudi tefeci Shylock’un hakkını aramak için çıktığı mahkeme sırasındaki oyunculuğu unutulmayan en önemli performanslarından biri olmuştur.

Yorumlar (0)