Bige Önal: "Buradayım İyiyim'deki rolü 6 audition vererek aldım"

"Buradayım İyiyim" filminde canlandırdığı Filiz karakteriyle 32. Adana Altın Koza Film Festivali'nde "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünü alan Bige Önal, Filiz rolü için 8 ay çalıştığını söyledi ve ekledi: "Bu rolü almak için 6 audition verdim."

RÖPORTAJ 29.09.2025, 21:25 29.09.2025, 23:47
Bige Önal: "Buradayım İyiyim'deki rolü 6 audition vererek aldım"

Bu yıl Gain sponsorluğunda gerçekleşen, 32. Adana Altın Koza Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü Bige Önal’ın alacağını “Buradayım İyiyim” filmini izledikten sonra biliyordum. Uzun zamandır bu kadar gerçek bir performans izlememiştim. Oyuncu profesyoneldir, rolü alır, giyer ve duyguyu aktarır. O nedenle çok fazla iyi oyuncuya sahip bir ülkede yaşıyoruz. Ancak Bige’nin “Buradayım İyiyim” filminde yaptığı sadece profesyonel bir oyunculuk değildi. O karakteri bir aksesuar gibi giymemiş, onu derisi haline getirmişti. Fazla söze de gerek yoktu, çünkü her duygusunu gözünden seyirciye aktarıyordu. İzleyiciyle arasında sözsüz kurulmuş bir çeşit telepati yöntemi, duygu aktarımı gibi… O nedenle Bige’yle röportaja gittiğimde ilk sözüm “Bu röportajı en iyi kadın oyuncu ödülünü alacak bir oyuncuyla yaptığımı biliyorum” oldu. Bige her zamanki gibi mütevazıydı. Sanırım Bige de sevdiğim şeylerden biri de bu! Her zaman zarif, nazik ve sektörden aldığını sektöre aktarıyor. Kendi jenerasyonu arasında az bulunan bir özellik! O nedenle çok kıymetli… Üstelik Adana Altın Koza Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü alırken yaptığı konuşmayla sadece güzel değil, duyarlı, hassas bir oyuncu olduğunu da kanıtladı. Benim Bige övgüm bitmez, hoş sonuna kadar hak ediyor ama şimdi ben susuyorum, o konuşsun.

"ANNE OLMADIYSAN BAŞARISIZ KADIN OLUYORSUN"

  • Önce ödülle başlayalım. Hayırlı olsun. Peki, ödül senin hayatında ne kadar önemli?

Teşekkür ederim. Filmi yaparken amaç asla ödül almak olmuyor. Ben ödül odaklı yaşamıyorum ama bunlar güzel motivasyonlar. İnsanı heyecanlandırıyor.

  • Son yıllarda kısa filmlere yapımcılık yaptığını görüyorum. “Buradayım İyiyim” filminde de yapımcılardan biri misin?

Genelde oynadığım filmlere yapımcılık yapmamaya çalışıyorum. Eğer katkı gerekiyorsa tabii ki yaparım ama adımı yazmam gerekmiyorsa yazmamayı tercih ediyorum. 

  • “Buradayım İyiyim” filminde beni etkileyen şeylerden biri doğum sonrası sendromu çok iyi anlatmasıydı. Türk sinemasında erkek sorunu izlemekten bunalmış biri olarak bir kadının bu kadar net bir şekilde annelik meselesine parmak basması beni çok mutlu etti. Çünkü annelik çok kutsal bir yerde duruyor, dokunulamaz, konuşulamaz bir şey… Ama şimdi bunu da tartışmaya açıyor sinema. Sana bu film geldiğinde etkileyen şey de bu muydu? Neresinden tuttun bu işin?

