23.01.2021, 16:05

Köprünün hemen aşağısı 'Avrupa Yakası'

“Anadolu’dan kop gel düz git, Ankara’yı geç sağa dön, Bursa’nın biraz yukarısı

Altunizade’den sonra, köprünün hemen aşağısı Avrupa yakası…”

Bu şarkıyla başlardı her hafta “Avrupa Yakası”. Sevdiğimiz dizileri televizyondan başka yerde izleme şansımızın olmadığı yıllardı. O yüzden her yeni bölüm için heyecan duyar, yayınlanacağı günü iple çeker, ekran karşısına geçerdik. Çok güleceğimiz garantiydi. “Ben de Nişantaşı çocuğuyum!” diye yırtınan Burhan Altıntop’a, sevimli üç kağıtçı Volkan’a, soldan soldan gelen İfot’a, istisnasız her şeye oha filan olan Selin’e, hanımefendi çizgisinden ne zaman çıkacağı hiç belli olmayan Şahika’ya, şaşkaloz Makbule’ye, fırdöndü Sacit’e ve daha nicelerine…

“Avrupa Yakası”nın İlk bölümü, 11 Şubat 2004 gecesi ATV’de yayınlanmıştı. Dizinin yazarı ve başrol oyuncularından biri olan Gülse Birsel’in zekasını, espri anlayışı, dili ve üslubunu “Gag”dan biliyorduk. Yine de kimse “Avrupa Yakası”nın bu kadar tutulacağını tahmin etmemişti. Türün klişeleri gereği birkaç mekânda geçen, birkaç ana karakter etrafında dönen, konserve kahkahalı tipik “sit-com”du ilk bölümlerde. Sonra giderek hem hikâyesi hem oyuncu kadrosu zenginleşti. Gülse Birsel, karakterler arası kültürel ve sosyal çatışmaları bütün abartısına rağmen o kadar yaşadığımız hayata benzer inceliklerle örer hale geldi ki, dizi “sit-com” türünün o yapay ve bir parça da soğuk dünyasından çıkıp yaşayan bir şeye dönüştü.

Sütçüoğlu ailesinin yaşadığı bina olarak sık sık dış cephesini gördüğümüz bina, Nişantaşı Süleyman Nazif Sokak’taydı ve aynı sokakta kardeşimin dükkânı olduğu için uzunca bir süre sık sık oraya gidip geliyordum. İnanır mısınız, her önünden geçişimde, binanın aslında bir otel olduğunu bilmeme rağmen, içeri girip Aslıların kapısını çalasın gelmiştir; öyle de inanmıştım Sütçüoğlu ailesinin varlığına.

Tutmuş bir dizi için en büyük risk, ana karakterlerden birinin diziden ayrılmasıdır. Seyirci bunu hiç sevmez, hoş görmez. Gelin görün ki “Avrupa Yakası” bu krizi birden fazla kez yaşadı. Ata Demirer, Evrim Akın ve Hümeyra gibi önemli karakterleri canlandıran oyuncular diziden ayrıldı, Gazanfer Özcan hayata gözlerini yumdu ama Gülse Birsel usta manevralarla bu krizleri her defasında hasarsız atlattı. Yeni ve daha renkli karakterlerle yeni fenomenler yarattı.

Bugünlerde bile Gülse Birsel sosyal medya hesaplarında ne zaman bir şey paylaşsa, altına yazılan yorumlarda mutlaka “Avrupa Yakası” nostaljisi yapılıyor. Çok kişi Birsel’den dizinin devamını yazmasını, devamı olmasa bile en azından bazı karakterlerin yeni yazacağı dizide de boy göstermesini istiyor. Haksız sayılmazlar. Bazı diziler, bazı dizi karakterleri sahiden zamanla nostalji olur. Yayınlandıkları dönemde şahanedirler ama bugün yeniden yaşamaları değişen zaman ve espri anlayışı nedeniyle pek mümkün değildir. Ama mesela bir Burhan Altıntop öyle mi ya? Hâlâ her bakımdan güncel, yaşayan bir tip. Onca “caps”inin, kısa videosunun sosyal medyada dönüp durması boşuna değil.

“Avrupa Yakası” ATV’de 2004 ve 2009 yılları arasında altı sezon, 190 bölüm olarak yayınlandı. Dizinin bütün bölümlerini bugünlerde YouTube’dan izleyebilmek mümkün.

“Avrupa Yakası”nın müzikleri Cenk Sarkuş ve Cenk Durmazer tarafından yapılıyordu. Cenk Durmazel “Müebbet Muhabbet” adlı radyo programıyla fenomen olmuş, Cenk ve Erdem diye bilinen ikilinin Cenk’iydi ve öncesinde Bad Luck, sonrasında Malt adlı gruplarıyla müzisyen olarak da adından söz ettirecekti. Ata Demirer’in gazeliyle eşlik ettiği “Avrupa Yakası” jenerik şarkısını dizide Yaprak karakterini canlandıran Hale Caneroğlu seslendiriyordu. Final jeneriğindeki uzun versiyonunda ise şarkının bir kısmını Gülse Birsel söylüyordu.

“Avrupa Yakası” bugün yeni başlamış bir dizi olsa, muhtemelen reytinglerde total listelerine pek giremez. Nitekim “Yalan Dünya”nın tam da bu yüzden final yapamadan yayından kaldırılması nedeniyle ağzı yanan Gülse Birsel’in “Jet Sosyete”yi daha totale yönelik tasarlaması boşuna değildi. Oysa kemik izleyicisinin ondan beklediği bu değil. “Güldür Güldür”, “Çok Güzel Hareketler” ve “Recep İvedik” türevi yerli komedi filmleri arasında sıkışıp kalmış bugünün güldürü anlayışında, Gülse Birsel zekâsı ve inceliğine ihtiyacımız var. Umarım yeni dizisini bu anlayışla kurguluyordur.

Yorumlar (0)