“Oyunculuğa verdiğim emeğime güvendim!”

RÖPORTAJ 16.03.2022, 10:25 20.03.2022, 16:43
“Oyunculuğa verdiğim emeğime güvendim!”

Bazı insanlar sana çok yakındır, ama bir o kadar da uzaksınızdır ya… Hande Kaptan ile ilk birbirimizi fark edişimiz böyleydi aslında… Daha sektörde iş yapmıyorken; ekranda gördüğüm antagonist karakterler beni o kadar etkilemiş ki, hiç sevmiyorum onu! Zaman geçiyor, ben sektöre adım atıyorum. Ankara’da bir film galasında burun buruna geliyoruz, o zaman bile selam veremiyorum! Neden mi, çünkü karakterlerini sevmiyorum. Ama işte zamanın, yeni projelerin gücü bizi bu günlere getiriyor aslında… Ankara’da onca zaman aynı havayı soluduğum Hande ile, pandemi döneminde canlı yayın yaptığımız sohbette tanışıyoruz… O günden sonra da hiç kopmuyoruz, sürekli haberleşiyoruz. Hayat şaşırtıcı ve sürprizle dolu işte… Yüz yüze geldiğimiz zaman ise konuşacak ne kadar çok şeyimiz olduğunu ve kafalarımızın birbirine ne kadar yakın olduğunu fark ediyoruz… Tabii ki bu güzel sohbetimizi, güzel bir röportajla taçlandıracağımızı biliyorduk, hele ki Hande Kaptan yeni dizisi ‘Adı Sevgi’ ile ekranlar karşısına çıkmaya başlamışken. O zaman dünden bugüne başladığımız oyunculuk sohbetimiz, hızlıca başlasın!

“Dans ve müzik konusunda sahnede aranan bir yüzdüm.”

Ankara’da doğup büyüyorsun. Önce Gazi Üniversitesi’nde İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi okuyorsun. Ardından Bilkent Üniversitesi’nde Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Anasanat Dalı Oyunculuk Bölümü'ne giriyorsun. Bu süreçten önce oyunculuğun çocukluğundan bu yana seni etkileyen yanları olmuş muydu? Kamu Yönetimi okuduktan sonra oyunculuk okumaya nasıl karar verdin?

Ben sahneye çıkmaya çok küçük yaşta dans ederek başladım. TED Ankara Koleji’nde okuduğum için yeteneklerimi geliştirecek sosyal imkanlara sahiptim, dans ve müzik konusunda sahnede aranan bir yüzdüm. İlkokuldan sonra konservatuarda şan bölümü için başvurmuştuk ama ‘sen matematikte iyisin, matematiği yapamayanlar konservatuara gider’ diyip maalesef vazgeçirilmiştim. Liseden sonra da üniversite tercihleri döneminde puanım yüksek geldiği için ‘bu okula gir altın bileziğin olsun’ mantığı ile 17 yaşında tercihimi yaptım. Okurken hem İDSF dans yarışmalarına hem de tiyatro sahnesine çıkıyordum. Mezun oldum, istedikleri gibi altın bileziğimi taktım, hatta işletme alanında yüksek lisansa başladım. 21 yaşındayken de zaten yapıyor olduğum mesleğimin profesyonel olarak eğitimini almak istedim, okula başvuracak özgüveni ve gücü içimde buldum. Hazırlık sürecim bile olmadı diyebilirim, sınavı kazandım. Yetenek bursu çıktıktan sonra devam ettim. Beni nelerin beklediğini çok bilmeden içgüdüsel olarak bu alana yönlendim açıkçası. Hep sahnede olmak istedim, oldum da, ama ailemi ikna edebilecek bir gücüm yoktu 17 yaşındayken. Ankara’da büyüdüğüm için, tiyatro izleyen kentsoylu bireyler olarak yetiştik ve sahnede izlediğim her oyuncunun aurasından etkilendim, oyuncular büyülü insanlar gibi gelirdi hep.