Aslında bu söylediğin şeyin tüm dünyada olduğunu görüyoruz. Yani annelikle ilgili sıkıntılı durumlar içerisinde kalabiliyor kadınlar... Anne olmak çok güzel bir şey. Ama eğer anne olamadıysan ya da olmadıysan da başarısız olarak adledilmesek keşke! O nedenle benim senaryoyu okurken en sevdiğim şey söylenmemiş bir şeyi söylemekle ilgiliydi. Böyle konular beni harekete geçirebiliyor, bu filmde beni hemen aldı zaten. İlk olarak anne olmadığım için beni çok zorlayacak bir sürece girecek olmak harekete geçirdi beni. Çünkü beni korkutan şeylerin her zaman üstüne gitmeye çalışırım. İkincisi kadınlara dair bizim ülkemizde böyle bir güçlü bir sesin çıkacak olmasıydı. Ben yönetmenimiz Emine Emel Balcı’yı daha önceki filmlerinden bildiğim için nasıl bir dil kullanacağını ve nerede durduğunu biliyordum. Dolayısıyla bence “Buradayım İyiyim” filmimizin çok kuvvetli bir duruşu var. Bunlar beni çok kaşıyan şeyler… Ben çok hevesle girdim bu işe ama çok zorlu bir süreç yaşadık.

"6 AY ÇOK İYİ HAZIRLANDIK"

  • Nasıl yani? Seni ne zorladı?

Öncelikle bu rolü altı audition’la aldım. Emel ne istediğini çok net bilen biri. Ve onu görene kadar da ikna olmaz. Filmden önce 6 ay prova yaptık. Film doğana kadar neredeyse bir hamilelik süreci geçirdim diyebilirim. Aynı zamanda bir meme yapıldı. Çünkü yeni doğum yapmış bir anne olarak içinden süt akması gerekiyordu. Onun provaları da ağır geçti. Maalesef prostetik bizim ülkemizde çok gelişmiş değil! Aslında sinemanın bu kadar kuvvetli olduğu ve bu kadar iyi sinemacıların olduğu bir ülkede bence bunun gelişmesi hepimizi rahatlatır. Zorlu bir süreç derken, yoğun bir süreci kastediyorum. Biz 6 ay çok iyi hazırlandık. Çok şanslıydım ki, başka bir şeye odaklanmam gerekmedi o süreçte. Yani bütün konsantrasyonumla ve bütün varlığımla bu filme girebildim. O benim için çok kıymetliydi. Başka türlü çıkaramazdım diye düşünüyorum.

  • Oyunculuğun doğasında zaten hep doğum yapmak var. Sen ister anne ol, ister olma onlarca çocuğun var. Ben senin oyunculuğa da bakış açını bildiğim için görüyorum, orada gerçek bir şey var…

Aslında demin o zor dediğim şey sancıydı. Bence iyi bir şeyin ortaya çıkması için o sancılara her zaman gerek var.

  • Filmin beni etkileyen taraflarından biri de; kadının doğum sonrası depresyonu yaşarken hissettiği o sıkışmışlık duygusuna karşı bir araba alarak özgürlüğe adım atmak istemesi… Yani bir tarafta “Ben yeteri kadar iyi bir anne miyim?” diye düşünürken hiç tanımadığı Şule’ye anne olabililiyor. Yetersizlik duygusuyla savaşını da anaçlıkla veriyor. Ben bu çatışmayı çok sevdim.

Bence filmin güzel olan denklemi de o! Çünkü Şule'ye annelik yaparken buluyor kendini ve o kanal o kadar kolay akıyor ki çocuğuyla da bağ kurmasına sebep oluyor.

"KADINLAR OLARAK BURADAYIZ, KONUŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ"

  • Şule'yle olan ilişkisini sen bir oyuncu olarak nasıl kurdun?

Çok farklı iki duygu aslında… Şule’yle sanki geçmişe bir yolculuğa çıkıyor, sonuçta onu aile evine götürüyor. Filiz Şule'yle olan hikayede istemsizce kendini o hikayenin içinde buluyor. Ve orada işe yaradığını hissetmek ya da birine yardım etmek ona iyi geliyor aslında. Aslında Şule’yle var olduğunu hissediyor. Çünkü biraz sanki kendini unutmuş ve kendini yok sayar bir yerde… Bu olayla kendine güveni yerine geliyor. Başta istemeyerek ya da korkarak giriyor ama sonunda kurtarıcı oluyor.

