14.04.2020, 10:35

Türkiye’de TV kanalı sahibi olmak ister misiniz?

Muhtemel bir TV yayıncılığı krizinden çıkış senaryolarından bahsetmeden önce bir ticari işletme olarak ana akım televizyon yayıncılığının finansal işleyiş modeline ilişkin dinamikleri anlamak lazım. Her iktisat, işletme, finans öğrencisine (benim kendi öğrencilerim dahil) üniversiteye ilk girdiği yıl, ilk katıldığı branş dersinde ilk şu öğretilir:“Ticari işletmelerin tek bir amacı vardır. Kar etmek...”

Yani aslında özel bir TV kanalının da kar etmek dışında bir hedefi yoktur, olmamalıdır. Bir TV kanalı ile bir bakkal işletmesi özünde aynı amaç için faaliyet gösterir. Aynıdır, farkı yoktur. Tabii şunu da not etmekte fayda var ki; pratikte ve ülkemizde televizyonculuk kitlelere ulaşma ve mesaj verme, hatta ve hatta toplumda algı yaratma potansiyeline de sahip olduğundan; kar etme amacı zaman zaman ikinci planda kalabiliyor. Bunun öncelik seviyesini de patronun (kanal sahibinin) niyeti ve parayla olan duygusal ilişkisi belirliyor...

TV kanalı nasıl para kazanır?

TV kanalının tek geliri reklamdır. Yasal olarak kanallar saatte 12 dakika reklam, 3 dakika tanıtım yayınlayabiliyorlar. Yani bir kanalın saatte yayınladığı 12 dakikalık reklamın geliri, o saatte yayınlanan programın/dizinin/içeriğin saatlik bedelini karşılamak zorunda. Bu aslında diziler neden uzun sorusunun da cevabı. Kanallar, bir dizinin bir bölümü için ödedikleri yapım bedelini, en az 3-4 kuşak reklam açtıklarında karşılayabiliyorlar. Bu da haliyle minimum 3-4 saatlik yayına tekabül ediyor. Başka bir deyişle diziyi yayınlayan kanal 36 ile 60 dk arasında reklam yayınlamalı ki, dizinin yapım bedelini karşılayabilsin. Bu da demek oluyor ki diziyi 3 ila 5 saat arasında yayınlamak zorunda. Bu süre, yayınlanan özet süresi ve yayın bandının süresine göre değişiyor.

Her gece 6 dizinin yarısı zarar ediyor

Tabii kanal her zaman bir bölüm dizi için ödediği parayı da reklamdan çıkaramıyor. Burada da “reytingi yüksek” dizi kavramı hayatımıza giriyor. Reklam fiyatı reyting puanına (izlenme oranına) göre belirlendiğinden ortalama olarak ABC kategorisinde 6 puanın altında rating alan dizilerin o gece için kanala kazandırdığı paranın, dizinin bir bölüm yapım bedelini karşılaması neredeyse imkansız. Kaba bir hesapla her gece yayınlanan 5-7 dizinin en az yarısı kanala para kazandırmadığı gibi zarara sebebiyet veriyor. Kanalların, yeni dizilerin ilk 2-3 bölüm yayınlarında diziyi desteklemek ve ekranda tutunmasını sağlamak adına hemen hemen hiç reklam almadığını da hesaba katarsak finansal olarak aslında yayıncılığın şu koşullar altında çok da mantıklı bir ticari faaliyet konusu olmadığını söylemek doğru olacaktır. Erken dizi finallerinin de aslında sebebi bu.

Prime time hayati önemde

Ve yine bilinenin aksine ülkemizdeki ana akım TV kanalları çok para kazanan, karlı işletmeler değiller. Genellikle gündüz kuşağı dediğimiz sabah 07.00 akşam 20.00 arası yayınlanan tüm programlar/içeriklerin yayınlandığı saatte yer alan reklam spotları kanala yeteri kadar, hatta ve hatta hiç para kazandırmaz. Yani bir TV kanalı, sadece prime time tabir edilen reytingin yüksek olduğu 20.00-23.30 arası (insanların işten eve dönüp TV izleyebildikleri zaman periyodu) yayınladığı dizi/program/içeriklerin elde ettiği reytinglere göre artıp azalan reklam gelirleri ile tüm günü ve hatta kanalın tüm operasyonunu (kira, elektrik, su, çalışanların maaşı, temizlik, kahve, çay...vs.) finanse etmek zorunda. Prime-time işte bu yüzden bir TV kanalı için hayati önemde...

Reklam parasını kanal, ajanstan ya da müşteriden ne zaman, hangi yolla tahsil eder ve bu parayı hangi ödemede öncelikli olarak kullanmalıdır gibi sorular da aslında “normal şartlarda” sihirbazlık gerektiren patronaj ve yönetici dilemmaları... Geçen yıl ismi lazım olmayan yabancı bir yatırımcı grupla yaptığım bir işbirliği görüşmesinde de aynen bunları söylediğimde adamlar şoke oldular, ama gerçek bu. “Mucize” beklemek doğru değil. Tabii kanalların dizilerin yurt dışı satışından elde edilen gelirlerden aldıkları paylar, TV programlarının dizilerden daha az maliyetli olması vs. gibi başka faktörler de denklemde var. (Not: Özellikle yurt dışı satışları; işin yapımcı, tedarikçi ve yapım sektörü çalışanları ayağını ilerleyen haftalarda anlatacağım.) Yani kısaca ben şahsen ülkemizde herhangi bir TV kanalı sahibi olmak istemezdim. Param olsa da asla böyle bir yatırım yapmam. O yüzden ki bu finansal sıkıntılar sebebiyle kanallar çok kısa vadelerde el değiştirir hale geldi.

Devamı cumartesi gününe...

Yorumlar (1)
Seval 4 yıl önce
Çok güzel ve çok açıklayıcı bir yazı olmuş, Hakan Bey. Kaleminize sağlık. Cumartesi günkü yazınızı sabırsızlıkla bekliyorum.