Oyunculuğu Ankara’da okuduktan sonra, aslında işini yapmak için İstanbul’a geçiş yapıyorsun. Ankara’dan İstanbul’a geçiş sürecinde ve oyunculuğa adım attığın ilk yıllarda ne gibi zorluklarla karşılaştın?

Başka bir meslek de yapıyor olsam İstanbul’da yaşamak isterdim. İstanbul’la aramızda aşk var. Burada hep korunduğumu hissettim, güzel tesadüflerle buluşmayı diledim, kendime inandım. Yücel Erten’in yönettiği mezuniyet oyunumun prömiyeri İstanbul’da yapıldı, Ankara’da başladığım Devlet Tiyatrosu oyunum da İstanbul’da oynandı. Isınma turunu böyle yapmış oldum. Taşındıktan sonra da yogaya, dansa sığındım, benim en yakın arkadaşım ve ailem oldular, hala öyle. Şunu söyleyebilirim ki bunu başarmak kolay da olmadı, hala değil. Mobbingleriyle, bir başkasının ışığından rahatsız olmalarıyla, iş bilmezlikleri ile bizlere kendimizi, mesleğimize devam edip etmemeyi bile sorgulatıyorlar zaman zaman. Bütün meslekler için bu böyle. Kırılıyoruz; bugün yeni bir gün, kendine inan diye yeniden başlıyoruz çoğumuz. Ben geldiğimde ne bir oyuncu ne bir yapımcı tanıyordum. Umutsuzluğa kapıldığım çok zaman oldu. İçimde dayandığım yer hep mezun olduğum okulum oldu, oyunculuğa verdiğim emeğime güvendim, karşılığı gelecek dedim. İnatçı ve dik başlı tavırlarım beni korudu sanırım. Şimdilerde yumuşak bir insanım, biliyorum ki korkulacak bir şey yok. Yola devam!

“Keşke hep şarkı söylesem”

Ecder Akışık ve Sinan Pekinton'dan ses-konuşma üzerine; Elena Hristova ile Nino Skirtladze’en de şan üzerine eğitim alıyorsun. Peki ses üzerine eğitiminin oyunculuğuna ne gibi katkıları oldu?

Bize okulda nota deşifresi yapmayı iyi öğrenin ileride seçmelerde elinize direkt notaları verecekler demişlerdi, yani o kadar sıkı ve nitelikli bir eğitim aldık. Tabii Türkiye’de henüz böyle bir seçme duymadım. Ses eğitiminin benim projelerime katkısı şive ve yabancı dil kullanımı alanında olmuştur. Şive yapabilmek için melodiyi taklit edebilmek gerekir, bu da müzik kulağını geliştirmiş olmakla mümkündür. Ayrıca her karakterin konuşma temperemanı ve tonu vardır. Bu nüansa dikkat ederim karakterlerimi boyutlandırırken. Şarkın söylediğim projelerim de oldu, sahnede de söyledim. Keşke hep söylesem.

İlk dizi seti deneyimini, Ankara’da “Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi” ile yaşadın. Peki ilk dizi seti gününü hatırlıyor musun, senin için tiyatro sonrasında dizi setinde olmak nasıl bir tecrübeydi?

Konservatuar son sınıftaydım ve setimden önceki gece geldi senaryo elime. Sabaha kadar ezber yaptım, heyecanlıydım da. İlk sahnemi amirimle çektim. Erdal Beşikçioğlu ‘sen hangi okuldansın?’ diye sordu hemen, beğendi zannediyorum ki. Serdar Akar’la çalışmış oldum. İlk set günüm gibi değildi sanki, rahattım ve çok sevdim sette olmayı.

“Muhteşem Yüzyıl’da sahnede kendime alan yaratmayı öğrendim”

2011 yılında ise “Muhteşem Yüzyıl” dizisiyle aslında bir anda şansın dönüyor ve Carmina’ya hayat veriyorsun ve İspanyol dilinde karaktere hayat verdin. Senin için nasıl bir süreçti tarihi bir dizinin setinde olmak?