  • Bu sende de var sanırım?

Benim hayattaki en büyük sınavım. Maalesef bir şekilde kendimizi hep oraya konumlandırmaya çalışıyoruz. Yani bu karşı cinsiyet ya da aşk ilişkilerinde, iş hayatında olabilir ya da kariyerinde de olabilir. Bir şekilde varoluşumuzda bize katılmış bir şey. Ne kadar törpülemeye çalışsan da çıkıveriyor bir yerden. Ben bunu kötü bir özellik olarak görmüyorum. Kendimi unuttuğum oluyor, kendimi seçmeyi de öğrenmem gerekiyor. Aslında dengeyi kurmak lazım. Kendini unutmadan kurtarmak lazım.

  • Peki “Buradayım İyiyim.” Bak böyle söyleyince bile çok şey anlatıyor. Filiz olarak ve sen Bige olarak ne okuyorsun “Buradayım İyiyim” dediğimde?

Filmde Filiz aslında nerede, yaşıyor mu, havada mı bilmiyor. Yani düşünceleri, duyguları, hareketleri sanki uyuşmuş gibi ama bir şekilde yapması gerekenleri yapan bir robot adeta! Şule'den sonra kendi varlığını hatırlıyor. Dolayısıyla “buradayım” diyor. Ve bir noktada ne olursa olsun “İyi olacağım, iyiyim” diyor. Kendi özelimde yani Bige olarak diyorum ki, “Biz kadınlar olarak buradayız. Varlıklarımızla da buradayız. Bizi ne kadar görmek istemeseler de biz buradayız. Konuşmaya devam edeceğiz, var olmaya devam edeceğiz.” Maalesef bu düşünce yapısıyla savaşmaya da devam edeceğiz, buradayız ve iyiyiz. Bize ne yaparlarsa yapsınlar iyi olmaya devam edeceğiz. 

"YAŞLANDIĞIMI HİSSEDİYORUM, GÖRÜYORUM"

  • Dizi sektörüne de hakim biri olarak sistemin dayattığı şeylere sahip olduğunu görüyorum. Güzelsin, fiziğin güzel, kadınsısın. Bunlar maalesef ekranda ilk bakılan şeyler. Bağımsız sinemada önemli olan şey bozulmamış, estetiksiz bir yüz. Bige’cim sen popüler kültürün tüm dayatmalarına karşı güzelliğin ve yeteneğinle savaştın. Önüne çıkan tuzaklara düşmedin. Yeteneğinle hep doğru yerde durdun… Bunu nasıl başardın?

Çok teşekkür ederim. Bunu senden duymak çok önemli Oya. Kendi kariyerime dönüp baktığımda çok zorlandığım bir 20 sene görüyorum zaten. Ama ben çocukluğumdan beri güzellik algısıyla zaten derdi olan biriydim. Yani güzelliğin çok gelip geçici bir şey olduğunu çocukluğumdan beri görüyordum. Annem mankendi ve hep bu cümleyi duyarak büyüdüm galiba. Önemli olanın beynimin ve kalbimin güzel olmasıydı. O nedenle güzellik meselesine hep takıntılı oldum. Mesela bana güzel olduğum için yaklaşılmasından çok rahatsız oldum. Yani bu küçüklüğümden beri böyleydi. Ben erkek gibi, bol giyinirdim, erkek gibi davranırdım. Babam da futbolcu olduğu için sokakta oynardım hep. Ben öyle süslü oyuncaklarıyla oynayan biri olmadım hiç! Barbie bebek mesela... Bu bebeği güzelleştirme ve giydirme hali, Barbie bebeğin çok güzel olması empoze edilmeye çalışılan bazı kavramlar aslında. Benim şansım sokakta oynamayı seçmek galiba... 