Okulda son senemde İspanyolca öğrendim, flamenko yapıyordum, ilgim vardı İspanyol diline ve kültürüne. Hatta Mezun olmadan İspanyol yönetmen Maria Jose Po ile tiyatro oyununda çalıştım tesadüfen. Muhteşem YY için de İspanyolca bilen oyuncularla görüşüyorlardı o şekilde buldular beni. Aslında tercüman rolünü oynayacaktım ama seçmelerde performansım beğenildiği için Carmina’ya terfi ettim. Fakat setim iki hafta erkene alınmış oldu. Kendi dilimde ya da İngilizce olsa ezberler çıkarım sahneye, fakat Carmina eski İspanyolca konuşuyor, çalışacak zamanım yok, zorlandım, panik oldum. İlk bölümden sonra alıştım dua ezberler gibi ezberlemeye. Büyük bir prodüksiyondu, Taylanlarla çalışma deneyimim oldu. Sahnede kendime alan yaratmayı öğrendiğim bir iş oldu. Sahnede yemek yemenin sahiciliğini orada öğrendim, hala bütün işlerimde iştahla yemek yerim. Tarih ve mitoloji merakım olduğu için de doğru bir projeydi benim için. Şimdi de içinde olmayı beklediğim bir Bizans hikayesi var. Çok heyecanlıyım.

“Benim İçin Üzülme” dizisinde canlandırdığın Filiz, “Yılanların Öcü” dizisinde canlandırdığın Şerife ve “Benim Adım Melek” dizisinde canlandırdığın Kadriye karakterlerine baktığımızda; aslında üçünün de ortak bir özelliği olan ana karaktere karşı ve zorluk çıkaran karakter yani ‘antagonist’ olduğunu görüyoruz. Tabii farklı karakterlere de hayat veriyorsun ama, bu tipin üzerine yapıştığını düşünüyor musun?

Her zaman antagonist karakterler çok boyutlu yazılır. Oyuncunun karakter yaratımı için zengin alan sunar. Hatta dünyada da anti kahramanların geçmişini, onları dönüştüren olayları izliyoruz artık. Ana karakter antagonist de olabiliyor yani Kahramanın yolculuğunda kişi bir yola davet edilir ve başına gelen olaylar onu başka birine dönüştürür. Karakterlerimi bu temele oturttuğum için nasıl bir rol olursa olsun zevkle tasarlıyorum. Karakter boyutlandırmasını iyi yaptığım düşünüldüğü için de bu tarz roller bana teslim ediliyor. ‘Bu rolü Hande Kaptan oynar’ diye yapıştırılması harika bence.

Çekimleri Gaziantep’te gerçekleşen “Benim Adım Melek” dizisinde, iki sezon boyunca “Kadriye” karakterine hayat verdin. Kimi zaman asi ve hırslı olsa da, bir yandan çok enerjik ve komik bir yanı da vardı. Benim Adım Melek’i özlüyor musun, senin için nasıl bir dönemdi?

Kadriye benim en sevdiğim kadınlarımdan biri. Biraz önce bahsettiğim çok boyutlu karakter yaratımının canlı bir örneği oldu. Oynarken, bu kadın kötü biri diye sığ bir yerden almadım. O kadar çok duygu yaşayan bir kadın oldu ki, o yüzden çok sevildi. Özlemez olur muyum, bana hediye ettiği o kadar çok şey var ki. Dişiliği, bebekleri, ailesine düşkünlüğü, asiliği, içinden geçeni söylecek kadar korkusuz olması, bazen de aymazlığı, içinde hiç tatmin olmayan sevilmemiş tarafı, sevgiyi bulma biçimi, kendini var etme biçimi. Antep’te hala yaşıyor gibi geliyor bana. Çok severek gittiğim, yaşadığım, çalıştığım, bana bereket getiren bir yer Antep. Tekrar gideceğim mutlaka, memleketim gibi hissediyorum. Pandemi döneminde de oradaydım, kolay değildi hem kendi evimden çevreden uzakta olmak, hem etrafta bilinmeyen bir hastalık, zorlayıcı çalışma şartları. Görevimi başarıyla tamamlayıp geldim şükürler olsun ki.