  • Manken bir anne ve futbolcu bir babanın kızı olmak büyük çatışma değil mi?

Evet ama annem de benim gibi bir kadındı. Bu konulara çok kafa yormaz. Çocukken beynimi doldurmam lazım gibi bir algıya girmiştim. Bence bunun bana çok faydası oldu. Biriyle bunun üzerine konuşacaksak gerçekten bir yeteneğim varsa onunla ilgili konuşalım. Onun üzerinden ilerlesin kariyerim istiyorum.  

  • Futbol endüstrisinden daha çok paranın döndüğü bir sektör dizi tarafı… Ve orada sonsuz, sınırsız olasılıkların var. Yani bir sürü şey yapabilecek durumdasın. Ama sen sanatçı olmayı seçiyorsun galiba. Çünkü popülerleşmek için bazı şeylerden vazgeçmen gerekiyor. Mesela daha az film yapacaksın, tiyatro yapmayacaksın…

Televizyon tek başına yeterli olmuyor sanki. Yani, sanatsal alanda bir şey yapmıyor olursam ben iyi hissetmiyorum zaten. Dolayısıyla istemsiz bir şekilde bu hal beni buraya getiriyor. Tek tarafa yönelmememin sebebi olan şey; aslında içimin istediği şey! Yoksa ben de düşünüyorum, kendi yüzümde değişiklikler görüyorum, yaşlandığımı hissediyorum, görüyorum. Kendimi o kadar güzel görmediğim oluyor. Benim de tutulduğum şeyler var suratımda. Var tabii ki. Olmaz mı? Ya bir kadın olarak mümkün mü? Tabii ki güzelliği önemsemiyorum. Kendine bakmak ve güzel hissetmek çok güzel bir şey Ama ben doğal olmayı sevdiğim yere tutunuyorum.

"HEP BERABER BÜYÜYELİM"

  • Seni bağımsız sinemada yapımcı olarak görmeye başladık. Geçen senenin en çok ses getiren filmi “Neredeyse Kesinlikle Yanlış”ın yapımcılarından birisin. Nasıl karar verdin buna?

Aslında öncesinde de yapımcısı olduğum film var. Çok enteresan bir tür denemesiydi. Ben sinema okudum, yapım asistanlığı da yaptım, rejide de çalıştım. Yani hep işin içindeydim. İsmimi vereceğim bir konuma ilk film olan AMA ile başladım. Sonra Cansu Baydar’ın “Neredeyse Kesinlikle Yanlış” filmi oldu. Ardından ilk filmini çeken yeni bir yönetmenle çalıştım. Bence çok büyük bir yönetmen geliyor

  • Bige ne güzel, sektörden aldığını sektöre veriyorsun. İnanılmaz saygı duydum.

Oya, Cansu çok yetenekli bir yönetmen. Bence yeni filmimizin yönetmeni de öyle olacak. İlk filmlerini yapan yönetmenlerle olmak çok kıymetli geliyor bana. Biraz oralarda çalışmaya devam ediyorum ama ileride belki devamı gelir ve uzun metrajlara da geçebilirim inşallah. Bence Türk sineması çok kuvvetli. Ve bizim de jenerasyon olarak, bu sinemanın içinde var olan insanlar olarak böyle bir yükümlülüğümüz olduğunu düşünüyorum. Sinemanın daha ileriye gitmesi lazım. Yani ben yapımcıyım gibi bir yerde de hiç değilim. Gerçekten biz büyüyelim, hep beraber büyüyelim. Alan açılsın. Yeni, iyi yönetmenler gelsin, yeni beyinler gelsin, yeni senaryolar, yeni fikirler çıksın istiyorum. Ve bu insanlara alan açmak bence çok kıymetli.

  • Helal olsun gerçekten.

Daha fazlası olur umarım! Çok teşekkür ederim.

Yorumlar (0)