Dizi sürecinde Gaziantep’te nasıl bir hayat yaşadın? Gaziantep Kalesi’nde yoga yaptın mesela, bu çok güzel bir şeydi…

Haftanın beş altı günü çalıştığım yoğun bir işti, fakat çok geziyordum. Hem Antep’i hem çevreyi geziyordum. Mardin, Hatay, Kahramanmaraş, Halfeti, Urfa… Hep bir keşif, tarih ve serüven peşindeydim, farklı şehirlerde ilginç mekanlar ve ilginç insanlarla bir araya gelirim hep. Misafirlerim de oluyordu onları da gezdiriyordum. Gezdiğim yerlerde de yoga yapmaya devam etim. Bir taraftan online eğitimler almaya devam ettim. Meditasyon alanında daha da derinleştim. Mitoloji ve ezoterizm dersleri aldım, okumalar yaptım.

“Adı Sevgi, kadına yönelik şiddete farkındalık getiriyor.”

Yayına yeni başlayan “Adı Sevgi” dizisinde rol alıyorsun. Yeni projen hayırlı olsun öncelikle, izleyiciyi nasıl bir hikaye bekliyor?

Teşekkür ederim. Adı Sevgi, öğrencisinin küçük yaşta evlendirilmesi karşısında hem kariyeri hem hayatı pahasına mücadele veren idealist Elif öğretmenin, öğrencileri ve çevrede yarattığı değişimin hikayesini anlatıyor. Dizimiz kadına yönelik şiddete farkındalık getiriyor, gençler adına bir rehber, umut olma amacını taşıyor. Elif ve Özlem öğretmen de fikir ayrılıkları yaşayacaklar.

“Adı Sevgi” dizisinde Özlem karakterine hayat veriyorsun, okulda öğretmenlik yapıyor. Nasıl bir karakter canlandırıyorsun?

Canlandırdığım karakter Özlem Taşçı, bir İngilizce öğretmeni. Mesleğinde başarılı ve fakat bulunduğu kasabada var olan düzeni bireysel olarak çabalayarak değiştirebileceğini düşünmüyor. Aynı zamanda otorite ile işbirliği yapan statükocu bir kadın. Hayattaki motivasyonlarından biri çok sevdiği nişanlısı ve onun yeğenleri. Fırsatını bulduğunda evlenip, kasabadan ayrılmak istiyor. Hayatının merkezine kendini ve ilişkisini koyan, yaklaşan olursa hırçınlaşabilen, zeki, işini bilen ve hırslı bir kadın…

“Adı Sevgi” dizisinin çekimleri nasıl gidiyor? Sette ekip arasında nasıl bir uyum var ve oyuncularla aranızdaki iletişim nasıl?

Yönetmenimiz Sadullah Çelen ve Koliba Film’in tatlı bir ekibi var. Daha önceden çalışmış olduğum ve yeni tanıdığım insanlar var. Herkes adanmış bir biçimde işe hizmet ediyor açıkçası. Benim her zaman set enerjim yüksektir, sette mutlu onlardanım. Uyumla ve zevkle çalışıyoruz.

“Hikayesinden büyüleneceğim derinlikte roller oynamak isterim”

Sinemaya geldiğimizde ise; “El-Cin” adlı korku filmi, “Yeşilçamın İğnesi” adlı kısa film ve “Aşk Şarkısı” adlı romantik komedi filmlerinde rol aldığını görüyoruz. Senin için sinemada oyunculuk ne anlam ifade ediyor ve nasıl devam etmesini istiyorsun?

Bahsettiğimiz filmler eğlencelik, popcorn işler. Kariyerimde insan ruhuna hitap eden, izleyenleri etkileyen, oynarken benim de hikayesinden büyüleneceğim derinlikte roller oynamak isterim.

Oyunculuğun yanı sıra; dövüş, dans, yoga ve sağlıklı yaşam konularında da eğitimler aldın. Ayrıca yoga ve meditasyon üzerine de eğitimler veriyorsun. Sağlıklı yaşam için yapılan bu etkinliklerin, oyunculuğuna nasıl bir katkısı var?

Aldığım her eğitimin oyunculuğuma katkısı olacağını düşünüyorum. Ya sahnede kullanırım ya da ruhuma ve bedenime iyi geliyordur, dolayısıyla ışıldayan biri olurum. Hayatta dengede kalmak ve zorlu koşullara rağmen kendi merkezimde kalabilmek için önem veriyorum bu çalışmalara. İnsanın kendiyle çalışması, kendine değer verme biçimi benim için. Hiçbirimiz kolay hayatlar yaşamıyoruz, kolay dönemlerden geçmiyoruz. Hayatın belirsizliği içinde, belirsizliğe dayalı bir meslek yapmak daha da zor. Yoga sayesinde fiziksel olarak aktif, tonlu, sağlıklı bir bedenim, parlak bir zihnim var. Enerjim çok yüksek ama her şeye de fazla kafa yorup, enerjimi düşüren hassas bir yapım var. Bunun dengede olması önemli. Benim kariyerimde ilerlemem için sağlıklı bir ruha, parlak bir zihne, aktif bir bedene sahip olmam idealdir. Yaptığım atölyelerde de duyguları hissetmeyi, kendini sevmeyi, nefesini tanımayı, hayatla bağlantıda olmayı anlatıyorum.

Sosyal medyadaki paylaşımlarına da aslında büyük ilgi görüyorsun ve çok beğeniliyor. Senin sosyal medyayla aran nasıl ve o ‘siber zorbalık’denilen durumla hiç karşılaştın mı?

Sosyal medyayla aram gittikçe iyileşiyor, çok da zaman geçiriyorum. İşlerimi ve hayatımı paylaştığım bir portfolyo olarak kullanıyorum. İş odaklı bir profil geliştiriyorum. Genelde çok destekleyici yorumlar alıyorum, fakat dm tarafında çok nadiren de olsa zorbalık oluyor. Toplumsal bir olaya tepki vermem ya da vermemem konusunda ya da yogayla ilgili saçma yorumlar olabiliyor.

“Mitolojik hikayelerdeki fantastik kadınları oynamak isterim”

En çok canlandırmak istediğin karakter türü, bir biyografi filmi olsa canlandırmak isteyeceğin kişi kim olurdu?

Biraz uçabilir miyim? Akitanyalı Eleanor, Ortaçağda Avrupa’nın en güçlü, zengin ve eğitimli kadınlarından biri. Ortaçağ kültüründe önemli bir figür; yazarlara şövalye romansları yazdırmış ve edebiyat ve kültüre yön vermiş, yaşamayı iyi bilen bir kraliçe. İki kralın eşi ve kral Arslan Yürekli Richard ile John'un annesi. Mitolojik hikayelerdeki fantastik kadınları da çok oynamak isterim.

Bir dizi ya da filmin kadrosunda yer alma şansın olsaydı, hatta yanına bir oyuncu da alma şansı verilseydi, bu proje ve oyuncu kim olurdu?

Bu aralar ‘The Last Kingdom’ izliyorum, kahramanın yolculuğu döngülerini, arketipleri, ritüelleri izlemekten çok keyif alıyorum. Geleceği görebilen ve ritüellerle kaderi etkileyen, aşık ve savaşçı bir kadını oynamak isterdim. Ve Uthred Ragnarson ile partner olmayı da çok isterdim.

Gelecekte nasıl projelerde yer almayı hedefliyorsun?

Dijital ve uluslararası projelerde, bağımsız sinemada ve tiyatro sahnesinde olmayı hedefliyorum.

Yorumlar (0)